Böyle söylemişti Benjamin Franklin 1700'lü yıllarda. Konu spesifik olunca verilen örneklerde bir o kadar hayatın içinden olmalı. Yaşanmış başa gelmiş ilginç bir kadın erkek hikayesini anlatmaya başlamadan önce Benjamin Fraklin'in böyle söylemesine neden olan hislerden bahsedelim.
Hayatta her neyi yaparsak önemli olmak için özel olmak için yaparız. Hemen kulağımın dibinde bazı entel yaşam meraklılarının "Yoo benim için öyle değil. Kimsenin ne düşündüğünü umursamam" dediğinizi duyar gibiyim. Bir düşünün bakalım öyle mi gerçekten :( şu andan daha küçük olduğunuz yaşları düşünün 15 16 yaşlarınızı, hanginiz arkadaşlarınızın beğenisini, takdirini kazanmak istemediniz. Bu takdiri elde ettiğinizde içinizde kanat çırpan kelebeklere ayak uydurmadınız.
Hangimiz, mağazadaki en şık kıyafeti alıp onu taşıyan insan olmak istemeyiz. Aynada kendinize baktığınızda gördüğümüz şeyden memnun olmak hangimizin için değersiz bir durumdur?
Önemli ve özel olmak hepimizi mutlu eder. Ve hayata karşı duyduğumuz motivasyonu arttırır. Önemli ve özel insan olma duygusu, hepimiz için vazgeçilmez bir duygudur. Duygusal bir ilişkide kadın ve erkeğin kalbinin deli gibi çarpmasına neden olan şeyin temelidir. İlişki içindeki kişilerin birbirlerinin yanındayken kendilerini özel hissetmeleri o ilişkideki kişilerin dopamin salgılamasına neden olduğu için aşkı hissettirir. Ve böylelikle o ilişki başlar. Aksi olsa kim ne için o ilişkiye başlar ya da o ilişkiyi sürdürür.
İşte bağımlısı olduğumuz son derece insani ve doğal olan duygular, duygusal ilişkilere yön verir. İnsan kendisini özel hissettiren insanların yanından ayrılmak istemez. Her anında onunla olmak ister. Sizi küçümseyen, değersizleştiren, sanki siz orada yokmuşsunuz gibi davranan bir insanla aynı hayatı eşit şartlarda yaşamaya çalışmak hiç kimse için çekilebilir bir mücadele değildir. Hepimiz bundan; bize bunu yaşatan insandan kaçmak isteriz.
Maddi ve manevi bazı engelleyici sebepler yüzünden bu kaçma eylemi, başlangıçta fiziksel olmaktan çok ruhani boyutta kalabiliyor. Biz ilişki danışmanları için evliliklerin katili, yukarıda bahsettiğim bir çeşit psikolojik şiddet olan bu davranışlardır. Başlangıçta gerçekleşen ruhen uzaklaşmalar karşısında ne yapmanız gerektiğini bilmiyorsanız. Ya da bencilliğiniz bildiğiniz şeyleri yapmanıza engel oluyorsa. Ufak ufak başlayan uzaklaşmalar kısa bir zaman sonra arada kilometreler oluşmasına neden olur. Vakit varken yapmadıklarınız yüzünden sizden giden kişiyi suçlamasınız.
Yıkılmaya yüz tutmuş bir ağacın köklerini, sağlamlaştırmak için; tek başınıza dibini toprakla besleyip özenle sulayıp kurtardıysanız. Sizin çabanızı gördüğü halde destek vermeyen bir insanla o ağacın gölgesini paylaşmak ister misiniz?
İstemezsiniz...
İşte evliliklerde tıpkı o ağaca benzer. Yıkılacak korkusu tek kişilik bir korkuysa eğer. Verdiğiniz çabaya takdir, memnuniyet ve teşekkür gelmiyorsa bir yerden sonra yorulursunuz. Birlikte mücadele etmeyi teklif etmenize rağmen ilişkinizdeki sorunların çözümü için tek başınıza mücadele ediyorsanız. Neyi neden yaptığınızı bilinçsiz olarak sorgulamaya başlarsınız. Kırılmış olan tarafınız sizi bu sorgulamayı yapmaya zorlar. Tam da böyle bir evredeyken, karşı cinsten herhangi birinin yakınlığı ve ilgisi o insana çoktan unuttuğu bazı güzel duyguları yeniden hatırlatır. Peki kendisine önem veren bir insanın varlığı kimin için cazip olmaz ki?
Gerçekçi olalım! Herkes için cazip bir durumdur.
Ben burada daldan dala atlamayı marifet sayan evdeki eşine ilgi göstermeyip tüm enerjisini dışarıdaki insanlar için harcayan kişilerin ihanetini değil. Yıllarca çabalamış, sevmiş, itina göstermiş ama kıymeti bilinmediği için kalbi kırılmış kadın ve erkeklerden bahsediyorum. Zaten Benjamin'in bahsettiği aşksız evliliklerde tam olarak bunu anlatır. Ve cümlesinin devamında gelen 'evliliksiz aşklar'da, aşksız evliliklerin istenmeyen doğal bir sonucu olarak çıkıyor karşımıza.
Sebebi ne olursa olsun ihanet tabii ki kabul edilemez. Ancak kabul edilemez dedik diye ihaneti yok sayıp hayatın içine dahil değilmiş gibi yapıp kendimizi kandıramayız. İnsan insanı bazen düşüncede bile aldatabilir. Aldatılmak istemeyen her erkek ve kadın ilişkisi için çaba göstermek zorundadır.
Evlendik üç de çocuk yaptık zaten karım da artık kendisine hiç bakmayan bir kadına dönüştü.(zaten kocam da başını işten kaldırmayan bir adama dönüştü.)Bu saatten sonra beni asla aldatmaz diyorsanız bu kendinizi kandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Yıllardır eşinden 'seni seviyorum' sözünü duyamamış bir insan için tek bir güzel söz bile yetebilir. Tabii ki ilgisizlik ve sevgisizlik içindeki her kadın ya da her erkek eşini aldatır demiyorum. Ancak sizden gitmesi an meselesidir diyorum.
Hadi buna kanıt olacak kısa ve gerçek bir hikaye ile bakış açınızı zorlayalım.
Kadın 38 yaşında en büyüyü 18 yaşında 3 çocuk sahibi. Ev hanımı ve hayatında hiç çalışmamış. Eşinin ekonomik durumu ve ailesine sağladığı hayat son derece iyi. Kadının yaşantısından ve eşinden yana tek bir şikayeti bile yok. Ta ki günün birinde mahallesindeki taksi durağında çalışan şoför ona ne kadar güzel bir kadın olduğunu söyleyinceye kadar son derece mutlu ya da kendini mutlu sanan bir kadının hikayesi. Araç kullanmadığı için arkadaş toplantılarına ya da alışverişe gitmek için mahallesindeki duraktan sıklıkla taksi çağırıyor Kelebek. (Kişi ismi kullanmadığım için anlattığım hayatlardaki insanlara tuhaf isimler bulduğumu hepiniz bilirsiniz.) Ve nasıl bir tesadüfse çoğu seyatinde aynı şoföre denk geliyor. Zamanla birbirlerine alıştıkları için yolculuk sırasında kısa sohbetler ediyorlar. Hayatın zorlukları, çocuklar, eşler derken ikiside eşleriyle konuşmadıkları kadar çok birbirleriyle konuşur hale geliyorlar. İki tarafda duygusal anlamda sessizliğini koruyor. Ortada hadsizce tek bir davranış bile yok. Mesafe güvenli kadında yanlış bir şey yapıyormuş gibi bir his yok. "Zaten o taksiyi her durumda kullanacaktım. Tanıdığım, zamanla güvendiğim, hayatı hakkında bir şeyler bildiğim biriyle sohbet ederek taksi kullanmak kadar masum gelen bir şey yoktu gözüme." diyerek anlatıyor Kelebek Hanım bana yaşadıklarını. Bir gün gideceği yere varıp araçtan inmek üzereyken. Para üstünü uzatan taksinin şoförü "Ne kadar güzel ve iyisin ama bunu kendin bile bilmiyorsun" deyiveriyor.
"O sözleri işittiğimde ateş içinde kaldım sandım. Çantamı elime nasıl aldım. Arabanın kapısını açıp içinden nasıl çıktım bilmiyorum." Diyor Kelebek. Araçtan indikten bir süre sonra hala nefesini tutmakta olduğunun farkına varıp bulduğu ilk müsait yere oturup az önce işittiği sözleri düşünüyor ve hemen kendisini suçlamaya başlıyor. Keşke hiç konuşmasaydık. Buna ben mi sebep oldum. Gibi düşüncelerle kendisini yiyip bitirmenin peşini bırakmıyor. O günden sonra başka bir taksi durağı numarası ediniyor. Çoğu yere yürüyerek gitmeye başlıyor. Çok mecbur kaldığında da mahallesindeki duraktan değil bir başka duraktan taksi çağırıyor. Ve bu kez her ne olursa olsun taksi şoförüyle hiç konuşmuyor.
Aradan tam tamına bir yıl gibi bir zaman geçtikten sonra annesinin hastalandığını ve hastaneye götürüldüğünün haberini alıyor Kelebek. Ve hiç zaman kaybetmeden artık sıklıkla aradığı yeni taksi durağını arıyor en erken 20 dakika sonra taksi gönderilebileceğinin bilgisini aldıktan sonra telefonu kapatıp mahallesindeki taksi durağını arıyor. Gelen şoförün kim olduğunu tahmin etmek hiç kimse için zor olmasa gerek. Kelebek arabaya binip şoförü tanıdığında selamlaşmıyor bile sadece gideceği yeri söyleyip yol boyunca da telefonda konuşuyor. Hastaneye vardığında para üstünü beklemeden çıkıp arabadan inip gidiyor.
Buradan sonrasını anlatmayacağım için Kelebek'in 3 sene sonra o taksi şoförüyle evlendiğini bilmenizi istiyorum. Arada yaşanmış o kadar çok şey var ki, hepsini yazsam gazetenin tamamı bile yetmeyebilir. Benim içimi en çok burkan anlatımını da sizinle paylaşıp noktalamak istiyorum.
- Kelebek: Bana güzelsin dediğinde bunu en son eşimden ne zaman duyduğumu düşünmeye başladım ve hatırlayamadım. Sanırım 20li yaşlarımın başındaydım. Bana güzel ve iyisin demesinden daha çok 'bunu kendin bile bilmiyorsun' demiş olması aslında beni benden almıştı. Ama bunu, onu bir yıl sonra tekrar gördüğüm o ana kadar kendime bile itiraf etmemiştim. Ben bu aşka direndim. Onu tekrar gördükten sonra da aylarca direndim. Kalbim ve hiç hesapta yokken içimde açan çiçekler direnemedi.