Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde sanayi devrimi ile önemli bir sorun haline gelen hava kirliliği, insan sağlığını ve çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Hava kirliliği, çevreyi yok etmenin yanı sıra astım, akciğer kanseri, kalp hastalıkları, cilt ve göz hasarı ve hatta ölüm gibi önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır.
Çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olan azot dioksit (NO2), kükürt dioksit (SO2), ozon (O3), karbon monoksit (CO), partikül madde (PM) kriter kirleticileri olarak adlandırılır. Hava kirleticilerin kriterlerinden biri olan SO2'nin ana kaynakları, enerji santralleri, volkanlar, petrol ve gaz endüstrileri, kömürle konut ısıtmasıdır. SO2'nin insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerine ek olarak, atmosferde dolaylı iklim etkileri de gözlenmektedir. SO2, atmosferdeki reaksiyonlarının bir sonucu olarak asit birikimine ve asit yağmuruna neden olarak çevreye zarar verir. Bunlar ise kardiyovasküler hastalıklara ve solunum problemlerine neden olarak insan sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Türkiye'nin önemli linyit rezervleri olduğundan, kömür odaklı bir enerji politikası vardır. Kömür yakıtlı elektrik santralleri nüfus için enerji ihtiyacının üçte birini sağlar. 2021 yılı itibarı ile Türkiye’nin toplam kurulu gücü 20.443 MW olan 53 adet kömür ve linyit yakıtlı termik santrali vardı. Yerli linyit daha yüksek kükürt içeriğine ve düşük kalorifik değere sahip olduğu için diğer kömür türlerinden daha fazla SO2 yayar.
Türkiye, jeolojik ve coğrafi konumu nedeniyle jeotermal kaynaklar açısından yüksek potansiyelli bir bölgedir. Türkiye ülkeye yayılmış 346 jeotermal alan ile jeotermal kaynaklar açısından dünyada 7’ci, Avrupa'da 1’ci sırada yer almaktadır. Jeotermal enerji sektöründe Türkiye, 2022 yılı sonu itibarı ile 1688 MWe kurulu kapasiteyle dünyada 4. sırada yer aldı. Aydın ili 35 jeotermal enerji santrali (JES) ve 882,9 MW jeotermal enerji kurulu gücü ile Türkiye’de lider konumundadır. Aydın ili dünyada ve Türkiye’de toprak yüzölçümü başına sayısal olarak en fazla JES’in olduğu ve jeotermal kaynaklara bağlı elektrik enerjisinin üretildiği yerleşim yeridir.
Dünyada JES’lerin temiz, çevre dostu, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynakları olduğu yönünde bir algı söz konusu. Genelde Türkiye özelde Aydın ilindeki JES uygulamalarına baktığımızda bu durumun hiç de böyle olmadığı, JES’lerin salınım yaptıkları yoğuşmayan gazlar-akışkanlar ve su buharı ile hava, su, toprak ve gıda kirliliği yaptıkları, sağlık sorunlarına sebep oldukları hem gözlem hemde bilimsel çalışmalar ile ispatlanmıştır.
2022 yılında İTÜ Çevre Mühendisliğinden Sümeyye S. Değer, 2019-2020 döneminde Türkiye ve çevresindeki, kömür yakıtlı ve JES’lerden kaynaklı SO2 kirliliğinin mekansal dağılımını ve zamansal varyasyonunu belirlemek amaçlı yapılan tez çalışmasını yayınladı. Bu çalışma ile Türkiye'de jeotermal enerjinin SO2 kirliliği üzerindeki etkisi ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; 2019-2020 yılları döneminde JES’lerin bulunduğu bölgelerde genel SO2 kirliliği yoğun olarak ölçülmüştür. Aydın’da Efeler, DORA-3 ve KEN-3 jeotermal tesisleri çevresinde SO2 kirliliği diğer bölgelere göre 3-4 kat daha fazla saptanmıştır. Türkiye'de enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan kömürlü termik santraller, konut ısıtması dışında SO2 kirliliğinin en önemli kaynağıdır. 2019-2020 yılları döneminde yapılan ölçümlerde kömürlü termik santral kaynaklı SO2 kirliliğinin en yüksek saptandığı iller, Kahramanmaraş ve Muğla olmuştur. Sümeyye S. Değer tarafından yapılan çalışma sonuçlarına göre Türkiye’de JES’ler ve kömürlü termik santraller hava kirliliği, havada SO2 kirliliği sebebidir.
Türkiye’de JES’ler çoğunlukla Batı Anadolu'da, jeotermal faaliyetlerin yaygın olduğu Aydın, Denizli ve Manisa illerinde bulunmaktadır. Bu iller, hem su kaynakları hem de tarım için önemli olan Büyük Menderes ve Gediz Nehri havzalarında bulunmaktadır. Türkiye'de jeotermal potansiyelin kullanılmasının bir sonucu olarak, bu havzalarda yaşayan insanların çevre kirliliği ve sağlıkla ilgili şikayetlerinin artması dışında çürük yumurta koku şikayetleri de artan JES sayısıyla arttı. JES’lerden salınan büyük hava kirleticileri CO2, H2S, CH4, NH3, N2 ve H2 emisyonlarıdır, SO2 doğrudan yayılmaz. Hidrojen sülfür (H2S) atmosfere salındıktan sonra, bir ila iki gün içinde hızla SO2'ye oksitlenir ve sülfürik aside dönüşür.
İlk olarak 2013 yılında yayınlanan mevzuatta, koku yaratan emisyonların kontrolüne ilişkin düzenleme kapsamında, jeotermal tesislerin faaliyetleri tanımlanmamış ve herhangi bir sınır değeri belirlenmemiştir. Bunun anlamı JES’ler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hava ve koku kirliliğine sebep olan enerji tesisi olarak kabul edilmemiş yada JES’lerin yaygın yapımı olana kadar bu bilgi kamuoyundan gizlenmek istenmiştir.
2015 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlayan Türkiye Çevre Raporunda Aydın ili yaz dönemi havada SO2 kirliliğinin en fazla olduğu 2’ci il, kış dönemi havada SO2 kirliliğinin en fazla olduğu 14’cü il konumunda idi.
Bu rapora göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Aydın ilinde havada SO2 kirliliğinin olduğunu kabul etmesine rağmen, raporda bu kirliliğin sebebini açıklamamış yada kamuoyundan tekrar gizlenmiştir. Oysaki sebep net. Aydın’da yaz dönemi havada çürük yumurta kokusu yapacak, SO2 kirliliği yapacak JES’ler dışında başka hiçbir sanayi ve enerji tesisi yoktur.
Aydın’da ve tüm Türkiye’de JES’lerin sebep olduğu hava, su, toprak ve gıda kirliliğine, sağlık sonuçlarına yönelik kamuoyunda tepkiler çığ gibi artmıştır.
Siyasi erk kamuoyunun JES’lere yönelik artan kitlesel tepkisi sonucu bazı kısmı tedbirler almak zorunda kalmıştır. 2021 yılında, Endüstriyel Hava Kirliliğinin Kontrolü ile ilgili düzenlemeyi değiştiren yönetmelik ile H2S emisyonları için sınır değerleri belirlendi. Fakat H2S’ler için sınır değerleri bu düzenlemelerde 100 μg / m3 (saatlik) olarak belirlenirken, DSÖ tarafından belirlenen sınır değeri ise 7 μg / m3'tür (30 dakikalık ortalama). Bu düzenlemeye baktığımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göre JES’ler hava kirliliğine sebep olmamakta, havada SO2 kirliliği ve çürük yumurta kokusu yapmamaktadır. Maalesef Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tüm bunları ise DSÖ ve evrensel bilimsel değerleri değiştirip kendine göre farkı sınır değerler belirleyerek yapmaktadır.
Dünyada temiz hava için belirlenen ve kabul edilen limit değerlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığının değiştirme uygulamasına göre; Türkiye’de yaşayan insanların anatomik yapıları dünyada yaşayan diğer insanlardan ya farklıdır yada farklı çalışmaktadır, Türk insanının sağlıklı yaşaması ve neslini devam ettirebilmesi için gerekli temel ihtiyaçları da dünyada yaşayan diğer insanlardan farklıdır (!).
Türkiye’de siyasi erkin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının JES’lerle ilgili tüm bu bilimsel gerçekleri görmezlikten gelmesindeki ısrarı, kendine göre kriterler belirleyerek JES uygulamalarının devamını ve yayılmasını sağlamaktaki tek gerekçesi, sözde Türkiye’nin enerji ihtiyacı olduğudur.
Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi Başkanlığı 2006 yılı raporuna göre; Türkiye ortalamasına göre Aydın’da erkeklerde Akciğer kanseri yüzde 54, kadınlarda Meme kanseri yüzde 40 daha fazla görülmüştür.
İzmir Halk Sağlığı 2016 yılı raporuna göre; Türkiye ortalamasına göre Aydın’da erkeklerin yaşam boyu kanser olma riski yüzde 25 daha fazla, erkeklerin Akciğer kanseri olma riski yüzde 31, kadınların Meme kanseri olma riski yüzde 16 daha fazladır.
Bugün gelinen noktada JES’lerin çevreye, tarıma ve toplumun sağlığı üzerine zarar verici etkileri şüpheye düşürmeyecek şekilde nettir.
Türkiye’de siyasi erkin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının tüm bilimsel gerçekleri görmezlikten gelmekteki ısrarına, JES’lerin kurulumunu ve uygulamalarını haklı çıkarabilmek için DSÖ’nün verilerini değiştirmekten bile çekinmemisine rağmen, bugün geldiğimiz noktada her şey ortada ve halkın JES’lerle ilgili kanaati kesindir. Aydın çürük yumurta kokusu kokmakta, halk kanser liginde Türkiye ve dünya rekorları kırmaya devam etmektedir. Aydın halkı JES istememektedir.