İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çabalamaya başlar. Bunlardan en temel ve vazgeçilmez olanı var olma çabasıdır. İnsanoğlu ortalama 70-80 yıl sürecek olan bu çaba için yüzlerce kez öğrenir, unutur, yalpalar, kazanır, kaybeder. Bazen yeni başlangıçlar yapar bazen işler planladığı gibi gitmez vazgeçer; bitti der sonra yeniden başlar ve tüm bunları yaparken yüzlerce şey öğrenir. Uzun yıllar biyolojik bağ ile bağlı olduğu insanların içinde sürdürür yaşamını. Sonra kendini yani bilincini fark eder. Çoğunlukla okul için uzaklara gittiği dönemde başlar bu keşif. Önce yalnızlaşır, sonra kendi ayakları üzerinde durabildiğini görür. Kimisi uzun yıllar yalnız kalır ya da geçici ilişkilerle devam eder. Kimisi evlenir yeniden biriyle birleşir.
Sevdiği kişiyle birlikte bir hayat yaşamaya başlar ve adına “yuva” dediğimiz toplumun en temel ve en küçük yapı taşını oluşturur. Yani kendisine ait bir aile kurar.
Bu kutsal birlikteliğin doğru şekilde kurulması ve devam ettirilmesi o toplumun geleceğini şekillendirir. O kadar önemlidir ki, huzurlu bir yuva ve o yuvada yaşayan her bir insan, o toplumun; huzur ve güven içinde yaşayan bir toplum olabilmesinin en önemli kıstasıdır.
Islah evlerinde, ıslah edilmeye çalışılan 13-18 yaş aralığındaki 100 çocuktan yalnız 2 tanesi mutlu ve huzurlu ailenin tanımını bilir. Bunlar talihsiz bir kaza sonucu ıslah evine düşmüş çocuklardır. Sayılara takılmanızı istemem ama geriye kalan 98 çocuğun aile içi şiddete, tacize, zorlanmaya ve baskıya maruz kalmış çocuklar olduklarından üzücü olsa da emin olabilirsiniz. Çünkü aile olmayı becerememiş insanların dünyaya gelmesine vesile oldukları onlarca çocuk; bugünün gaspçısı, hırsızı, uyuşturucu bağımlısı, uyuşturucu satıcısı hatta tecavüzcüsü, hatta katili olma adayı...
Suç işleme potansiyeli bu denli büyük bir kitleye sahip olan toplumlarda huzurdan söz edebilmemiz mümkün değil. Güven içinde yaşayabilmemiz için aile içi huzurun korunması ve desteklenmesi gerekir. Örneğin şiddet durumunun ilk kez söz konusu olduğu ailelere ivedilikle yetkili kurum tarafından aile üyelerinin tamamı için psikolojik destek başlatması gerekir. Ve bu sürecin uzun bir süre devam ettirilmesi o ailenin geleceği için son derece önemlidir. Daha kadınları kocasından korumayı beceremediğimiz bugünün Türkiye'sinde belki 50 yıl sonraki yöneticiler, toplumdaki çürümenin önüne geçmek için aile kurumuna hak ettiği desteği vermeyi akıl edebilir.
Mutlu olmayan aileler, bazen dolaylı bazen de direkt olarak toplumu, olumsuz şekilde etkiliyor. O ailede yaşayan ilkokul seviyesindeki çocuklar sürekli olarak sınıf içi uyum sorunu yaşıyor. Öğretmenini ve arkadaşlarını ciddi anlamda zorluyor. Aslında aile içinde kazandırılması gereken davranışlar okulda öğretmenin sabrına bırakılıyor. Çünkü mutsuz bir aile demek, ilgiden ve sevgiden mahrum çocuklar demektir.
Ailenizin ne kadar kutsal olduğunun farkına varmalısınız. O dört duvar arasında ve kapalı kapılar ardında yani evinizde başka kimselerle yaşayamayacağınız birincil düzeydeki samimiyeti yaşarsınız. Eşiniz ve çocuklarınızla aranızda kurulan aile bağı zamanla, sizi dünyaya getiren anne ve babanızla bile yaşayamayacağınız bir ilişki türü olarak yerini alır. Aynı kandan doğduğunuz kardeşlerinizle de hafif bir kopma yaşarsınız. Eşiniz ve çocuklarınız ile aranızda oluşan o bağ başka kimseyle kuramayacağınız bir bağ haline gelir. Zamanla çocuklarınızda ailenizden uçup gider ve siz bu aile olma serüvenine başladığınız kişiyle yan yana kalıverirsiniz.
Zamanında eşinizle aranızdaki bağı kıskanıp sizi yeniden kendi yanına çekebilmek isteyen ebeveynleriniz de o güne kadar hayatta kalamamış, çoktan toprağa karışmış olabilirler. Yaşanmış onca iyi, kötü, olay ve durumdan sonra başınızı çevirip baktığınızda hayatınızda kendinize en yakın bulacağınız kişi eşinizdir. Ve muhtemelen evliliğinizin 30. ya da 35. yılını yaşıyorsunuzdur.
İşte şu yukarıdaki tabloyu yaşayabilmek için kalıcı hasarlar oluşturmamak gerekiyor. Mutlu olan ailelerde de tıpkı mutsuz ailelerde olduğu gibi tartışmalar yaşandığını bilmenizi isterim. Aradaki fark ise bu tartışmaların hangi üslupla hangi tavırlarla yapıldığıdır. Bu tartışmaların içinde kıyaslamaların olmaması çok önemlidir. Kısacası eşinizin kişiliğine yönelik bir saygısızlık yapmanız çok ağır bir hasardır. Nazilli ve çevresinde kayınvalide krizi nedeniyle biten ya da içinde huzur kalmayan çok fazla aile olduğunu anlatsam şaşırmazsınız diye tahmin ediyorum. Kadınların, kocalarıyla derdi olduğu kadar, kocasının ailesiyle de sonu gelmez dertleri var.
Bu konuyu anlatırken kendi annem ve kayınvalidemden severek bahsetmek istiyorum. Çünkü onlar sadece onlara ihtiyacımız olduğunda bizim yanımızda olup destek oluyorlar. Annem damadını kayınvalidem de beni hiçbir konuda kırmaz. Kayınvalidem az biraz Osmanlı Hatunudur. Araştırmacıdır, bilinçlidir. Her konuda bir fikri vardır. Düşündüğünü güzel güzel söyler. Ama sözünü dinlemezsek kızmaz, alınmaz. İşimize karışmaz. Bir iki kelime söylenir ama arkasına düşüp bunu bir sorun haline getirmez. Asla tartışma sevmez. Tamam kapatın konuyu der. Başka bir konuya geçer. Ortamı yumuşatır. Zaten onların söylediği her şey bizim iyiliğimiz içindir. Evliliğimizin içine karışmazlar. Tesadüfen eşimle bir tartışmamıza tanık olsalar, kayınvalidem beni, annem de damadını kollar. Bize zararı dokunacak bir davranış içine girmezler. Benim daha genç, daha tecrübesiz zamanlarımda bazı tartışma anlarımız olmuş olsa da, birbirine saygısı ve sevgisi olan geniş bir aile olmayı hepimizin ortak çabasıyla başarabildik.
Bu ilk aileden kopma ve yeni kurduğumuz kendi ailemiz arasındaki ilişkiyi bu kadar uzun anlatmamın nedeni şu: bu bölgedeki ilişkilerin çoğunda üçüncü kişilerle olan ilişkilerin doğru şekilde yönetilememesi çoğu evliliğin bitiş nedeni. Karı kocanın kendi kendine tartışması ve barışması hemen her an yaşanan durumlardır. Ancak araya üçüncü bir kişinin dahil olması sonucu yaşanan travmalar çoğu zaman sonu gelmeyen ağır hasarlı kavgalara neden oluyor. Üzerinden yıllar da geçse iki taraf da bunu unutmuyor. Kadınlar çok daha fazla hatırlıyor; ancak erkekler de sanıldığı kadar unutkan değiller.
Kalıcı hasarlar bırakmayın birbirinizin hayatında. Elbette sağlıklı ilişkilerde de tartışmalar yaşanır. Asıl, tartışmaların olmadığı ilişkiler uzun soluklu olmayan ilişkilerdir. Kimse diğerinin ne yaptığı ile ilgilenmez. Çünkü birbirlerinin hayatlarındaki sürenin kısa zamanlı olduğunu iki taraf da bilir. Günlük ya da anlık ilişkiler olarak hayatlarının bir yerinde anı olarak kalırlar. Bu da fikir birliği içinde olma ihtiyacı doğurmaz.
Tüm ciddi ilişkiler de zaman zaman çeşitli hasarlar alır. Önemli olan içinde hakarete ve aşağılamaya yer vermemesidir. Şimdiden sonra buna neden olacak tüm söylemlerinizi hayatınızdan çıkartın. Çünkü kalıcı hasara maruz kalan ilişkiler devam edemez. Fiziki ayrılık gerçekleşmese bile ilişki ortadan kalkar. İlişkinin de en az sizin kadar canlı kalabilmesi için ve onu her daim beslemeyi ve diri tutmayı unutmayın. Unutmayın ki var olsun..