Özür dileyerek data-bank bombardımanı konumuza girmeden evvel, yine hadiseleri daha geniş kavrayabilmek için başka bir temel anahtar-kavram olan “düalite/ezdad/zıtlar” gerçeğini anlamamız, idrak etmemiz gerekiyor. Evrensel olarak kainatta yaratılan herşeyin; ya ezdad/düalite(birbirine zıt olan çiftler) ya da ezvac(birbirini tamamlayan çiftler) dan oluştuğunu biliyoruz birçok ilim disiplinlerinden (Tıp, Kozmoloji/Evrenbilim, Psikoloji, Moleküler-bioloji,Kuantum fiziği, Astrofizik,İlm-i Nücum, Astronomi vd.) ve Kur’an’dan biliyoruz. Şimdi herbir çifte örnek verirsek daha iyi anlaşılacak sanırım: Önce, zıt/ezdad/ düalite çiftler : gece-gündüz; ying-yang; vicdan-nefsaniyet; sempatik-parasempatik sistem(insan biolojik yapısında),frontal lob-limbik otomat sistem(beyindeki zıt sistemler),bilinç-bilinçaltı, hikmet-zulmet,sağlık-hastalık,varlık-yokluk,kevn-fesad/anabolizma-katabolizma(oluş-bozuluş)….ila ahir… Birbirini tamamlayan çiftler (ezvac) : sağ-sol beyin, kadın-erkek, sağ-sol ayak ve el, hipofiz-hipotalamus (hormonal orkestra şefi ve hormon ana-üretim merkezi),semavat-arz…ila ahir… Dikkatimizi yoğunlaştırır ve biraz zihinsel geviş getirebilirsek bu kavramlardan birisi olmadan diğerinin oluş(a)madığını ve bütüne/sonuca ulaşılamadığını ,tek taraflı hep bir şeylerin eksik kaldığını farkederiz. Örneğin ne kadın tek başına yetebilir ne erkek değil mi? Her ikisi bütünün farklı yarımları olup ancak bir arada olunca tamamlanırlar. Aynen sağ-sol beyin de öyle,tek başına sol beyin(aklı temsil eder) sahibi bir insan kırk yaşında olgunlaşmaya başlayınca (beyinde corpus callosum denen her iki yarıküreyi birleştiren köprümsü madde) sağ beynin(duygusal temsil) gerektirdiği şeylere ihtiyaç duyar, dolayısıyla insanlar ancak sağ-sol beyni birlikte kullanırlarsa ve mutlu ve huzurlu ve yüksek bilişsel seviyede olabilir. Ya gece-gündüz sürekli birbirini kovalar değilmi?.Ya iyilik –güzellik? Hepimiz son derece iyi ve mükemmel olsaydık hayatın tadı olurmuydu? Kötüler olmasa iyiliğin kıymeti asla ortaya çık(a)mazdı. Kelamı fazla uzatmayalım ama hulasa edersek bu konuyu; bir şeyin DEĞERİ/KIYMETİ o şeyin ancak ve ancak YOKLUĞU ile anlaşılır. Hastalıklar yaşamasak, sağlığın bu kadar değerli olduğunu kaçımız anlayabilirdi ki? Ya aşırı meşgul olmasak, BOŞ ZAMAN ın kıymetini anlayabilir miydik?(modern şehir hayatının hızlandırılmış kakafonisi içinde zombileşmiş insan beyni nasıl da emeklilik/tatil vb boş zaman dilim hayalleri kurar değil mi?) Birde yaşlılarımıza soralım gençliğin kıymetini? Şimdi zihnimizde bu kavramlar yerleştiyse bu kavramların data-bankımızla ve yaşamımızdaki olaylarla olan olan ilişkisine geçelim ve tedricen bağlantılarımızı inşa etmeye çalışalım: İnsanlığın kurtuluşu için yollanmış peygamberler ve onları izleyen bilge/yetgin/ kamil insanlar, önderler, lokomotif şahsiyetlerin biyografilerini biraz incelemiş olanlarımız, onların yaşamlarının çile, eziyet, sıkıntı, illet(hastalık), zillet ve kıllet (yokluk) içinde geçmiş olduğu fark etmişlerdir : Ama neden? (devam edecek)