1908 yılı Nobel Kimya Ödülü sahibi Yeni Zelandalı Ernest Rutherford “HERKES, HER GÜN RADON SOLUMAKTADIR” demiş. Doğru, bu dünyada herkes her gün radon gazı solumaktadır ama Aydın halkı tüm dünya halklarının hepsinden daha fazla Radon gazı solumaktadır.
Jeotermal yasası ile Aydın toprak yüzölçümünün yüzde 85’i jeotermal kullanımına açılmış ve Türkiye’de şu anda faal olan jeotermal santrallerin (JES) yüzde 58’i Aydın’da yer almaktadır. Aydın toprak yüzölçüm miktarı tüm Avrupa toprak yüzölçümünün 10 binde 1,5 kısmına tekabül etmesine rağmen, Avrupa’da jeotermal kaynaklara bağlı üretilen toplam elektrik enerjisinin yüzde 24’ü tek başına Aydın’da üretilmektedir.
Aydın’da şu an 38 JES, 1200’den fazla jeotermal kuyu mevcut olup bunlar 1 yılda Aydın’da 210 milyon ton “su buharını” ve 10 milyon ton “yoğuşmayan gazları” havaya salmaktadır. JES’lerin yoğuşmayan gazları içinde en önemlileri Karbondioksit, Kükürt dioksit, Hidrojen sülfür, Civa, Amonyak, Metan, Etan, Radon, Talyum vs.dir.
Menderes Grabeni’ndeki tektonik fay hatları boyunca yüksek potansiyele sahip jeotermal kaynaklar bulunmaktadır. O nedenle Aydın’daki JES’lerin salınım yaptıkları gazlar içinde bulunan yoğuşmayan gaz miktarı dünyadaki örneklerinden çok fazladır. Kızıldere jeotermal sahasında yapılan çalışmada, buradaki JES’lerden salınan gazlar içinde bulunan yoğuşmayan gaz oranı ağırlıkça buharın yüzde 10-21’i arasında bulunmuşken dünya örneklerindeki bu oran yüzde 1-2 civarındadır (Gülden Gökçen Günrerhan,1999-EÜ).
Süleyman Demirel Üniversitesinden Feride Kulalı’nın 2016 yılında Pamukkale jeotermal alanında yaptığı doktora tezinde, Pamukkale jeotermal alanı ve çevresindeki toprak örnekleri radyolojik olarak incelendiğinde Potasyum-40 ve Radyum-226 aktiviteleri dünya ortalamalarının üzerinde değerlere sahip oldukları görülmüştür. Thoryum 232 aktivitesi ise Karahayıt haricindeki tüm noktalar için dünya ortalamasının altındadır.
Ege Üniversitesinden Nevzat Başdan’ın 2013 yılında Kızıldere’de yaptığı çalışmada jeotermal alanlarda Radon seviyesi DSÖ limit düzeyinden 2-72 katı fazla bulunmuş olup, sebep olarak ise fosfatlı kayaçlar ve topraklar gösterilmiştir.
Peki Radon gazının özelliği ve insan sağlığını üzerine etkisi nedir?
Dünya genelinde ülkelere göre değişiklik göstermekle birlikte evler, işyerleri, okullar, tüneller, metro istasyonları ve yeraltı maden ocakları gibi kapalı alanlar başta olmak üzere hemen her yerde değişik miktarda Radon gazı bulunur. Radon gazının en önemli kaynakları kayaçlar ve topraklar (yüzde 70), su kaynakları (yüzde 18), hava (yüzde 9) ve yapı malzemeleridir (yüzde 1.5).
Radon, renksiz, kokusuz, tatsız radyoaktif bir gazdır. Havadan 7.5 kez, hidrojenden 100 kez daha ağırdır. Radon yeryüzüne topraktaki Uranyum-238 elementin radyoaktif bozunma serisinin bir ürünü olarak ortaya çıkar ve yarı ömrü 3.8 gündür.
Geçtiğimiz yüz yılın ortalarına kadar Radonlu sularda banyo yapmak sağlık açısından yararlı bir uygulama olarak kabul edildiği, hatta ekmek, diş macunu, çikolatalı şekerleme gibi yiyeceklere Radyum katıldığı bilinmektedir (Güler ve Çobanoğlu,1997).
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1988 yılında Radonun yarattığı tehlikeyi kabul etmiştir. Uluslararası Radyasyondan Korunma Komitesi, akciğer kanserinin sigaradan sonra en önemli nedeni olarak Radon maruziyeti olduğunu açıklamıştır.
Uluslararası Atom Enerji Ajansı Temel Güvenlik Standartları çerçevesinde, Radon için tavsiye edilen düzeyler 200- 600 Bq /m3 olarak belirlenmiştir. Türkiye'de müsaade edilebilir Radon konsantrasyonu ise 400 Bq /m3 'tür (TAEK, 2016).
Toprakta ve kayaçlardan sızarak hareket eden Radonun bir kısmı yeraltında kalarak yeraltı sularına karışmakta bir kısmı da sızarak atmosfere ulaşmakta ve bozunarak kısa yarı ömürlü, katı radyoaktif parçacıklar üretmektedir. Radonun insan sağlığı üzerinde meydana getirdiği asıl olumsuz etki, Radonun kısa ömürlü bu katı radyoaktif bozunum ürünlerinin yayınladığı “alfa parçacıklarından” kaynaklanmaktadır.
Vücuda giren Radon gazının bozunum ürünleri kararlı hale gelinceye kadar alfa ışınları yayarak bozunmaya devam eder. Bu radyoaktif parçacıkların en önemli hedefi DNA yapısıdır. DNA sarmalına yapışan radyonüklid, toksik materyaller meydana getirerek DNA yapısında biyolojik harabiyete neden olabilmektedir; bunun en belirgin gecikmiş etkisini karsinogenesiz oluşturmaktadır. Vücut bozulan hücreleri onarmakla birlikte Radon gazının yoğunluğu ve sürekliliğine bağlı olarak onarılamayan hücreler kanserli hücreye dönüşmektedir.
Radonun bozunum ürünlerinin bir kısmı hava içindeki toz ve diğer parçacıklara yapışıp tutunarak “radyoaktif aerosoller” oluşturur, bazıları ise serbest radyoaktif atomlar olarak kalma eğilimindedir. Serbest olarak kalma eğiliminde olan radyoaktif atomları taşıyan bu hava solunum yoluyla bronşiyal ağacın değişik kademelerine taşınmaktadır. Yapışma eğiliminde olan radyoaktif aerosoller ise akciğerlerin derinliklerinde tutulma eğilimi gösterirler ve akciğerlerin normal temizleme mekanizmasından önce bozunmaya başlar. Yüksek dozda maruz kalınması halinde de akciğer kanserine neden olabilmektedir.
Radon gazına bağlı olarak akciğer kanserinin yanı sıra üst solunum yolu kanserleri, üst dudak ve idrar yolu tümörleri de gelişebilir. Lösemi, böbrek kanseri, malign melanoma ve diğer kanserlerin de kapalı ortam Radon kirliliği ile ilişkili olabileceğini ileri süren görüşlerde bulunmaktadır. Tüm araştırmalar, Radon ve bozunum ürünlerinin çocuklar üzerinde daha yıkıcı etkiye sahip olacağını ileri sürmektedir.
Radyasyon dozu ve yayılımı, etkilenen kişinin yaşı, dokunun etkilenebilme derecesi, cinsiyet ve genetik özellikler, sigara içme durumu, beslenme alışkanlıkları, birlikte kimyasal etkilenim olup olmaması durumuna bağlı olarak , Radon gazına maruz kalan bireylerde kanser meydana gelebilmektedir (Güler ve Çobanoğlu, 1997; WHO, 2009).
ABD Çevre Koruma Ajansı’nın belirlemelerine göre Radon gazı sigaradan sonra akciğer kanserinin ikinci büyük nedenidir.
Sigara içen ve bunun yanı sıra yüksek dozda Radona maruz kalmış kişilerde kansere yakalanma riski daha da yüksektir; çünkü tütün ve tütün ürünleri belirli miktarda Radon ve bozunum ürünleri içermektedir. Sigara ve Radonun birlikte etkilemesi tek tek yaptıklarından en az 10 kat daha fazla oranda akciğer kanserine neden olmaktadır.
İngiltere Ulusal Radyasyondan Korunma Komitesi, İngiltere’deki yıllık toplam 41.000 akciğer kanserinden en az 2.500’ünü Radon gazına bağlamaktadır.
ABD Halk Sağlığı Servisi yıllık akciğer kanseri vakalarının sigara içmeyenlerde 5.000, sigara içenlerden ise 15.000’inini Radona bağlamaktadır; bütün kanser ölümlerinin yüzde 10-12’si evsel Radon etkileşimine bağlanmaktadır (Lubin and Steindorf, 1995).
Uluslararası Radyolojik Koruma Kurulu ise toplam akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 20’sini, kapalı alanın havasındaki radyoaktif Radon gazı ve bunun bozunum ürünlerinin solunumu sonucu akciğer bronşlarının aldığı doza bağlamaktadır. Şimdi tüm bu bilimsel veriler ışığında Aydın’da JES’lerin saldığı yoğuşmayan gazların içindeki Radon gazının Aydın halkını kanser etme olasılığı ne kadardır?
Öncelikle şunu vurgulamak gerek, Radonun veya diğer kanserojen maddelerin insanları etkileme sınırları için DSÖ’nün belirlediği normal kriter veya sınırlar ile Türkiye’de TÜİK veya diğer kamu kurumlarının belirlediği normal sınırlar ve kriterler aynı değildir. Örneğin Türkiye’de Radonun insanları etkileme sınırı DSÖ’nün kabul ettiği sınırdan iki kat daha yüksek olarak kabul edilmiştir. Yani resmi makamlara göre Türkler dünya ortalamasından iki kat daha fazla radyasyona maruz kalabilirler. Aydın’daki JES’ler havaya dünyadaki diğer JES’lerden 10-20 kat daha fazla Radon gaz salınımı yapmaktadır. Bunun anlamı Aydın halkı dünya halklarından 10-20 kat daha fazla Radon gazına maruz kalmaktadır. Nitekim Kızıldere’de yapılan bilimsel çalışmalarda jeotermal sahalarda ölçülen Radon gazı DSÖ’nün belirlediği sınırdan 72 kat fazla ölçülmüştür. Aydın’da ve Türkiye’de ölüme sebep olan hastalıkların sayısal durumuna bakacak olursak, 2018 yılında Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 40, solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 38, kansere bağlı ölümler yüzde 15, toplam ölümler yüzde 28 daha fazla meydana gelmiştir. 2009-2018 yılları arası sürece baktığımızda ise solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler Aydın’da yüzde 55, Türkiye’de yüzde 46; toplam ölümler Aydın’da yüzde 36 Türkiye’de yüzde 23 artmıştır.
Sonuç olarak jeotermaller ve jeotermallerin saldığı Radon gazı Aydın’da kanser ve ölüm sebebidir.