Türk toplumunda kadının yeri neresi? Tam olarak biz, en yakınımızda olan insanlar için ne ifade ediyoruz? Evin işlerini gören bir hizmetçi mi, gel deyince gelen, git deyince giden bir kukla mı? Şunu acı da olsa ifade etmek gerekir ki kadının en büyük düşmanı yine kendi hemcinsi.
Şehrin elektrikleri boydan boya kapandı. Zifiri karanlık sardı etrafı. Müthiş bir fırtına kıyamet gibi bütün şehri yerle bir ediyor. Karakola bir ihbar!.. Kayalıkların arasına sıkışmış ihtiyar bir kadının cesedi. İntihar mı yoksa bir cinayet mi bilinmiyor. Gözaltları morarmış, yüzü tırmık içinde kırk beşlik bir kadın. Kadının üstüne tutulan gemici fenerlerin ışığında parlayan bir şey. O da ne, cesedin parmağında parıldayan bir elmas yüzük…
Nazan…
İşte, güzel yurdumun her karesinde -onca geçen zamana rağmen- değişmeden yaşanan, televizyonlarda iki dakikalık saltanatı olan bir kadının hazin sonu. Bu devran böyle mi sürecek? Maalesef ki öyle! Kadının adı olamayacak mı? Olacak tabii. Izdırap çeken o kadınların bir adı olacak: Nazan… Şehrin başarılı ve genç avukatlarından Mazhar’ın çok severek evlendiği karısı. Ağzı var, dili yok cinsinden sessiz, savunmasız, her şeye inanan biraz da saf güzel Nazan… Onun karşısında ise fettanlığı ve düzenbazlığı ile acımasız bir kayınvalide, Hacer Hanım.
Avukat Mazhar’ın bir kerede görüp aşık olduğu Nazan’la hemen evlenir. Hacer Hanım soylu bir aileden geldikleri için(!) teyzesinin yanında büyümüş, öksüz ve yetim olan-ona göre eksik etek, düşük çoraplı- Nazan’ı avukat oğluna yakıştıramaz. Aslında içten içe oğlunu ve oğlunun Nazan’a olan sevgisini kıskanmaktadır. Bir de Mazhar’ın Nazan’a aldığı o kıymetli hediyeyi de görünce artık zıvanadan çıkar. Türlü türlü eziyet ederek ve oğlunu da gelinini de dünyadan bezdirir. Maalesef insan çektiği sıkıntılardan kurtulunca aynı şeyleri başkasının çekmemesini istemek yerine neden daha acımasız oluyor. Zaten zor olan hayatı sevdiklerine daha da çekilmez hale getirebiliyor anlaşılmaz ama kayınvalide Hacer Hanım’ın yaptıkları yüzünden Nazan’ın başına gelmedik kalmaz.Çektiği acılara yürek dayanmaz.
Orhan Kemal… Yazarı daha çok doğduğu yer olan Adana ve çevresindeki işçi sınıfını ve işçi-patron çatışmasını, emekçi haklarını savunan insanları, sonrasında ise toplumdan dışlanmış, kimsesiz,yoksulları ve ezilenleri anlattığı kitapları ile tanırsınız. Bu kitabında ise bu konuların dışına çıkmış. Toplumcu gerçekçi olarak bilinen yazar aslında yine gerçekçi bir konuyu ele almış ama bu seferki konu biraz bireyci: Türk toplumunun ataerkil-anaerkil aile yapısı ki çok sarsıcı bir dille anlatmış diyebiliriz. Sinir kat sayınızı ölçen, çok üzen, ağlatan Yeşilçam filmlerinin tadında acıklı bir kitap. Bu durumun da en büyük sebeb-i timsali de kayınvalide Hacer Hanım. Yazar kahramanı o kadar gerçekçi yansıtmış ki çok kızacağınızı ve okurken zorlanacağınızı da söyleyebilirim. Bunun yanında kendinizden bir şeyler de mutlaka bulacaksınız. Çünkü olayları; içinde yaşadığımız çevreden, tanış olacağımız insanlar üzerinden bize aktarmış çok yerinde gözlemlerle. Romanda geçen Hacer Hanım, Mazhar, Nazan ve Neriman nam-ı değer bar kızı Jale toplumumuzu doğrudan yansıtan karakterler. Baştan sona merak ögesinin ön planda olduğu sürükleyici ve sade dili bir dille yazılan eseri bir solukta okuyacaksınız.
Yazarın “72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı, İspinozlar, Yalova Kaymakamı, BabaEvi, Bereketti Topraklar Üzerinde, Eskici ve Oğulları” adlı eserleri de tavsiye edilir.
Merak edenlere keyifli okumalar.
Kitapla kalın,sevgiyle kalın.
Kitaba dair
Kitabın Adı ve Yazarı: EL KIZI/ORHAN KEMAL
Kitabın Basıldığı Basımevi yıl ve Tarih: İlk basım-1960 Ak Kitabevi - İstanbul
Kitabın sayfa sayısı:404
Alıntılar
"Hayat, gerçekten de akıp giden bir su… Bizler de o suyun içinde, suyun istediği tarafa gitmeye mecbur odun parçaları!"
"Allah insanı kötü kişilere akraba değil, komşu bile etmesin!"
"Ama şunu unutma ki bir insanın verdiği sırrı başkalarına ulaştırmak en büyük ahlaksızlıktır!"