Evet kıymetli okurlarımız istisnalar kaideyi bozmaz diyerek başlıyorum cümlelerime. Ben şiddetin normal görüldüğü bir dönemde büyüdüm. Babalarımızın, yerdeki halının desenlerini ezberlettikten sonra tokat attığı, annelerimizin her seferinde fırlattıkları terliğin tam hedefe isabet ettirme konusundaki başarısından dolayı keskin nişancı ünvanı almış oldukları, öğretmenimize “eti senin kemiği benim hocam” diye emanet edildiğimiz, karşı komşumuzun bir yaramazlık yaptığımızda hiç çekinmeden bizi dövmesine müsade edildiği, amcamızın dayımızın hatrı kalmasın diye aman şımarırsa bakmayın gözünün yaşına çekin gitsin kulağını diye ortaya atıldığımız bir dönemden geliyorum. Okudukça bir masal dünyasının içinde buluyorsunuz kendinizi biliyorum. Nitekim o dönemde büyümüş o günün çocukları bu günün büyükleri bunu çok iyi bilir ki biz bazen kafamızda çakan şimşekleri başımızın etrafında uçuşan yıldızları çoğu zaman gökyüzünden değil yakınlarımızdan öğrendik. Işınlanmayı ilk biz keşfettik belki de. “ Şimdi geliyorum oraya sana bir çarparım bir de yer çarpar” cümlesini duymamızla başka bir alana ışınlanmamız bir olurdu çünkü. Çok nadirdir bunları yaşamayan o dönemlerde. Hadi yaşamadınız diyelim. En azından bir kere olsun çimdiklenmişsinizdir. Misafirlikte çok hareketli olursanız annenizin ansızın gelen o çimdiğiyle bir aydınlanma yaşarsınız ve birden dünyanın en uslu çocuğuna dönüşüverirsiniz. O zamanlar tablet telefon yok tabi. Şimdi veriyor anne çocuğun eline telefonu tableti saatlerce rahat bir şekilde sohbetini ediyor eşiyle dostuyla. O zamanlar çimdik vardı. İmkanlar dahilinde.
Tabi buradan yola çıkarak şiddeti normalleştirdiğim düşünülmesin. Ama o zamanlar sanki bu normalmiş gibi bir hava vardı. Sokakta pazarda çocuğunu rahatlıkla döven ebeveynler, okulda yaramazlık yaptığında kulağı arşa kadar çekilen öğrenciler hep normal karşılanırdı. Keşke olmasaydı keşke başka bir çözüm bulunsaydı. Sonra bu her yerde şiddet gören nesil büyüdü işler tersine çevrildi. Dedesi ninesi torununa gak dese aha şiddet uyguladı diyen anneler, öğretmeni azıcık sesini yükseltse sen kimsin de benim çocuğuma bağırırsın diyen babalar türedi. Hangisi doğru diye tartışmaya girmeye bile gerek yok ikisi de yanlış. Uçlarda yaşamayı bırakmak gerek. Herkesin çocuğu kendine kıymetli elbette. Çocuklarımızı sevmekle arsız yetiştirmek arasındaki ince çizgiyi koruyamadıkça maalesef ben nerde hata yaptım diye kendimizi sorgulamaya devam edeceğiz.
Fiziksel şiddet yerini sözlü şiddete, akran zorbalığına bıraktı. En az ilki kadar korkunç bu ikisi de. Ben çocuğumu hiç dövmem bir suç işledi mi banyoya kapatırım diyen sözde şiddet karşıtı ebeveynler. Okulda bir gün bir sorumluluğunu yerine getirmedi diye arkadaşları içinde aşağılanan öğrenciler. İş yerinde patronu tarafından mobinge uğrayan çalışanlar. Irkçılığa maruz kalan azınlıklar. Şiddet sadece fiziksel zarardan ibaret değil. Psikolojik şiddet diye bir şey var belki de daha travmatik olanı.
Gelelim sorumuzun cevabına: Şiddetin olduğu hiçbir yerde gül bitmez sevgili dostlar. Aksine insanın içinde açan çiçekleri soldurur. Minicik çocukların kalplerinde derin yaralar açılır. Annesinden dayak yiyip orda gül biteceğine inandırılan çocuklar büyür kocasından yediği dayağı normalleştirir, büyür kendinden güçsüzleri ezmeye başlar, büyür içine kapanır, büyür haksızlığa uğrar sesi çıkmaz, ya da büyür haksızlığın kendisi olur. Geçmişin acısını kendi çocuklarından çıkarır. Şiddet şiddeti doğurur yani. Ve bu kısır döngü hiç bitmez.
Peygamber Efendimiz’in manevi oğlu dahi dayak yememiştir. Kendi çocuklarına bir tokat dahi atmamıştır. Düşünün o devirde bile! Bu yüzden dayağın cennetten çıktığını falan düşünmüyorum. Zaten İslami kaynaklar da bu yönde şöyle açıklamalar yapıyor: "Dayak cennetten çıkmadır." anlamında bir hadis rivayeti yoktur.Ancak dayak kelimesi Türkçede hem dövmek anlamında hem de dayanak yani asa ve baston anlamında kullanılır.Buna göre halk arasında “Dayak cennetten çıkmadır.” şeklinde atasözü haline gelen ifadenin, dayanak yani asa ve baston anlamında kullanıldığı söylenebilir.
İnsan yaptığı şeyi normalleştirmek isterse her türlü kılıf uydurur gerçi. Unutmayın ki ne ekerseniz onu biçersiniz. Ben çocuklarımın yüzünde güller, kalbinde sevgi tomurcukları açsın istiyorum. Şefkatle tuttuğum elleri yarınlara umut olsun istiyorum. Sevdikçe iyileşsinler, sardıkça güçlensinler istiyorum. Sevildikçe çok sevsinler. Bir bakışımla tir tir titremek yerine bir gülüşümle her gün yeniden umutla yeşersinler istiyorum gül bahçelerinde. Tüm çocukların sevgi ve merhamet süzgecinden geçip büyüdüğü nice aydınlık yarınlara.. Sevgiyle kalın..