Ruhsal sıkıntıların kaynağında, anlamsız insanlarla anlamlı ilişkiler yaşama isteği ve çabası yatar demiş, Viktor Frankl. Durduğumuz yerden yaşadığımız hayata bakıp derinlerimizde kimseye söyleyemediğimiz duygularımızı düşününce Viktor'a yanılıyorsun diyebilir miyiz?
Onlarca insana farklı farklı konularda danışmanlık yapmakta olan ben bile yanılıyor diyemem. Çünkü hepimizin ortak hayalidir anlamı olan insanlara rast gelebilmek. Bu hayal sayesinde her köşe başında saklı yanılmışlıklarımız var. Böyle anlarda yapmamız gereken içimizde oluşan o boşluğun bir kara deliğe dönüşüp sizi yutmasına izin vermemektir.
- Çünkü biz duygusal varlıklar, yaşadığımız hayal kırıklığını haykırırken onu, kendi kendimize konuşurken onu değil kendimizi suçlarız.
Suçlamaya devam ettikçe kendimize olan güvenimizi kaybeder ve özsaygımıza zarar veririz. Hepinizin bildiği ama uygulamada eksiklik yaşadığı şey şu ki; olmuş olanı geri alamazsınız. Yakınmalarınız yaşadığınız hiçbir şeyin yaşanmamış haline döndüremez sizi.
- O duygunun ve o düşüncenin peşini bırakmayı öğretin kendinize.
Yapamıyorum demek, unutamıyorum demek bahanelerden başka hiçbir şey değil. Çünkü siz bunu kendinizin geride bırakmanıza izin vermiyorsunuz. İzin vermediğiniz sürece yol alamaz olduğunuz yerde saymaya devam edersiniz.
- Kim bilir belki yanlış olan siz değildiniz de kötü olan oydu.
İsterseniz kendinizi, benim cevabımı inandırmak yerine ona sorun. Omuzlarından tutup sarssanız "Neden ben?" diye sorsanız bile aldığınız hiçbir cevap sizi tatmin etmeye yetmeyecek çünkü sizin bakış açılarınızla onun bakış açısı asla aynı olamayacak.
Sizce de bunu kabullenmek yeniden doğmak, yeniden ayağa kalkmak ve yolunuza onun içinizde açtığı yaralar olmadan devam edebilmek için yeterli bir sebep değil mi?
Yaşadığınız şeyden ders almayı başarırsanız bu hesap sormaktan ya da isyan etmekten daha çok işe yarar. Daha da etkili olabilmesi için yazmanızı öneririm. Eğer tüm detayları bir defter sayfasına döker ve altına aldığınız dersi yazarsanız. Bundan sonrası için kendinize bir kat daha inanırsınız. Sonrasında defteri kapatmayı unutmamak kaydıyla yaşadığınız kötü olayları yazın ve onları arkanızda bırakın. Eğer hala başa çıkamıyorsanız. Kendinizi o keşmekeşin içine hapsetmek yerine mutlaka bir psikiyatristle görüşün.
Eğer ek olarak size konmuş herhangi bir psikiyatri teşhisiniz yoksa, yaşadığınız ve yaşayacağınız her kötü olayla baş edebilme azmine sahipsiniz. Zor olan kısım savaşı kazanmaya azmetmektir.
Bu konuya bu kadar detaylı anlatmamın tek bir sebebi var oda tahmin edebileceğiniz gibi geçen hafta, haftada bir gün görüşelim dediğim kadın danışanımla 4 gün üst üste görüşme yapmak zorunda kalışımız. Benim içinde alışılmışın dışında farklı bir deneyimdi. Elbette beni çok uğraştırdığı için kulaklarını çınlatmaya onun yaşadığı şeyi ve bulduğu çözümü sizlere kısmi olarak aktarmamda hiçbir sakınca yok. (Tabi ki onun bilgisi ve izniyle. Bazı olaylar, içinde yaşadığımız küçük ama sevimli ilçemizde çok fazla kişiye mal olduğu için, danışanım tarafından anlatın insanlar işin iç yüzünü öğrensin diyor olsa bile tarafından kaleme alınmamaktadır.)
- 36 yaşında bir kadın, on yıldan daha uzun bir süre dostluk içinde olduğu bir başka kadınla yollarını ayırma hikayeleriydi; hem acı, bir o kadar da ilginç tesadüflerle doluydu. Çeşitli maddi ve manevi ortaklıklar, onlarca ortak arkadaş ve daha birçok şeyin açıklığa kavuşması için. Ve aklındaki bulanıklıktan kurtulabilmek için benden yardım isteyen tarafın en az hasarla yaşadığı her şeyi geride bırakabilmesini sağladık. Nasıl mı yaptık?
Aradığı şeyi bulabilmesi için gereken en önemli şeyi buldu. Kendini suçlamayı bıraktı. Bana gelinceye kadar. Birlikte oluşturduğumuz tabloya benimle birlikte bakıncaya kadar en çok fark etmesi gereken detayın ne olduğunun farkında değildi. Bir taraftan yaşadığı şeyle mücadele edip, bir taraftan her açıdan kendini suçlamakta olduğunun farkında değildi. Eğer onu takılı kaldığı yerden alıp şuan bulunduğu noktaya getirmeseydik ruhu ve bedeni yeniden bir bütün haline gelemezdi. Eskisi gibi hayattan zevk alamazdı. Belki zamanla, ama o zaman gerçekleşinceye kadar kaybettiği hayatın faturasını yine kendi kendine ödeyecekti.
- En başta da dediğim gibi "Neden Ben?” sorusu, bugüne kadar cevap bulabilmiş bir soru değildir. İMZA : KÖŞE YAZISI