İnsanlar hayatta kalmak için üretmek zorundadırlar. Toplumların üretimleri sonucu elde ettikleri gelirler o toplumda yaşayanlar arasında adil bir şekilde dağılıyorsa ya da en zengin ile en fakir gruplar arasındaki gelir farkı az ise orada yaşayanların daha mutlu ve birbirleriyle daha barışık içinde oldukları söylenebilir. Genelde bu tip toplumlar incelendiğinde eğitim, sağlık, ekonomi ve sosyal açıdan da gelişmiş olduğu görülmektedir. Bugün dünyada hem ülke içinde hem de ülkeler arasındaki gelir dağılımı adaletsizliği sebebiyle bir ekmeğe muhtaç yoksul insanlar, savaş içinde büyüyen çocuklar ve yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan nesiller yetişmektedir. Toplumlar arasında olması gereken sevgi, hoşgörü ve fedakârlık yerini bencillik, kibir ve nefret gibi duygulara terk etmiştir.
Türkiye son yıllarda ekonomik anlamda bir gelişim gösterse de gelir dağılım eşitsizliği halen ciddi boyutlardadır. Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik grup ile en fakir yüzde 20’lik grup arasında yaklaşık 10 kat fark bulunmaktadır. Bir ülkede, belirli bir dönemde elde edilen milli gelirin bireyler, toplumsal gruplar, bölgeler veya üretim öğeleri arasında dağılımına gelir dağılımı denilmektedir. Toplum, birey, bölgeler ve üretim yapılan alanlara göre fonksiyonel-kişisel-sektörel-bölgesel gelir dağılımı farklılıkları olabilmektedir.
Fonksiyonel gelir dağılımı; Gelirin özellikle emek sahipleri ve diğer üretim faktörü sahipleri arasındaki dağılımını analiz etmek amacıyla kullanılan bir kavramdır. Bunun nedeni, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan bağımlı çalışanların asıl gelirlerinin emek geliri oluşu, yüksek gelirlilerin tamamına yakın bir kısmının ise emek dışı gelir elde etmesidir. Kişisel gelir dağılımı; Milli gelirin kişiler, tüketici birimleri arasındaki dağılımını gösterir. Kişisel gelir dağılımı fertlerin veya hane halklarının elde ettikleri gelirin büyüklüğüne göre bir sıralama gerçekleştirir. Bu dağılımda ülke nüfusu genelde beş eşit gruba ayrılır. Nüfusun yüzde 20’sini temsil eden her bir gruba düşen gelir hesaplanarak hane halkının yüzde dağılımı karşılaştırılır. Sektörel gelir dağılımı; Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin ulusal gelirden aldıkları paylar, bunların uzun dönemdeki durumları, devletin hangi sektörler aleyhine ve hangi sektörler lehine ulusal gelirin dağılımını etkilediğini gösterir. Bölgesel gelir dağılımı; Bir ülke sınırları içerisinde elde edilen gelirin coğrafi olarak dağılımını göstermektedir. Ülke coğrafyası içerisinde bazı bölgeler gelirden daha fazla pay alırken kimi bölgeler gerekli payı alamamakta ve geri kalmaktadır.
Gelir dağılımı çeşitlerinin hiçbiri birbirinden bağımsız değildir. Birinde gerçekleşen değişim, diğerlerini de etkilemektedir. Gelir dağılımı çeşitleri arasındaki çok yönlü ilişki ülkenin sosyal politika üretirken, planlama yaparken ve özellikle uzun vadede gelir dağılımı eşitliğini sağlamaya çalışırken göz önünde tutması gereken bir durumdur. Gelir dağılımı eşitsizliğinin nedenleri olarak servet dağılımı, ülke ekonomisindeki istikrar ve büyüme durumu, emeğin dağılımı, demografik durum, küreselleşme ve göç sayılabilir. Gelir dağılımı eşitsizliklerinin sebeplerinden en önemlisi servet dağılımındaki eşitsizliktir. Geliri yüksek olan kişiler kazançlarını yatırıma dönüştürüp daha fazla gelir elde etme şansı varken, düşük gelirlilerin yalnızca kendilerini geçindiriyor olması servet sahibi olamamasına sebep olmakta ve bu durum gelir dağılım farkını arttırmaktadır. Ülkelerin ekonomi politikaları, büyüme ve istikrarı olduğu kadar, bireyler ve hane halkları arasındaki gelir dağılımının adaletli olmasını da hedefler. Arzu edilen, kişi başına düşen ortalama gelirin yükselmesinin yanı sıra toplam gelirin nüfusun az bir kesiminin elinde yoğunlaşması yerine hanehalkına adil olarak dağıtılmasıdır. Emeğin dağılımdaki eşitsizliğin başlıca sebebi kişisel yetenekler ve alınan eğitimdeki farklılıklardır. Doğuştan ya da sonradan eğitimle veya tecrübeyle edinilen yetenek ve beceri farklılıkları farklı ücretlere sebep olur.
Nüfus artış hızının fazla olması eğitim, sağlık gibi hizmetlerin sınırlı olmasına ve geliri düşük olanların bu hizmetlerden yararlanmasının engellenmesine neden olmaktadır. Gelir dağılımı eşitsizliğinin bir diğer önemli konusu iç ve dış göçlerdir. Nüfus hareketliliğin olduğu ülkelerde göç alan ve veren yerlerde ekonomik bir dengesizlik yaşanmaktadır. Bu dengesizlik göç veren yerlerde ortalama gelirin artması, alan yerlerde ise azalması şeklinde görülmektedir. Ülke içi göçün en önemli nedeni, tarımdan sanayiye işgücü kaymasıdır. Küreselleşme süreci, sadece ülkeler arası değil, ülkeler içi gelir dağılımının belirlenmesinde de önemli bir etkiye sahip gözüküyor. Gelir dağılımı eşitsizliği gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda artmaktadır. Gelir dağılımı eşitsizliği açısından küreselleşme; ülkelerin ekonomilerinin birbirine bağlı olması sonucu, kırılgan mali yapılar ve bir ülkedeki krizin onunla ilişkide olan birçok ülkede de kriz yaratmasına neden olması sonucu, gelişmekte olan ülkede orta ve alt gelir grubunda olan kişilere krizin faturası ödenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Gelirin yeniden dağılımı, eşitsizlikleri azaltmak için serbest piyasada gerçekleşen gelir dağılımını değiştirmektir. Gelirin yeniden dağılımı dikey ve yatay olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Dikey gelir dağılımı yüksek gelir gruplarından, düşük gelir gruplarına doğru farklı gelir grupları arasındaki eşitsizliği gidermek için yapılan gelir akımıdır. Yatay gelir dağılımı benzer gelir grubuna sahip haneler arasında gelir akımının sağlanmasıdır. Amacı ihtiyacı daha fazla olanın yoksulluğa düşmesini engellemektir. Gelirin yeniden dağılımının düzenlemesi, devletin bir taraftan piyasaya müdahale ederken, diğer taraftan politikalar belirleyerek gelirin adil dağılımını sağlaması ile mümkündür. Bu amaçla da devletin vergi politikalarında düzenleme yapması, kamu harcamalarını arttırması, tarımsal destekleme politikaları uygulaması, KİT mallarında alt gelir gruplarını korumaya ve eşitsizlikleri azaltmaya yönelik fiyat politikası uygulaması, düşük gelirli grupları yüksek enflasyondan korumak amaçlı piyasa mallarında fiyat belirleme politikaları uygulaması gerekir. Onun dışında devlet yasalarla istihdamı korumakta, işçi-işveren örgütlerini kontrol etmekte, grev ve toplu pazarlığı mümkün kılmaktadır. O nedenle devletin çalışma yaşamına yönelik bu hukuki düzenlemelerle emeğin korunmasını sağlamak ve işgücü fiyatlarının düşmesini önlemesi gerekir. Sosyal devlet geleneğinin yapı taşı olan sosyal güvenlik sistemi bir ülkedeki gelir dağılımı eşitliği konusunda en önemli rolü oynamaktadır. Gelirin dikey olarak yüksek gelirliden, düşük gelirliye aktarılması ve yatay olarak, gençten yaşlıya, çocuksuz aileden çocuklu aileye, çalışandan işsize gelir aktarımı yapılması, gelir dağılımında hareketlilik sağlayarak eşitlik yönünde adım atılmasını sağlayabilecektir.
OECD gelir dağılımı ve yoksulluk istatistiklerine göre; Şili, Meksika, Türkiye, ABD ve İsrail gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerdir. Uluslarası göstergelere göre de Türkiye gelir dağılımı adaletsizliği açısından gelişmiş ülkeler içinde son sıralarda yer alırken, dünya genelinde ise orta sıralarda bulunmaktadır. Türkiye’nin gelir dağılımındaki eşitsizliğinde OECD ülkeleri içinde son sıralarda olması, yıllar itibariyle olumlu yönde ciddi bir gelişimin olmaması yoksulluk oranlarını da etkilemekte, bu alanda önemli tedbirler almaya zorlamaktadır. Ülkemizde yaşanan gelir dağılımı eşitsizliğinin önüne geçmek amacıyla; Kayıt dışı ekonomi kontrol altına alınmalı; Aktif istihdam politikalarını ile işsizlik azaltılmalı; Dolaylı vergilerin büyük çoğunluğu yüksek gelirli kesimden alınmalı; İktisadi açıdan güçlü sermaye sahipleri gelir dağılımını düzenlemeye yönelik faaliyetler içinde yer almalı; Asgari ücretliden alınan vergiler düşürülmeli; Kamu kurumlarının ve gönüllü kuruluşların sosyal yardım faaliyetleri bir bütünlük içinde yürütülmeli; Her alanda tasarruflar arttırılmalı; Yoksullukların iyi bir eğitim alması sağlanmalı; Ekonomik büyüme alt gelirli kesime yansıtılmalı ve bu kesime yönelik teşvikler sunulmalıdır.