Sevdiklerini kaybetmenin verdiği acının tarifi yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin ölüm acısı yüreklerde zamansız bir yara açar ve o yara, siz ölünceye dek içinizde kanar. Sevdiklerinizin yokluğu ve özlemi her gün uyandığınızda ve her gece yatağa yattığınızda anlık da olsa aklınızdadır, çıkmaz. Unutmaya çalışırsınız -imkansız- bir ihtimal alışmaya belki -çünkü hayat devam ediyor- ama yok! Sizin bütün olmanızı sağlayan o parçanın eksikliği, hep derinlerde bir yerlerde kendini hissettirir.
Gyongha….

Hayata küsmüş bir kadın. Geçmişe dair ürkütücü rüyalar görüyor. Uykusuz. Günlerce uyuyamıyor. Dört yıl önce çıkardığı kitabı ile -acıları ile yüzleşeceğini düşündüğü için- gördüğü kabusların biteceğini sanıyor ama onlar maalesef peşini bırakmıyor. Hava çok sıcak. Belki sabaha karşı hava bir nebze serinlediğinde uyuyabiliyor. Tüm ailesini ve işini kaybetmiş. Ne yapacağını bilemez halde iki aydır evden dışarı çıkmıyor. Bu mutsuzluğunun sebebi depresyon mu bazı vedaların yıkımı mı kendi de bilmiyor. Bir vasiyet bile yazmış ama emanet edeceği kimsesi yok… Bunca olumsuzluğa rağmen yaşama isteği de duyuyor. Değişmek, kendine bir amaç bulmak istiyor.
İnson…

Gyongha’nın uzun yıllar gazetecilik yaptığı arkadaşı. Kardeş gibiler, birbirlerini çok iyi anlıyorlar. Şartlar gereği yolları ayrılsa da kalpleri bir. O da sevdiklerini kaybetmenin acısı biliyor ama o aynı zamanda çok kızgın. Yalnız çünkü annesini yakın zamanda alzeimerdan kaybetmiş. Jeju’da geçmişi acılarla dolu bir köyde yaşıyor.
Mevsimlerden kış ve ciddi bir kar yağışı var. Gyongha rahatlamak için yürüyüşe çıktığı bir gün eski ama yakın arkadaşı Inson, ona acilen görüşmeleri gerektiğini söyleyen bir mesaj gönderiyor. İnson, marangoz ve mobilya yaparken parmaklarını kesiyor, hastanede. Ciddi ve uzun sürecek bir tedaviden geçmesi geçecek. Bu sebeple Gyongha’dan evde olan kuşu Ama’yı acilen beslemesini istiyor. Hastaneden ne zaman çıkacağı belli değil.

Gyongha lapa lapa karın yağdığı o gün hiç vakit kaybetmeden arkadaşını kırmaz ve yola çıkar. Yaşadığı yerden taaa Jeju’ya, bu karlı ve soğuk havada gitmenin çok mantıklı olmadığını düşünse de geri dönmez. O gün zor da olsa gecenin bir yarısı arkadaşının evine varır. Ama ne yazık ki kuş ölmüştür. Yorgunluktan ve yolda çok ıslandığı için üşüttüğünden hemen uykuya dalar. Sabah uyandığında ise hayretler içinde kalır çünkü arkadaşı İnson da evdedir. İşte bu saatten sonra hayal ve gerçek birbirine karışır. Gölgeler ve hayaller, kar ve soğuk, geçmiş ve şu an puslu bir gece gibi ikisini de sarıp sarmalar.

“Biri varmış gibi hissettiğim zamanlar oluyor. Ami kuşum böyle gelip gittikten sonra. Sana da böyle olduğu oluyor mu?

-Ne zamandan beri böylesin?

-Kemikleri gördüğümden beri. Jeju havaalanında uçuş pistinin yanındaki cesetleri gördüğümden beri.”

- Savaşın acıları hiç dinmiyor…

İnson’un ailesi Güney-Kuzey Kore savaşı sırasında büyük bir katliama şahitlik etmişlerdir. Bu savaş 1948 Kasım’ında başlamış ve üç ay boyunca da Cungsangan’ın ateşe verilmesi, otuz bin sivil katledilmesi ile devam etmiş. Ardından 1949 baharında yaklaşık yirmi bin sivil, Halla Dağı’nda kadın erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden infaz edilmiş. Inson’un annesi ve kız kardeşi de bu savaşta genç yaştaki ağabeylerini kaybetmiş. Yıllar sonra İnson, annesine Güney Kore Bölgesi Katliam Kurbanı Yaslı Aileler Cemiyeti’nden gelen mektuplar sayesinde annesinin yaşadığı acıları öğrenmiş ve kayıpları araştırmaya başlamış. Dayısı da bu savaşta işkenceler görerek çok acılar çekmiş ve sonra da izi kaybolmuş. Annesi yıllarca kardeşini aramış ama bulamamış. Inson, gelen mektuplardan duyduğu acı ve merakla hem de savaşta binlerce insanın suçsuz yere acımasızca katledildiğini görünce kendini, gizi kalmış bu savaş suçlarını araştırmaya adamış.


İnsanın insana yaşattığı…

Acı, dünyanın neresine giderseniz gidin var. İnsanın insana yaptığı zulüm en kötüsü. Orada yaşanan katliamları okuyunca içiniz parçalanıyor. Hiçbir şeyle ve hiçbir insanla derdi olmayan masum insanların böyle acımasızca öldürülmeleri gerçekten insanı mahvediyor. Bu kitapta mutlu insanlar yok. Acı var. Dünyanın gerçekleri var. Vee tabii ki kar! Çünkü Gyongha’nın kardaki yolculuğu inanılmaz gerçek. Size karın soğuğunu ve çaresizliğini iliklerinize kadar hissettiriyor. Acıyı ve soğuğu bu kitapta “empati” kurarak yaşayacaksınız. Sadece bir katliamı değil o acıları nesiller boyu yaşayan insanların ruhunda bıraktığı izleri de okuyacaksınız. Yalansız salt acıyı…

Kore edebiyatının en genç ve bol ödüllü kadın yazarı Han Kang. 2024 Nobel Edebiyat Ödülünün de sahibi aynı zamanda. Booker ödüllü Vejetaryen, Booker finalisti Beyaz Kitap ve Çocuk Geliyor’un da yazarı. Şimdi ise Han Kang’dan ödüllere boğulan, övmelere doyulmayan bir roman daha: Veda Etmiyorum… Han Kang'ın okuduğum ikinci kitabı. İlki tabii ki Nobel ödüllü Vejetaryen'di. O kitabını çok sevdiğimi söyleyemem. Çünkü bana çok hitap etmeyen bir kitaptı .Ödül alınca çok merak edip okumuştum. Ama bu kitabından çok etkilendim, yaşadıkları acıyı onlarla ben de yaşadım. Çok gerçekti. Geçmişle vedalaşamamanın acısını sağlam bir dostluğun insana verdiği güvenle aşabilmenin romanı…Sakin, dingin bir o kadar da hüzünlü bir kitap okumak isteyen ve Uzak Doğu edebiyatını merak eden, seven kitapseverlere tavsiye edilir.
Merak edenlere keyifli okumalar…
Kitapla kalın.

ALINTILAR:

"O, an insan hayatının ne kadar zayıf olduğunu iliklerimde hissettim."

“Yaşamak istediğim için seni terk ediyorum. Yaşam gibi bir yaşam için.”

KİTABA DAİR

Kitabın Adı ve Yazarı: Veda Etmiyorum/ Han KANG
Kitabın Basıldığı Basımevi yıl ve Tarih: İlk basım Haziran 2024, April Yayıncılık, İstanbul
Kitabın sayfa sayısı:263