Ardına kadar açık ahşap kapılarımız vardı önce,
Zamanla insanoğlu bir çengel taktı ona.
Bir asma kilit taktı sonra.
Demir kapı, çelik kapı derken bitiverdi dostluklar, komşuluklar. Üç kez kilitlenen çelik kapı yetmedi alarmlar, kameralar sayesinde kişisel hücrelerimiz oluverdi evlerimiz. Mutlu ve sıcacık olduğunu düşündüğümüz şahsi hapishaneler yani. Ne zaman kaybettik biliyor musunuz?
Biz o ilk asma kilidi takmayacaktık! * Yaşadığımız bugünlerde toplum olarak, maalesef hoşgörü duygularımızı yitirdiğimiz günler yaşıyoruz. Geçenlerde rahatsız olduğum bir konu üzerine araştırma yapmak amacıyla ‘ Nazilli’de insanlar nasıl yaşıyor?’ diye mahalle mahalle gezintiye çıktım. İnanın Nazilli’nin bütün mahallelerinin bizim mahalleden fazlası var, eksiği yoktu.
Koskoca ilçede insanlar hapishanelerde yaşıyor adeta. Özellikle Nazilli Yeni mahalle, Cumartesi pazarı mevkiinde gördüğüm manzara beni ziyadesiyle üzdü. Artık insanlar üçüncü katarın pencere ve balkonlarına kadar demir parmaklıklar yaptırmışlar.
Amaç, ‘hırsızlardan korunmak’ * Geçtiğimiz yıllarda görev icabı gittiğim Malta’da eski evlerin pencerelerinde rastladığım demir parmaklıklar dışında gittiğim hiçbir ülkede demir parmaklıklı eve rastlamadım. Malta’da ise savaş anında evde bulunan kadınların daha güvenli olmaları ve dışarıyı rahat seyredebilmeleri için yıllar önce hamile kadın görünümlü demir parmaklıklı pencereleri olan cumbalı evler inşa edilmiş. Şimdiye kadar gittiğim onlarca ülkede,
Malta’daki tarihi evler dışında ne balkonunda ne kapısında ne de penceresinde demir parmaklık olan hiçbir ev görmedim. * Maalesef, Türk Ceza Kanunundaki yaptırımların hafif olması, müstakil evlerde ve apartmanların ilk katlarında yaşayan herkes hapishane hayatı yaşıyor adeta. * Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülükte deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol...
Demiş Mevlâna ama kimin umurunda, Bu nedir böyle arkadaş?
Hayatımızın neredeyse her evresi yalan-dolan olmuş.
Düğünlerde gelin ve damadın üzerinden saçılan sahte dolarlar,
Tavuk kemiklerinin suyu çıkarılıp içine konan katkı maddeleriyle hazırlanan o sağlıksız salamlar, sucuklar,
Kabak aşısından üretilen yavan karpuzlar,
Çöplüğe dönmüş piknik alanları, kaldırımlara araç park etmeler,
Buna benzer daha sayamadığım birçok hile hurda düzenbazlık… Ne kadar güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Türk Milli Eğitim Sistemi topyekûn değiştirilmedikçe, Türk Ceza Kanunundaki yaptırımlar gelişmiş ülkelerdeki gibi ağır olmadıkça bu düzen böyle gider arkadaş! Bu toplumun masum ve tertemiz insanları İNSANCA yaşamayı ziyadesiyle hak etmiyor mu? Ne dersiniz? Sağlıcakla...