Bangır bangır bağıran seçim otobüslerinin gürültüsünden kurtulmamıza on gün kaldı. Bu saçmalıklara karşı biraz daha sıkın dişinizi, ben öyle yapıyorum.
Değerli emekli okul müdürüm, hocam, pirimiz Hüseyin Bağcı'nın Station Wagon tipi uzun Renault Toros marka arabasını gözü gibi bakması nostalji rüzgarları estirdi bende.
Bu bir Toros Taksi'nin hikayesidir.
Müdürümün tabiriyle SARIKIZ'ın hikayesi.
Kendisiyle tanışma fırsatı bulamadığım Karadenizli değerli yazar abim Haluk Ekiz de bu konuyu enine boyuna araştırmış.
Toros taksiyi bizden yaşça büyük ve bizim akranlardan bilmeyen yoktur.
Taksi dediysek, bugünkü gibi hemen aklınıza sarı renkli ticari olanlar gelmesin.
Bir zamanlar bu memlekette Otomobillere taksi diyenler vardı.
Hala daha var.
Yıllardır, Tuzla tipi ciplere alışık olan, toplu taşımayı büyük otobüslerle, açık kasa kamyonların üzerinde yapmaya alışık olan bizler, 70 li yıllarda, ülkenin en büyük ve güçlü kuruluşu OYAK ile Fransız otomotiv firması RENAULT'nun birleşip Bursa'da fabrika kurmasıyla adeta dünyamız değişti.
Bütün devlet kurumları, Meclis ve Askeri birlikler bir anda Renault 12 denilen arabalarla doldu.
Ön kapılarda RESMİ HİZMETE MAHSUSTUR yazısını herkes ezberledi.

Bu Otomobiller iki tip kasayla üretiliyordu. Binek ve Statıon.
BİNEK olanlar, vatandaşın dışında resmî kurumlara da makam ve hizmet aracı olarak verildi.
Diğeri ise STEYŞIN olarak ezberlendi ve daha çok bagaj ihtiyacı olanlar, yük
taşıyanların vazgeçilmezi oldu.

89 yılına kadar, Türk insanına dört vites şanzımanla hizmet eden bu arabalar 89 yılında BEŞ VİTES ve TOROS ismiyle piyasaya sürülünce talep patlaması yaşandı.

İlk çıktığında,
DÜRBÜNLÜ TORPİDO ( Devir saati ve km saati ayrı yuvarlak bir gösterge paneli) ile tek bütün farları vardı.
Emniyet kemerleri makaralı değildi.
Kalın bir kolan gibi dürüp bükülüp kafa hizasında orta direğe takılıyordu.
Kışın arabanın içi asla ısınmazdı.
Kalorifer sistemi anca kendini ısıtıyordu
Sonraları ÇORUM KALORİFERİ adı altında çıkan bir sistem çok işimize yaramıştı.

Uzun yıllar sadece 12 Binek ve Steyşın modelleriyle üretilip, hayatımıza RENO diye giren bu arabalar bizimle adeta et kemik oldular.
Çok yükümüzü ve kahrımızı çektiler.
Beyaz, Lacivert, Kırmızı, Yeşil, Gri, Sarı her renkle karşımıza çıktılar.
Siyah rengi sadece resmî kurumlar için üretiliyordu.
Arabayı siyaha boyatmak yasaktı.

Ticari taksilerde sarı renk zorunluluğu olmadığı yıllarda renk renk Renolar durakları süslüyordu.
Taksicilerden, yükle bagajla uğraşmak istemeyenler
BİNEK RENO ile yolcu taşıyordu.
Yükü olan yolcu da STEYŞIN olanı tercih ediyordu.

Bu arabalar kışın karlı yollar için de çok avantajlıydı.
Motor ve şanzımanın iç içe monte edildiği ve önden çekişli olduğundan kar çamur demeden yolları çıkardı.
Bazen, ön kaputun üzerine birisi oturtulur, ön lastiklere ağırlık yaptırılır ve rampaları çıkardık.

Alım satım yapanlar, arabayı tanıtırken,
-İşletmesi takılmamış, (o yıllar yedek lastik stepneye işletme veya istetme denirdi.)
Alıcı, direkt bagaja yönelir, stepnenin örtüsünü açar hiç kullanılmadığını görünce arabaya gönlü akardı.

O yıllar, Doktorun, Avukatın, Hâkimin altında binek bir Reno görürdünüz.
Doktorların ön camında sağlık sembolü olan meşaleye dolanmış yılan logosu olurdu.
Bazı uyanık galericiler, o logodan temin eder, pazarda aracı daha kolay satmak için cama yapıştırır ve DOKTORDAN! diye alıcı bulurdu.
-- Arabaların km sayacı 99,999 dan sonra sıfırlanır ve yeniden başlardı.
Alıcılar o yüzden "yüz bini devirdi mi?" diye sorarlardı.

Bazen de araba ikinci belki üçüncü yüz bine doğru ilerlerken, satıcı yalan konuşur "henüz yüz bini devirmedi" diye yanıltırdı.
-- PAYNIR (Pıoneer) TEYP, lafı da çok modaydı.
-- İŞLETMESİ takılmamış, PAYNIR teyp ve YÜZBİNİ devirmemiş cümlesi bir araya gelirse o araba eşi ve benzeri görülmemiş olurdu.
Herkes o arabayı plakasıyla birlikte ezberlerdi.
-- Sonralarda ÇELİK JANT modası da eklenince TOROS taksiler altın değerinde oldular.
Ama genelde Binekten fazla STEYŞIN olanlar çok prim yapıyordu.
Gelin arabası olarak çok düğünlere katıldılar.

Türk insanı genelde arabayı başkası için satın alır.
Yani, aman eskimesin, kilometre yapmasın, kirlenmesin satarken iyi bir fiyata pazarlarım düşüncesi yüzünden birçok araba garajlarda yatar çürür.
İşte Toroslar da böyleydi.

Camları açmak için kapı içindeki kolu birkaç kez döndürmek gerekirdi.
Bir arabanın kapı, kontak ve benzin depo anahtarı bazen diğer arabayı açardı.

Zayıf akü durumunda iki kişiye itekletilir, vites ikiye alınır ve biraz hızlanınca debriyajdan ayak aniden çekilip motor çalıştırılırdı.
Bu işlemin adı VURDURMA idi.
Hele de ön tarafa yolcu almak için sağ ön kapıyı içeriden açmak bilek kuvveti isterdi.

TOROSLAR, Tamir ve bakım maliyetleri yönünden de çok uygundu.
Genelde rotil, rot kolu ve bazen amortisör değişimi yapardık.

Her yerde her şehirde çok kolay bir şekilde ustası bulunurdu.
Teknolojinin arabalarda uygulanmaya başlamasıyla Torosların satışları azaldı.

2002 yılında üretimleri durdurulunca, yurdun dört bir yanına dağıldılar.
Bir zamanlar her yerde her evde varken azaldılar. Kimi mekanlardan hepten kayboldular.
Ama anıları herkeste saklı ve yaşıyor.
Sağlıcakla.
...