Dünyada sera gazı salınımlarının neden olduğu küresel ısınma sonucu buzullar erimekte, deniz seviyeleri yükselmekte, tatlı su kaynakları kurumakta ve türler yok olmaktadır. Türkiye küresel ısınmanın sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelerin arasında bulunmaktadır. Yağışların azaldığı ve kuraklığın arttığı bir dönemde tarımsal potansiyeller ve yetiştirilen türlerde değişimlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Zeytin kurak koşullara dayanıklı bir tür olmasına karşın küresel iklim değişiminden en fazla etkilenecek tarımsal ürünlerin başında gelmektedir. Bu nedenle zeytin yetiştiriciliğinin, yaşanan iklim değişimlerinden en az etkilenmesi için gereken uygulamalar ve yaptırımlar en hızlı bir şekilde yaşama geçirilmelidir. Küresel ısınmanın yüzde 90’ı insan kaynaklı sebeplere bağlı meydana gelmektedir. Küresel ısınmanın en önemli nedenleri; fosil yakıt kullanımıyla sera gazlarının ve CO2’in artarak atmosferde birikmesi, bitki örtüsünün ve özellikle ormanların yok edilmesi, hızlı ve çarpık kentleşme, hızlı sanayileşme, nüfus artışı, okyanus akıntılarıdır. Küresel iklim değişiminin küresel olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bunlar ortalama sıcaklıkların 2-6 derece artışı, bazı bölgelerde şiddetli kuraklık ve topraklarda tuzlanma, şiddetli yağışlar ve seller, deniz ve karalardaki buzulların hızla erimesi, deniz su seviyelerinin ortalama 18-59 cm yükselmesi, tarımsal ürün potansiyeli ve çeşitlerinde değişiklik ve tarımsal zararlılarda artış, hastalıklarda yayılma hızının artması ve alanlarının genişlemesi, sıcak hava dalgalarının yaşlı ve yoksulları yaşamsal düzeyde etkilemesi, orman ve çayır yangınlarının artması, mevsiminin uzaması, şiddetinin artması, tropikal fırtınaların sayısının ve şiddetinin artması, iklim kuşakların kayma ve gece gündüz sıcaklık farklarının azalması, sulak alanların yok olması, artan buharlaşma ile yüzey sularında azalma ve su kıtlığı, değişen iklim koşulları nedeniyle oluşacak göçler ve milyonlarca iklim mültecisi, biyolojik çeşitliliğin hızla azalması ve ekolojik dengenin bozulması. Türkiye’nin önündeki en önemli sorunu kuraklıktır. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak kurak alanlar genişleyecek ve çölleşme artacaktır. Yurdumuz topraklarının yüzde 89’u çölleşme riskiyle karşı karşıyadır. Türkiye su kaynakları açısından fakir bir ülkedir. Kişi başına düşen su miktarı 1400 m3 olup dünya ortalamasından 5 kat daha azdır. 2030 yılında ise artan nüfus ile birlikte bu miktarın 1000 m3 düzeyine düşmesi beklenmektedir. Ülkemizdeki sıcaklıklar her geçen yıl artış göstermektedir. Yaz aylarında yüksek sıcaklık ve nemle gelen sıcak dalgaları sıklaşmış, süreleri uzamış ve şiddetlenmiştir. 1970’ler den günümüze yağış miktarlarında sürekli düşüşler yaşanmaktadır. Ülkemiz genelinde değişen iklim ve yaşam koşulları bölgesel farklar yaratacaktır. Bu değişimler yurdumuzun su kaynaklarını, doğal bitki örtüsünü, tarım potansiyelini, insan sağlığını ve mutluluğunu etkileyecektir. Yurdumuzda su krizi ile çok ciddi bir şekilde mücadele edilmeli ve su kaynaklarımız çok iyi yönetilmelidir. Enerji, su ve tüm diğer doğal kaynakların tüketiminde köklü yöntem değişiklilerine gidilmelidir. Ağaçlandırma çalışmaları hızla geliştirilmeli, orman yangınlarını önleyecek tedbirler arttırılmalıdır. Tarım politikaları yeniden değerlendirmelidir. Kaçak su kullanımların son verilmeli, yer altı sularının kullanımı denetlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır. Entegre ve sürdürülebilir bir su yönetimi uygulanmalıdır. Tarımsal üretimde su verimliliği arttırılmalıdır. Suyu tasarruflu kullanan, tuzlulaşma, alkalileşme ve çoraklaşma sorunu yaratmayan kapalı sulama sistemleri ile drenaj sistemleri kurulmalıdır. Damla sulama sistemleri kurulmalıdır.Çünkü damlama sulama ile su tasarrufu yüzde 50-70, verimlilik artışı yüzde 20-90 dır. Arıtma tesisleri ile geri dönüşüm sistemleri kurulmalıdır. Su kaçakları azaltılmalıdır. Su tüketimi yüksek olan ürünlerin üretimi iyi analiz edilmelidir. Suyun önemi, kullanımı ve tasarrufu konularında eğitimler düzenlemelidir. Küçük birimlerde göletlerin yapımına ağırlık verilmelidir. Yapılaşmalar akarsularımızın doğal akışını ve doğal dengesini bozacak şekilde olmamalıdır. Suyun toprakta muhafazası çok büyük önem kazanmaktadır.Suyun muhafazası, nem kaybının önlenmesi için, yüzeysel sürüm yapılmalı ve toprak hafifçe kabartılmalıdır. Anızlar toprakta bırakılmalı,ağaçlarda her yıl budama yapılmalıdır. Budama ağaçlarda su sarfiyatını yüzde 30-60 azaltır ve gelişmeyi hızlandırır. Yüksek verimli ve kurağa dayanıklı tohumlar geliştirilmelidir. Rüzgâr perdeleri oluşturulmalıdır. Eğimli arazilerde teraslar yapılarak, erozyonun, toprak ve su kaybının önüne geçilmelidir. Endüstriyel tarım uygulamaları yerine, doğayla ve insanla dost olan tarımsal üretim teknikleri uygulanmalıdır. Üretimde yapay gübre kullanımından olabildiğince kaçınılmalıdır. Aydın zeytin ağaç varlığı,zeytin ve zeytin yağı üretim miktarı ile Türkiye’nin en önemli ilidir. ADÜ’den Cumhur Çolakoğlu tarafından 2009 yılında Aydın’ın 1990-2007 yılları arası iklim verileri ile zeytin verimi arasındaki ilişki araştırıldı. Araştırmada Aydın’daki zeytin verimi ile Aydın’daki ortalama nem, ortalama güneşlenme süresi,toprak sıcaklığı,ortalama rüzgar,toplam yağış,maksimum sıcaklık arasında ilişki saptandı. Zeytin ağacı kuraklığa dayanıklı olarak bilinmektedir. Ancak büyüme dönemlerinde aşırı kuraklık stresi zeytin ağaçlarında ürün ve gelişme üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Zeytin ağaçlarında su stresi, meyve tutumunda, meyve olgunlaşmasında ve meyvenin yağ kapsamında önemli değişikliklere yol açmaktadır. Dünyada zeytin yetiştiriciliği yapılan alanların yüzde 85’i sulanmamaktadır. Sulanmayan alanlarda her yıl 100-200 kg/da ürün kaybı ortaya çıkmakta ve yetiştiricilik genellikle yağışa bağlı olmaktadır. Bu nedenle zeytin üretiminde verimliliği artırmak için yağışlardan daha fazla yararlanmayı sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir. Zeytin diğer meyve türlerine göre topraktaki suyu daha etkili bir şekilde kullanır. Kuraklıktan korumak için, bu kurak koşullara dayanıklı çeşitler yaygınlaştırılmalıdır. Gereksinim dönemlerinde ve yaz aylarında sulama işlemleri düzenli olarak yapılmalıdır. Suyu en ekonomik bir şekilde kullanan damla sulama sistemleri kurulmalıdır.Toprak işleme mümkünse yapılmamalı ya da yüzeysel yapılmalıdır. Eğimli arazilerde teraslar oluşturulmalıdır. İlaçlamaya önem verilmeli ve yabancı ot kontrolü yapılmalıdır. Tek yönlü gübre kullanımından kaçınılmalı ve yeşil gübre uygulaması yapılmalıdır. Budama ile gereksiz dallar kesilmeli ve ağaçlar alttan taçlandırılmalıdır.