2007 yılında çıkarılan 5686 sayılı Jeotermal Kaynakları ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ile Aydın topraklarının yüzde 85’i jeotermal kullanımına açıldı. Şu anda Türkiye’de üretimde olan jeotermal santrallerin(JES) yüzde 57’si Aydın’da yer almaktadır. Jeotermaller Aydın’da dünyada bir başka örneği olmayan şekilde 1’ci sınıf tarım arazilerine, incir-zeytin bahçelerine, su kaynakları yanına, yerleşim yeri içine, sağlık kuruluşları yanına, arkeolojik ve doğal sit alanlarına, mezarlıklar içine kurulmaktadır. Büyük Menderes Ovasında kurulan JES ve kuyuların hiçbiri Anayasanın 56. maddesine, 2872 sayılı Çevre Kanununa, 5403 sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanununa, Büyük Ova Kanununa, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanununa, Su Kirliliği Yönetmeliğine, 5686 sayılı Jeotermal Kaynakları ve Doğal Mineralli Sular Kanununa göre kurulmamakta, çalışmamaktadır. Kurulmasına ve çalışmasına izin verenlerin de yasaları uygulamadığı, suç işlediği görülmektedir. Büyük Menderes Ovasında şu an 35 jeotermal santral ve 1000’in üzerinde jeotermal kuyu vardır. Bu JES ve kuyular her yıl Aydın semalarına 190 milyon ton kadar su buharı ve 9 milyon ton kadar yoğuşmayan gazı havaya, 80 milyon ton kadar akışkanı yeraltı ve yerüstü sularına salarak Aydın’daki ekolojiyi bozmaktadır. Normalde JES’ler 10 litre/sn’den fazla akışkan çıkarırlarsa bunu yasal olarak reenjekte etmek zorunda. Fakat uygulamada JES’ler 280 litre/sn’den fazla akışkan çıkarmalarına rağmen bunları reenjekte etmeyerek dere ve çaylarla, Menderes nehrine bırakarak yerüstü sularımızı kirletmektedir. Aydın’da Menderes nehir suları ile yapılan tüm bilimsel çalışmalarda JES’lerin akışkanlarını Menderes nehrine bırakması sonrası nehir suyunda Bor 30 kat, Elektriksel İletkenlik(EC) ve Sodyum Emilim Oranı(SAR) 2 kat artmış. Menderes nehri şu anda Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri olup su kirlilik seviyesi tarımsal sulama yapılmaması gereken 4’cü derecededir. 2004 ve 2008 yılında Adnan Menderes Üniversitesinden(ADÜ) Serdar Koca yaptığı çalışmalarda Büyük Menderes nehir içindeki balıkların, nehir suları ile sulanan topraklarda yetişen bitkilerin genetik yapısının bozulduğunu gösterildi. ADÜ Fen Bilimlerinden Filiz Dinç 2005 yılında yaptığı çalışmada Büyük Menderes Havzasında yer alan JES’lerden deşarj edilen atık suların yüksek Bor içeriği nedeni ile bitkisel ürünler üzerine sitotoksik ve genotoksik etki, yani kanserojen etki yaptığını gösterdi. 2018 yılında Doğal Hayatı Koruma Vakfı ile Güney Ege Kalkınma Ajansının ortaklaşa yaptığı çalışmada Büyük Menderes nehrinde ölçüm yapılan 42 noktanın 19’da ileri derecede su kirliliği saptanmış. Tüm çalışmalara baktığımızda bu hali ile Menderes nehrinin Aydın’a bolluk ve bereket değil hastalık, ölüm getirdiği görülmektedir. Menderes nehrinde her gün az yada çok balık ölümleri oluyor. Uluslararası Doğa Koruma Birliliği’nin Kırmızı Listesine göre Aydın’da balık, bitki, memeli ve kuş türlerinden 364 türün tehlike altında olduğu bildirilmiştir. Aydın’da en fazla insan ölümleri de Menderes nehrine en yakın yerleşim yerlerinde yaşayanlarda olmaktadır. Aydın içme ve kullanma su ihtiyacının yüzde 80’den fazlasını yeraltı sularından karşılamaktadır. 2010 yılında DSİ yaptığı çalışmada Aydın’da JES’lerin en fazla olduğu Germencik ve etrafındaki artezyen kuyularda yüksek oranda Bor-Nitrit-Nitrat-Amonyak olduğunu saptadı. 2012 yılında Uzunkum artezyen kuyularında Arsenik normalin 12, Demir 4 katı fazla saptandı. 2016 yılında Süleyman Demirel Üniversitesinden Onur Kasımoğlu Ömerbeyli’de yaptığı çalışmada JES’e yakın sulama kuyularındaki suyun “Kullanılmaz Özellikte Sulama Suları” özelliğinde olduğunu saptandı. 2010 yılında Ege Üniversitesinden Mustafa Bolca Alangüllü’de yaptığı araştırmada JES’lerin yerüstü ve yeraltı sularını kirlettiği, sularda yüksek oranda Bor bulunduğu, bu sular tarımsal sulamada kullanılırsa ağır metal ve kimyasal maddelerin besin yolu ile insan ve diğer canlılara geçebileceği, Bor’un bitkilere toksik etki gösterdiği saptandı. Yine 2010 yılında Mustafa Bolca’nın Alangüllü’de yaptığı bir başka çalışmada JES’lerin bölgedeki 78 adet bitki örneğinde, su ve topraklarda ağır metal, kimyasal madde ve radyonükleit kirlenme yaptığı; Alangüllü’deki zararlı etkilerin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapılması gerektiği; çalışmalar yapılmaz ise etkilenen alanların daha hızlı artacağı; bu toprakların tarımsal olarak kullanımının ortadan kalkacağı açıklandı. 2017 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı Alangüllü’deki JES’in saldığı akışkanlar sonucu Alangüllü deresi sularında Bor miktarını normalden 67 kat, topraklarda 5 kat daha fazla olduğunu saptadı. Ve 2018 yılına geldiğimizde Alangüllü’de bu araştırmaların yapıldığı bölgedeki JES’e yakın 2000 incir ve zeytin ağacı kurudu, 100 kadar küçük baş hayvan öldü, hayvanlar ölü ve anomalili doğumlar yapmaya başladı. 2018 yılında Pamukören’de de JES’e yakın 1500 kadar incir ve zeytin ağacı kurudu, Germencik’te JES’e yakın incir ve zeytin ağaçları kurumaya başladı. Pamukkale Üniversitesinden Ali Bülbül 2010 yılında Alaşehir’de JES’lerin olduğu bölgede yaptığı araştırmada yeraltı sularında Bor seviyesini normalin 124, Arseniği 94 kat fazla saptadı. 2017 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı Gediz havzası yeraltı sularında yaptığı araştırmada Arsenik seviyesini normalden 300 kat fazla saptadı. Bakanlık Arsenik sebebini jeotermal ve madenlere bağlamış, İzmir ve Manisa valiliklerine gönderdiği yazıda ikinci bir emre kadar yeni jeotermal ve madenlere izin verilmemesini emretmiştir. Gediz Havzasında şu anda 8 adet JES var ve yeraltı sularında yaptığı kirlilik ortada. Peki şimdilik 35 JES’in kurulu olduğu Büyük Menderes Ovasında yeraltı sularındaki kirlilik ve Arsenik seviyesi acaba normalin kaç katı fazladır? DEVAM EDECEK