Tanrı her şey için plan yapmamıza izin veriyor. Eğitimini, işini, nerede yaşayacağını, kiminle evleneceğini, kaç çocuk yapacağını falan planlıyorsun. Kiminle dost kiminle arkadaş kalacağına sen karar veriyorsun. Bazen de tüm bu planlara uyum sağlayarak yaşayacağım bir hayatın kalmadığıyla yüzleşiyorsun. Yani ne kadar yaşayacağını sen planlayamıyorsun. Sanırım göçük altında kurtarılmayı beklerken ölenlerin hepsi bu satırlarda yazacaklarımı düşünerek vermiştir son nefeslerini.
Depremden sonra anın kıymetini bilerek yaşamanın önemini yazmayan kalmadı sosyal medyadaki bloklarda. İnsan hayatın içinde kendime açtığı engellerle boğuşurken uzun, çok uzun bir ömrü var sanıyor. Nasılsa yaşarım, yaşamanın keyfini deyip güzel olan ne varsa erteliyor... Kendisini önemli, çok önemli hedeflere koşturtmaya devam ediyor. Aldığı evin kredisini ödeyecek. Çocuklar için özel öğretmen tutacak. Yazın iyi bir yerde tatil yapacak. Arabasının bir üst modelini alacak. İnsan bir yerden sonra kendisi için yaşamayı bırakıp sahip olmayı hayal ettiği şeyler için yaşar hale geliyor. Peki ne zaman fark ediyor tüm bunlara sahip olmanın yaşamak olmadığını. Altmış yaşına vardıktan sonra. Bedeninde bazı hastalıklar kendini belli etmeye başladığında. Genç ve sağlıklı olduğu dönemlerde sahip olma hırsı yüzünden hayatı kaçırdığının farkına varıyor. Ya da yaşadığımız deprem felaketi gibi beklenmedik toplu kayıplar verdiğimizde. Hayatın bir yerinde çok önemli olan yaşamak detayını hepimizin atladığını fark ediyoruz. Bizim suçumuz mu derseniz. Değil... nasıl mutlu olacağımızı bilmiyor olmamızın o kadar çok nedeni var ki…
Hepimiz dünyaya gelir gelmez. İyi bir çocuk olmak için şartlı sevgiye maruz kalmış kişileriz. İyi bir öğrenci olmak için, iyi kalpli bir çocuk olmanın yetmediği bir dünyadayız. Bazı iş yerlerinde patronun olurunu almak için yalnız dürüst ve işini seven bir çalışan olmak yetmiyor. Türlü oyunları kurup çevirebilecek bir yapıda olmanız gerekiyor. İşte bu yüzden yalnızca sağlıklı bir insan olmanın mutlu bir insan olmak için yetmeyeceğine inandırıyoruz kendimizi. Bazen bir mevkiye bazen de çeşitli maddi kazanımlara sahip olabilmek için çabalayıp duruyoruz. Bu da hayatın en keyifli anlarını acelece, tahammülsüzce ve farkında olmadan yaşamamıza neden oluyor. İnsana sahip olmak zorunda olduğu öğretiliyor. Herkes tarafından birileriyle kıyaslanıyor. Buna o kadar çok alışıyor ki, çevresindeki hiç kimse onu bir başkası ile kıyaslamasa bile, bu kez kendi kendisini başkalarıyla kıyaslar hale geliyor.
Ülkece üst üste yaşadığımız depremler ve salgın hastalık gibi sebeplerle toplu halde toprağa verdiğimiz binlerce canımız var. O canların hiç gerçekleştiremeyeceği on binlerce hayalleri var. Belki bu kez ölümün aniden karşımıza çıkacak olduğunu, yaşamın tek bir andan ibaret olduğunu; o anında şimdiki an olduğunu öğrenmeyi başarabiliriz.
Şimdiki anı keyifle yaşayabilmenin yolu çok sevmekten geçiyor. Ama başka birini sevmek değil. İlk önce kendini sevmek. Ömrümüzün bir kelebeğin kanat çırpışı kadar kısa olduğunu bilirsek. Başkaları için yaşamaktan biraz olsun uzaklaşabiliriz. İnsan yaşamında duygusal acılar çekiyor ise bunun en belirgin sebebi kendisini başkasından az sevmesidir. Kendini sevmek, kendine anlayış göstermek, kendine şefkat göstermek. Mutlu bir hayat yaşamanın anın keyfini çıkartmayı öğrenimin en kestirme yoludur.
Aslı'nın şarkı sözlerinden çıkın yola: "kendimi senden az sevmesinin utancıyla" der.
İnsan herkesten önce kendisini severse. Doğru sevginin, gerçek sevginin nasıl olduğunu bilir. Severken ne bir başkasına haksızlık eder. Ne de bir başkasının kendisine haksızlık etmesine izin verir. İnsanın en çok kendisini sevmesi bencillik duygusu ile karıştırılmamalıdır.
Kendini seven insan: her insanın bu dünyada var olmasının bir anlamı olduğunu bilir ve hisseder. İnsan bunu kendinden yola çıkarak düşünebilir. Kendisinin ne derece özel olduğunu, önemli olduğunu keşfetmişse aynılarının başkaları içinde söz konusu olduğunu düşünür. Bu yüzden uyumsuz olacak olmaktan korkup başkalarını memnun etmeye çalışmaktansa kendisi olmayı önemser. Ancak bu kendi olma çabası içinde başka insanların varlıklarına zarar vermeye çalışmaz. Kimsenin hayatını zorlaştırmadan kendi olma yolunda ilerler. Kendisi için istediği; ilgiyi, sevgiyi, şefkati, anlayışı diğer insanlara da göstermeye gayret eder. Çünkü her insanın buna ihtiyacı olduğunu bilir. Yaşamını bu dengede ilerletmeye özen gösterir.
Bencil insanlar: Diğer insanların düşünce ve duygularını önemsemez. Yıkmak ve kırmak pahasına istediği şeyi elde etmek için uğraşır. Onlar için özel ve önemli olan yalnız kendileridir. Eşitlikçi bir bakış açısına sahip değillerdir.
Kendisini seven insanlar, diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde sınırlar ve kurallar olması gerektiğini bilir. Diğer insanların taleplerine her zaman evet demiyor oluşunun kendi hakkını korumak olduğunu bildiği için. Başka birisinden hayır cevabı aldığında bencil insanlar gibi sinirlenip sert tepkiler vermez. Karşı tarafı suçlama eğilimi içinde olmaz. Kendi hayatıyla ilgili aldığı kararlar tartışmaya açık olmadığı için psikolojik dengesi kolay kolay bozulmaz. Böylece kendisi de başkalarının sınırlarını ihlal etmemeyi kendiliğinden bilen bir insan olarak yaşar hayatı.
İnsan bunu başardığı vakit ve kendisi gibi insanlarla ilişki kurduğunda duygusal yıkımları daha az yaşar hale gelir. Ve varlığının tadını çıkarır. Hayatın kısa olduğunu bilir ve sonu gelmez anlamsız mücadelelerden ruhunu daha iyi korur. Bunu yapmalıyız. Maddi şeyler elde etmek bizi daha mutlu bir insan yapmaz. Mutlu bir insan olmak için bir şeylerin sahibi olmayı beklersek hayat elimizden uçup gittiğinde hiç yaşamadan toprağa ulaşmış bedenler oluruz. Hayattaysak ve sağlıklıysak mutlu olmak budur. İnsan bunun için mutlu olmalı. Kendisini ve yaşadığı hayatı olduğu haliyle seven insanlar yaptıkları her işte mutlu olurlar.
Ay sonunu getirebiliyorsan. Sağlıklı olduğun ve çalışacak bir işin olduğu sürece mutlu olacak bir hayata sahipsin demektir. Ev almamış ol ne çıkar. Ev alan onlarca insanın evi yıkıldı. Hatta yıllarca taksitini ödedikleri o evleri maalesef mezarları oldu. Yani ev alamadın diye üzülüp kahrolma. Binlerce araç yıkılan binaların altında ezildi. Yıllarca terfi almak istediğin iş yerin yıkıldı. Ya da sana o terfiiyi vermeyen işverenin öldü. Hayat diye bildiğimiz yaşamlarımızı bu kazanımların hiçbirinden ayrı düşünememekte tabii ki haklıyız. Ancak elde edilen ve elde edilecek olanların hepsi sen varsan anlamlı. Sana bir şey olduysa ya da sen artık yaşamda yoksa onların kazanılmış olması giden kişi için hiçbir şey ifade etmiyor.
Şimdi; kendimizi başkalarının hayatlarıyla kıyaslayıp durmaktan vazgeçersek. Kendi yaşadığımız hayattan keyif almaya başlarız.
Şimdi; sizi beğenmeyen, sizi sürekli birileriyle kıyaslayıp duran insanları hayatınızdan uzaklaştıramasanız bile onların hakkınızda yaptıkları yorumlara kulaklarınızı kapatıp kendi duygularınıza yoğunlaşın.
Şimdi; kendi içinizde kendinizle tanışmayı başarırsanız, bunun dışında kalan herkesin sandığınız kadar önemli olmadığını keşfetmiş olacaksınız.
Şimdi sev kendini. Hemen şimdi...