Askeri vesayetten hep bahsedilir de, bürokratik vesayetin üstü örtülür. Esas itibariyle askeri vesayette Devleti koruma refleksi vardır. Doğru veya yanlış, asker çeşitli yollarla Devleti muhafaza içgüdüsüyle (insiyak) hareket eder. Ama bazı bürokratik zihniyet devletin kılcal damarlarına hâkim olduğundan vesayetin bedeli de o kadar şiddetli olur. Bir adım ötesi ihanettir. Bu meseleyi fazla deşmeden tarihe müracaat etmek istiyoruz. Bürokratik oligarşinin ihanet boyutunu göstermesi açısından mühimdir. Anadolu, Moğol istilası ile yerle yeksan olduğu bir devir. Değerli tarihçi Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Kemal Ramazan Haykıran hocanın Moğollar ve Mevlâna isimli eserinde (Sentez Yayınları, shf.118-119) “Moğol Kışkırtıcıları: Bürokrat Aileler” başlıklı bölümü anlatmak istediğimiz konuya ışık tutacaktır. “Anadolu’da Moğol varlığını ciddi manada dayanılmaz bir zulüm haline getirenler ise aslında Moğollardan ziyade Selçuklunun Fars kökenli bürokratlarıydı. Mühezzibedüddin Ali’nin başını çektiği bir grup bürokrat Azerbaycan’da bulunan Mugan yaylağına giderek Moğol yöneticilerinin huzuruna çıkmışlar ve Kösedağ Savaşı sonrasında yaşanılanları değerlendirerek, savaşta Selçuklu askerinden ziyade Moğol askerinin ziyan olduğun, bunun sebebi olarak da Moğolların bölgeyi tanımamalarını göstererek, kendilerinin Moğollara bölgeyi tanımada yardımcı olacaklarını ve imzalanan antlaşmanın uygulanabilmesi için çalışacaklarına dair söz vermişlerdi. Bu, bir zamanlar Selçuklu hizmetinde çalışan memurların devletlerine açıkça ve örgütlü ihanetinden başka bir şey değildi. Selçuklu yönetim, devlet işlerini organize olmuş ve birbirleri ile bağları olan bir zümreye devretmiş olmanın bedelini bu ihanet ile açık bir biçimde ödemiş oluyorlardı. Kendi şahsi menfaatlerini devletin menfaatlerinin üstünde tutan bu zümre açıkça ihanet içine girmişlerdi. Moğol gücünü yönlendiren bu Farslı bürokratlar olmuştu. Bu da doğal olarak Türkmenlerin, Moğol otoritesine karşı isyan içinde olmalarını beraberinde getirmişti.” *** Milli şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi: Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?