Hayat, iyilikle kötülüğün yan yana yürüdüğü uzun bir yolculuktur. Bir yanımızda kalbi tertemiz, gönlü pırıl pırıl insanlar vardır; diğer yanımızda ise hileyi, yalanı, fesadı kendine yol edinmiş kimseler. İnsan bu çelişkinin içinde yaşar, kimi zaman sevinçle kimi zaman da hayal kırıklığıyla karşılaşır.

Kötü insanlar niçin vardır? Aslında onların varlığı, bir bakıma iyiliğin değerini anlamamız içindir. Karanlık olmasa ışığın kıymeti bilinmez; kötüler olmasa iyilerin değeri anlaşılmaz. Onların amacı çoğu kez bellidir: Menfaat, çıkar, şöhret, makam, haz… Kimisi para uğruna dostunu satar, kimisi şehvet uğruna ailesini harcar, kimisi güç hırsıyla mazlumun hakkını yer.

Kötülüğün kaynağı çoktur. Bir insanın nefsi doyumsuz kaldığında kötülüğe yönelir. Şeytan vesvese verir, insanı yanlış yola çeker. Bozuk aile düzeni, sevgisiz büyüyen çocuklar, adaletsiz toplum yapısı da kötülüğü besler. Cahillik ve bilgisizlik de ayrı bir kaynaktır; çünkü bilmeyen, öğrenmeyen, düşünmeyen insan kötülüğe kolayca kapılır.

Her alanda kötüler vardır:

Devlet işinde rüşvet alan memur,

Pazarda hileli mal satan esnaf,

Ailede sevgiyi tüketen, emanete ihanet eden eş,

Dostlukta sırt dönen, vefasız insan…


Hepsi aynı zincirin halkalarıdır. Kimi küçük bir yalanla başlar, kimi büyük bir kötülükle. Ama sonunda hepsi toplumu çürütür.

Gayri meşru işler de böyledir. Kaçakçılık, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, gazino ve gece âlemleri… Bunlar sadece yapanı değil, bütün toplumu zehirler. Kumar masasında dağılan yuvalar, uyuşturucuya kurban giden gençlik, hırsızlıkla gözü yaşlı bırakılan aileler… Kötülük asla sadece kötünün kendisini vurmaz, çevresini de yıkar.

Ve biz sorarız: “Ne olacak bu dünyanın hali?”
Aslında cevabı basittir: Herkes kendi kapısının önünü temizlerse sokaklar da temiz olur. İyiliği çoğaltırsak, kötülük kök bulamaz.

Unutmayalım ki her insan bir aynadır. Biz iyiliği seçersek, kötüler karşısında dimdik durursak, onların karanlığı bizim ışığımızı söndüremez. Çünkü karanlık, ancak ışık çekilince hüküm sürer.