Aile, insanın ilk sığınağıdır; güvenin, sevginin ve huzurun kaynağıdır. Ancak her zaman böyle olmaz. Bazı evlerde çocuklar arasında ayrımcılık yapılır. Birine fazla değer verilirken diğerinin emeği, sevgisi ve çabası görmezden gelinir. Oysa her çocuk farklı bir dünyadır; biri zekâsıyla, diğeri sabrıyla, bir diğeri de merhametiyle aileye değer katar. Anne babanın adaletsizliği, kardeşler arasında ömür boyu süren kırgınlıkların temelini atar.

Ne yazık ki birçok evde adalet, sessizce unutulur. Bir çocuğun emeği görmezden gelinirken, diğerine iltifatlar yağdırılır. Bir eşin çabası fark edilmezken, diğerinin hataları bile hoş görülür. O zaman yüreklerde bir şeyler eksilir. İnsan, görülmemeye, duyulmamasına alıştıkça kırılır; kırıldıkça uzaklaşır

Düzensiz aile yapısı ise sevgi ve saygının yokluğundan doğar. Günlük hayatın karmaşasında birbirine zaman ayırmayan, güveni yitiren ailelerde çocuklar huzur bulamaz. Çocukların karakteri, bu düzensizlikten derin yaralar alır.

Bir başka yara da mal kavgasıdır. Kardeşin kardeşe miras davası açtığı, birbirinden mal kaçırdığı nice aile vardır. Oysa mal, paylaşıldıkça değerli; hırs, paylaşıldıkça zararlı olur. Mirasın gölgesinde kaybolan kardeşlik bağı, paranın esiri olur.

Toplumda sıkça rastlanan “erkek evlat sevdası” ise en çok kız çocuklarının yüreğini yaralar. Erkek çocuğa soyun devamı, mirasın sahibi gözüyle bakılırken, kız çocuklarının emeği, fedakârlığı ve sevgisi ikinci planda bırakılır. Oysa hakkı yenen her kız evlat, içten içe kırılır ve adalet duygusunu yitirir.

Sonuçta bütün bu haksızlıklar, aileyi aile yapan değerleri çürütür. Sevginin yerini kırgınlık, güvenin yerini şüphe, kardeşliğin yerini husumet alır. Oysa adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir evde herkes huzurludur. Çünkü adalet, evin direği; sevgi, o direğin harcıdır.