Yaşamak, o kadar basittir ki... Hayatınızdaki bütün mutsuzluğa son verir. Seni huzursuz eden şeyi bulmak ve kendinle yüzleşmek zorundasındır. Hiç kimse bunu sizin yerinize yapamaz. Bunu düşünüp araştırmaktan korkmamak ve ertelememek gerekiyor. Hepimizde var olan bir hastalık varsa onun adı kesinlikle erteleme hastalığıdır. Yani içten içe olmasını istediğin bir şey için harekete geçememe durumuna ertelemek denir. Bu durum hayatınızı olumsuz olarak beşten ondan fazla kez etkiliyorsa bana göre bu bir hastalıktır. Teşhis koyma uzmanlığına sahip kişiler için hastalık olmayabilir. Benim gördüğüm danışanların hepsinin en önemli mutsuzluk nedenleri, ertelemeleri idi.
Evde kendinle baş başa kaldıysan. Hızlıca kahve yapar balkona çıkar, bi sigara yakarsın sevdiğin müziği açarsın. Ya da çekmeceden cipsi alır yanına kola doldurur ve izlemek istediğin filmlerden dizilerden birini açarsın.
İnsan bunları yapmayı ertelemez ama sorumluluklarını erteler! Nedenini bilmek isteyenler el kaldırsın :)
Çünkü onları yaparken beyniniz dopamin salgılar. Ve dopamin salgılamak insana haz verir. Cips bitip film sona erdiğinde az önceki keyiften geriye eser kalmaz. Fakat daha yarım saat önce kendini harika hissederken şuan neden böyle keyifsiz olduğunu anlayamazsın. Nedeni basit. Beynin dopamin salgılamayı bıraktı.
Hemen markete gidip 1 değil 5 tane daha cips alabilirsin, 1 değil arka arkaya 5 film daha da izleyebilirsin. Ancak bunun senin yaşamında yerine getirmek zorunda olduğun sorumlulukları azaltmıyor oluşu ve ne olursa olsun kaçamayacağım muhakkak yerine getirmen gereken bazı sorumluluklarını yetiştiremeyecek olduğunu görmek seni içten içe tüketmeye başlar.
Senin aklın sana dopamin salgılatacak eylemlerdeyken sen sorumlu olduğun eylemler arasında sıkışıp kalırsın. Peki bu sorumluluk denen şeylerin içinde dopamin yoksa ne var? Serotonin dediğimiz ilk bakışta fark etmediğimiz zamanla farkına varabileceğimiz gerçek mutluluk var.
Örnekle sınavdan 100 aldığınızda ya da işte terfi aldığınızda serotonin salgılarsınız. Başarı, kendine güven, kendine inanç ve öz saygı elde edersiniz. Film ve cips biter ama aldığınız 100 asla bitmez ve onu sizden hiç kimse alamaz. Çünkü sonsuza kadar sana aittir. İkisinin arasındaki farkı görebildiğinizi düşünüyorum.
Örneğin ben, aldığım eğitimlerde elde ettiğim bilgileri danışanlarımla ve okurlarımla paylaşmaktan keyif alıyorum. Bitmek üzere olan bir ilişkiyi yoluna koymaktan keyif alıyorum. Ancak evimde pişirdiğim bir yemeği çocuklarımla ve eşimle keyifle yemek kadar bana keyif veren bir başka şey daha yoktur. Bir gün evimde olması gereken mutluluğu inşa etmekten kaçar ve başka eylemlere zaman ayırır hale gelirsem. Bir eş bir anne olarak yeterli olmadığımı düşünür içten içe suçluluk hissederim. O suçluluk duygusu ile de çevremdeki herkese karşı sert tepkileri olan, çevresine mutsuzluk saçan, aksi, huysuz birisine dönüşürüm. Bu dünya kimse için zevk ve keyif yeri değil. Hiç kimse bir ömür keyif ve zevk alarak yaşamaz hayatı. Her insan için dert diye tarif edilen durumlar vardır. Hayatının sorumluluğunu eline almazsan. Hiçbir sınavdan değil 100 almak. Geçer hiçbir not alamazsın.
Seni huzursuzluğa iten nedenleri tespit etmek senin sorumluluğun. Ve cevapları bulduğunda onları aşmak ve değiştirme yoluna gitmek cesaret ister. Sürekli şikayet eden, sürekli birilerini suçlayan kişileri dikkatle izleyin sizce onlar herhangi bir sorumluluğu layığıyla yerine getirebilecek kapasiteye sahipler mi emin olun değillerdir. Bu çok akıllı olmakla ilgili değildir. Bu tamamen kişinin bencillik seviyesine göre değişir. Peki bencil insanlar başaramadıkları için kendilerini suçlarlar mı hayır. Onlar sadece suçu başkalarına atıp mağdur edebiyatı yaparlar. Huzursuzluk yaşayan insanlar hayatının sorumluluğunu eline alabilecekken, erteleme hastalığına tutulanlar içindir.