Birinci konu: Evvela Enver Paşa’nın şehid olup olmadığı meselesi… *** Dini meselelerde çalakalem fetva vermek çok doğru değildir. Hele âhirete taalluk eden hususlarda konuşurken hassasiyetimiz daha fazla olmalı… Yazılarından ve konuşmalarından da (tv, vb) yakînen bildiğimiz ve esas itibariyle de takdir ettiğimiz, saygı duyduğumuz Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Enver Paşa hakkındaki “kesin” fetvası ürpermemize sebep oldu. Enver Paşa’yı seversiniz, sevmezsiniz; bu ayrı bir konu… Hataları elbette var… Ama nihayetinde bu millet için mücadele etmiş tarihi bir şahsiyet… Devlet adamı… Komutan… Burada, Enver Paşa’nın biyografisini yazacak değilim. Ancak, Enver Paşa’ya da çok haksızlık etmemek lazımdır. Sayın Ekinci ne demişti Enver Paşa hakkında; ona bakalım: Sual: “Şehitlerin evvelki günahları af olur mu? Şu halde şehitlik Enver Paşa’nın da günahlarına kefaret olur mu?” Cevap:“Kul hakkı asla affolunmaz. Diğerlerini Allah dilerse affeder. Enver Paşa şehid değildir. Halifeye isyan edip tahttan indirdiği, nice cinayetleri tertiplediği, son İslâm devletini yıktığı için, kanı heder bir şahıstır. Ruslarla çarpışırken değil, Ermeni bir fedai tarafından tehcirin intikamını almak üzere öldürülmüştür. Şehidlik senaryosu, sonradan sevenleri tarafından uydurulmuştur. (Bkz. Hikmet Özdemir, Üç Jöntürk’ün Ölümü; Ekrem Buğra Ekinci, Sürgündeki Hanedan; Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı’nın Çöküşü.) Anadoluya gelip tekrar iktidarı ele almayı beklerken, Mustafa Kemal Paşa’nın elini güçlendirmek için Rus gizli servisi tarafından öldürüldüğü söylenir ki, pek muhtemeldir.” *** Enver Paşa, Turan topraklarından eşi Naciye Sultan’a gönderdiği bir mektupta şöyle diyordu: “Benim hakkımda yanlış propagandalar yapan bir kısım bedbahtların iddia ettikleri gibi, ben bu uzak diyarlara servet aramak, zengin olmak veya kendi hakimiyetimi kurmak için gelmedim. Gerçekte beni senden koparıp buralara kadar sürükleyen, Cenab-ı Hakkın omuzlarıma yüklediği kutsi bir vazifedir. Bu ise cihat vazifesidir. Bu öyle ulu vazifedir ki ona niyet edenleri bile ilahi cennete girmeye hak kazandırır. Allah’a hamd olsun ki ben sadece cihada niyetle yetinmiyorum. Her ne kadar senden ayrı kalmak, senin sevginle çarpan kalbimi paramparça etmekte ise de, bu uğurda böyle büyük bir imtihan vermekten mutluyum. Şu fani dünyevi şeyler içinde, senin sevginden başka benim irademi sarsan hiç bir şey yoktur. Fakat Allah’a şükürler olsun ki Allah’ın emrini yerine getirmede sana olan sevgime dahi boyun eğmedim.” *** Böyle bir halet-i ruhiye içinde savaşırken vefat eden Enver Paşa’nın şehid olmadığını söylemek, “keskin” peşin hükümden başka bir şey değildir. Biraz da Abdülhamid Han gibi bir Padişahı yermektir. Halbuki Enver Paşa da Abdülhamid Han’ın bir subayı… Bence biraz ağır olmuş Sayın Ekinci… O zaman Mehmet Akif Ersoy’un şu dörtlüğünü nereye koyacağız? O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet Çıkarmış,bir zaman dünyâyı lerzan eylemiş millet; Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet, Otuzüç yıl devam etsin,başından gitmesin nakbet.. Bu bir ibrettir amma olmasaydık böyle biz ibret! Emâ-peyma iken râyâtımız tuttun zelil ettin; Mehâfir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin; Ne âlî kavm idik;hayfâ ki sen geldin sefil ettin; Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin; Rezil olduk… Sen ey kâbûs-i hûni,sen rezil ettin! Hamiyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,Bu bir cânî!” dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse. Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdana, her hisse, Düşürdün milletin kahraman evlâdını ye’se… Ne me’lunsun ki rahmetler okuttun r’uh-i İblis’e! (ERSOY,Mehmet Akif,Safahat,Akit Yay.,İstanbul-1998,87) *** İkinci konu: Kut’ül-Amâre Zaferi *** TRT’nin 1916’da İngilizlere karşı kazandığımız büyük zaferi anlatan yeni dizisi “Mehmetçik – Kut’ül-Amâre” yayına girdi. İlk iki bölümü büyük ilgi gördü. “Diriliş” ve “Payitaht” gibi kaliteli… Milli ve yerli… Diziye emeği geçen herkesi tebrik ederim. Hayırlı olsun. *** Bağdat’ın 170 km güneyinde, Dicle kenarında bulunan Kût’ül-Amâre kasabasındaki İngiliz ordusu, 29 Nisan 1916’da Osmanlı’ya teslim olduğunda Muzaffer 6. Ordu Komutanı Halil Paşa, askerlerine yayınladığı mesajda şöyle demişti: “Arslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kût’ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.” Tarihi, gerçek kaynaklarından öğrenerek anlayabiliriz. Millî ve yerli şuurlanma da, ancak böyle teşekkül eder… *** Tarihimize sahip çıkalım. İstikbal; mazinin artı ve eksilerinden meydana gelen bir bileşkedir.