İnsan 35'ine geldiğinde değil. Kendini bildiğinde olgunlaşıp kendisinin ve çevresindekilerin hayatına katkıda bulunabilir hale geliyor. Hayat bizim sağlayacağımız katkıya muhtaç olduğu için değil tabi ki de. Ancak hayata katkı sağlama yolunda olmak, en büyük katkıyı kendi kendine yapıyor olmaktır. "İnsanın kendisini bilmesi erdemdir" der Sokrates, peki ya nedir kendini bilmek? Bana kalırsa, sonsuz evren içinde bir toz zerresi kadar olduğunu bilmek ve en önemlisi 4.5 milyar yaşına ulaşmış olan dünya üzerinde yaşayacak olduğun ömrün hepi topu 70-80 yıldan ibaret olduğunu bir an bile unutmadan yaşamaktır. Bu iki şeyi bilen ve aklından çıkartmayan insan, kendinin ne olduğunu bilir. Varlığının sonsuz olamayacağını bildiği için tükenmek bilmeyen arzularını ve hırslarını dizginleyebilir.
Neden hep kavuşulması güç olan üzerine kurulur ki hayaller, hemen hemen herkesin ortak hayali zengin olmak, rahat bir yaşam sürmek. Mevcut sorunlarının tamamının zenginleştiğinde geçeceğine inanan bir insan kitlesi... Elbette çok yaraya merhem olur olmasına da peki ya insanın tek derdi fakirliği değilse. Herkese, her şeyi anlatabilirim de. Yaşanmış gerçek hayat hikayeleri yazmayı da çok severim. Ama söz konusu kendi hayatım olunca kırılıverir kalemimin ucu, uzun uzadıya susmayı seçerim. Kendinden memnun olan insanlar, kendini anlatmayı bir çeşit övünmek gibi görür, ahlaka uygun bulmaz ve kendini anlatamaz. Nerede bir insan kendisini anlata anlata bitiremiyorsa bilin ki, o kişi aslında kendinden memnun olmadığı için anlattıkları aracılığıyla kendini, görünenin aksi şekilde gösterme çabası içindedir. Hayatımı ortadan ikiye böldüğümde 35 yaş öncesi ve sonrası olarak değil, ilişki danışmanlığı eğitimi aldığım dönemi ve öncesini kıyaslamak çok daha yerinde bir adım oluyor. Takılıp kaldığımız, ilerlememize engel olan sorunların hiçbiri hayatı olması gereken gibi yaşamamıza engel değil. Engel olan sorunun kendisi değil. O sorunun varlığını yaşamın kendisi olarak kabul etmemiz gerekiyor. Çevrenizde hiç derdi olmayan birini gördünüz mü? Kolay kolay göremezsiniz. Çünkü o bitse bir yenisi başlayacak. Öbürünü aşsanız. Peşinden başka bir sıkıntı daha gelecek. Bizler sanıyoruz ki asıl sorunumuz maddi olanaksızlıklarımız. Evet hepimizin ekonomik sıkıntıları var. Ama bunu her an, her saniye düşünüp bunun dışında kalan hayatınızı da onun yüzünden zehir edince aradığınız zenginliği bulacaksınız diye bir şey yok. Ama görmezden geldiğiniz diğer sorunlarınızın üzerine gidip çözerseniz mutlu olmak diye bir şey var. Odak noktanızı değiştirin, sürekli ertelediğiniz sorunlarınıza odaklanın. Eşinizle aranızdaki sorunları konuşarak çözün. Çözemezseniz bile sizi anlaşmazlığa götüren konunun ne olduğunu teşhis edin. Çocuklarınızı yok yere kırmayın. Sadece önemsemeniz bile onlar için özlemini çektikleri pahalı bir oyuncakla eşdeğerdir. Aile içindeki ilişkiler, diyaloglar kaos içinde olmasına rağmen o kaosun nasıl aşılacağına kafa yormak yerine, nasıl zenginleşeceğinin hayaliyle yanıp tutuşan insan kitleleri... Çocuklarının yalan söylediğini, arkadaşlarıyla geçinemediğini, sevilip saygı görmediğini bilen ebeveynlerin tüm bu sorunları yok sayıp. Yalnızca çocuklarının nasıl daha zengin bir insan olabileceğini tasarlamaya çalışmaktan durup çocuklarının gözlerinin içine bakmayan insan kitleleri... Özgüvenli kız çocukları yetiştirmek ve mutlu bir evliliğe hazırlamak yerine zengin kocayla evlendirme hayalleri... (Dikkat edin çevrenizdeki kişilere, bir erkek ya da bir kadın evleneceğini duyurduğunda herkesin sorduğu ilk sorudur. "Ne iş yapıyor?" Sorusu. Bir insanın ne iş yaptığını sormak, aslında onun aylık gelirini ve sahip olduğu statüsünü sormaktan başka bir şey değildir.) Sevginin ne olduğundan habersiz, öğrenmekten bihaber, tek bir dosta dahi sahip olmamışların sayısal loto, milli piyango hayalleri... Daha iyi bir araba, daha iyi bir evle sahip olunacağına inanılan bir mutluluk biçiminin peşinde koşmak, mutluluğun ne olduğunu anlamanıza en büyük engeldir. Onlarca farklı tanımla anlatılabilir. En kısa haliyle; huzur ve güven içinde sevgi dolu bir ortamda özgürce yaşayabilmektir mutluluk. Parayla kısmen içini doldurabilirsiniz. Ama tamamı için paradan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. En önemlisi de sizi siz olduğunuz için seven insanlara sahip olmanız gerekir. "Param olunca herkes beni sever" dediğinizi duyar gibiyim. Peki yaşamınız boyunca biyolojik bir bağla, bağlı olmadığınız insanlardan kaçını menfaatiniz olmadan sevdiniz?
Hiç kimseyi mi?
Öyleyse kim sizi neden sevsin? Asgari ücretle geçinmekte olan ailelerin ve insanların tamamı için mutsuzdur diyemeyeceğiniz gibi. Çevrenizde görüp zengin diye sınıflandırdığınız insanların tamamının da mutlu olduğunu sanamazsınız. Çünkü para yalnızca araçtır. Bu dünyanın üzerinde 70 yıl yaşayacaksınız. Sonrasında neyiniz varsa bırakıp gitmeye mecbursunuz. İşte bu yüzden zengin olmak için değil mutlu olmak için çabalayın. Belki zengin olma şansına hiçbir zaman sahip olamayacaksınız. Ancak mutlu olabilmek için her zaman bir şansınız olacaktır. 35'e ulaşan herkes gibi bende yolu yarıladığımı düşünüyorum. Ancak, yaş 35 şiirini yazan Cahit Sıtkı Tarancı'nın bile 70'inden sonra değil. 46 yaşında hayata gözlerini yumduğunu düşününce, yol yarıda mı yoksa büyük sona ramak mı kaldı bilmiyorum. İyi bildiğim bir şey var ki şuan bile yaşamdan kopsam keşke diyecek tek şeyim çocuklarım olurdu. Çünkü ben ölmeden önce yapılacaklar listemi neredeyse tamamladım. Mutlu bir yuvaya, mutlu çocuklara, karşılıksız seven dostlara, gözümün içine saygıyla sevgiyle bakan insanlara ve onlarca okura sahibim. Çünkü yaşlanmadım. Nefes aldığım her an yaşadım. Yaşamak istediğim gibi yaşadım. Başkalarının ne düşündüğüne takıldığım anlarım olduysa bile beş dakikadan daha uzun süre aklımı meşgul etmemişlerdir. Herkesten önce kendim için yaşadım. Kendim olabilmek için okudum. Kendim olabilmek için başka seslere kulak verdim. Yalnız kendim gibi düşündüm. Kendim gibi anlattım. Anlaşılabildiğim kadarına takılıp kalsaydım. Yazamazdım...