Evvela bir ayrıntıya temas edelim: “Eleştiri yerine tenkit de diyebilirdik. Hatta eleştirme kelimesinin doğru kökten yanlış kurulmuş bir sözcük olduğu da söylenir. Ama bizim dil politikamız ideolojik bir silah olarak kullanılmadıktan sonra kelimeyi köküne bakarak kullanmak değil, hançeremize uyması, halka mal olmuş olması, her kesimin onu mukabilinden daha rahat anlaması olduğu için eleştirme diyoruz. Tenkit etme eleştirmeye göre daha az kullanılır hale geldi, kısaca eskidi. Her ikisinin de anlamı aynı: Bir sözün, bir kişinin, bir eserin iyi ve kötü taraflarını, güzel olan ve olmayan yönlerini ortaya koyma, eleme, ayıklama demek. Yani eleştirme ya da tenkit etme kötüleme demek değil. Eleştirmeye kötüleme anlamı verilince genellikle olumsuz bir iş olarak düşünülür (Kaynak: Prof. Dr. Faruk Beşer,https://www.yenisafak.com/yazarlar/faruk-beser/elestirmenin-sebepleri-ve-sulh-cizgisi-2058889), *** Müslümanca eleştirmek… Tenkit ya da eleştiriye tahammül etmek… Ya da edememek… Eleştirildiğinde düşünüp hakkı kabul etmek zordur. Bununla birlikte buna muvaffak olmaya, yani başarmaya gayret edenler yol alacaklardır. *** Çok kıymetli mütefekkirimiz, rahmetli Ord. Pof. Dr. Ali Fuat Başgil Türk milletinin tenkide tahammülsüzlüğünün nelere mal olduğunu veciz bir şekilde şöyle izah ediyor: -“Kanaatim şudur ki, biz Türkleri, gerek fert ve gerek cemiyet olarak, Garplılardan ayıran ne zekâ, ne kabiliyet, hatta ne de çalışkanlıktır. Kudret eli, Türk’e, terakkinin temel şartı olan bu üç nimeti bol bol ihsan etmiştir. Daima söylediğim gibi biz Türkler, yeryüzünün en zeki en kabiliyetli milletlerinden biriyiz. Bununla beraber, yüz elli seneden beri ilerlemiyor, bocalıyoruz. O halde başka bir eksiğimiz var. İlerlemeye engel olan illete malulüz. İşte bu eksiğimiz ve bu illetimiz, tenkide tahammülsüzlüğümüz, hür fikre karşı düşmanlığımız, bir kelime ile taassubumuzdur. Bu illetimiz kah dini, kah laik, kah siyasi, kah içtimai, çeşitli şekillerde depreşmekte ve bizim enerji kaynaklarımızı tüketip kurutmaktadır. Onun için biz de yüksek tefekkür hayatı doğmuyor, yüksek ilim ve mütefekkir yetişmiyor. İlim ve fikir adamları cemiyet yolunu aydınlatan ışıklardır. Hür fikre ve yaratıcı tenkide tahammül gösteremeyen cemiyetlerde bu adamlar yetişmez. İlim ve fikir adamlarının hakaret gördüğü memleketlerde bu adamlar siner, her biri kendi kabuğuna çekilir. Nihayet bilgileri ile birlikte mezara gömülür. Bundan cemiyet ve insanlık zarar görür. Şarkta ve Garpta, hemen bütün dünya milletlerini tanıdım. Kendi milletimi de gayet iyi tanırım Bütün bu tanıdıklarım arasında en müsamahasız, maalesef kanaate karşı en merhametsiz, hülasa en mutaassıp, maalesef biz Türkleriz. Moda fikirlere en çok ve en erken de katılan biziz. Ve kapıldığımız fikrin neticeleri gözler önüne serilmiş birer felakette olsa, taassup da devam ederiz. İşte bunun için ilerleyemiyoruz. Fikirden korkmayınız. Emin olunuz ki yeryüzünde zararlı tek fikir, tenkit süzgecinden geçmeyendir. Tahammül ve müsamaha gösteriniz. Kabul ediniz ki sizden başka ve belki daha iyi düşünenler vardır. Müsaade ediniz fikirler serbestçe münakaşa edilsin, yaratıcı tenkit rolünü serbestçe oynasın. Fikirler çarpışsın, çürükleri dökülsün, sağlamları millet hayatı için birer rehber olsun. İlim, terakki, medeniyet bundan doğar (Ali Fuat Başgil ,İlmin Işığında, Günün Meseleleri Yağmur Yayınları 2.baskı shf 255-256). Fert ve millet olarak istişarî eleştiri diye tarafımızca ifade edilen hususu hayatımızın merkezine almaz isek bir arpa boyu yol almayacağımız “hakikati”; hakikat olarak kalmaya devam edecektir.