Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunca hazırlanan iddianamede, Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında, 2022 yılında Berlin'de bir konferansa katılmak için bulunduğu sırada YouTube’da yayın yapan Medya Haber TV'ye telefonla bağlanarak verdiği röportajda, “PKK terör örgütü propagandası" yaptığı iddiası ile önce soruşturma, sonra 1 yıl 6 aydan 7 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması talepli tutuklu yargılama süreci başlatıldı. 2023 yılında yapılan duruşmada mahkeme heyeti, Fincancı'nın "Silahlı terör örgütü PKK propagandası yapmak" suçundan 2 yıl 8 ay 15 gün hapisle cezalandırılmasını karara bağladı. Mahkeme heyeti, sanığın tutuklu kaldığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliyesini kararlaştırdı. Bir yıldır Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması istemiyle açılan davada, mahkeme 30 Kasım 2023 tarihindeki duruşmada TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı ile Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına, yerlerine TTB kongre üyeleri Bahadır Öztürk, Mustafa Sezai Demirel, Muhammed Çağatay Engin, Ömer Faysal Çadır, Kazım Nejdet'in bir ay içerisinde genel kurul yapmaları için görevlendirilmesine hükmetti.
1953 yılı tarihli 6023 sayılı kanuna göre TTB; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur. Bu kanuna göre TTB kurullarına kimlerin aday olabileceği, seçilmiş kurulların görevleri ve görev süreleri, kurullara seçilen tabiplerin bu kurullardan görev süreleri dolmadan ayrılmaları nedeni ile kimlerin bu kurullarda görev alacağı bellidir.
Mahkemece TTB Merkez Konseyi üyelerinin hepsinin görevden alınmasına ve yerlerine kayyum atanmasına gerekçe gösterilen Fincancı’nın eylemi; yurt dışında, Merkez Konseyi üyelerinin haberi-onayı ve kararı olmadan, Fincancı tarafından plansız ve spontane, uydu kanalı aracılığı ile tek başına gerçekleştirilmiştir. Suçun şahsiliği esastır. Eğer ortada kanunlar nazarında işlenen bir suç varsa bu suç sadece Fincancı’yı bağlamaktadır. O nedenle mahkemece suç olduğuna ve hapisle cezalandırılmasına karar verilen Fincancı’nın ifadeleri nedeni ile tüm TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevlerine son verilmesi ve yerlerine kayyum atanması kanuni ve doğru değildir.
Mahkemece hapisle cezalandırılan ve TTB Merkez Konseyinde görev alamayacağına karar verilen Fincancı’nın yerine kimin Merkez Konseyinde görev alacağı TTB kanununda açık bir şekilde belirtilmiştir. O nedenle mahkeme Fincancı’nın TTB Merkez Konseyindeki görevine son verdi ise onun yerine yapılacak atama dışarıdan kayyum ataması şeklinde değil, TTB’nin seçimli genel kurulunda seçimlere katılan ve üyelerin oyları ile listelerde sıralanan hekimler arasından yapılması gerekir. Bu nedenle de TTB’ye kayyum atanması kanuni ve doğru değildir.
TTB savunduğu kamucu, koruyucu, ücretsiz, nitelikli, eşit, ulaşılabilir sağlık hizmetleri nedeni ile uzun yıllardır ülke yönetimdeki siyasi erkler tarafından toplum ve yargı kurumları önünde hedef haline getirilmiş, suçlanmış, müteakip defalar kapatılması istenmiştir. Son yıllarda Cumhur ittifakı üyeleri tarafından tabiplere ve TTB’ye karşı yapılan suçlama, kapatılma talepleri daha sık ve yüksek sesle yapılır hale gelmiştir. Bu taleplerin mevcut kanunlarda ve toplum vicdanında karşılığının olmadığı kesindir. Kesin olan diğer durum ise; dünyanın en saygın ve toplumsal mesleği olan tabipliğin Türkiye’deki birliği olan TTB’ye karşı siyasi erk tarafından takınılan tavırın, tabipleri ve meslek birliklerini toplum nazarında hedef haline getirmekten, itibarsızlaştırmaktan, halkın sağlık hakkına erişimine engel olmaktan, en temel demokratik hakların kullanılmasına zorlama hukuki yorumlar ile kelepçe vurulmasından, TTB üzerinden Türkiye’deki diğer meslek birlikleri-odaları-sendikalarına ve tüm sivil demokratik kitle örgütlerine gözdağı verilmek, ayar çekilmek istenmesinden başkası olmadığıdır.
Hali hazırdaki TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınarak TTB’ye kayyum atanması kararı ve uygulamasına Tabi̇p odaları, tabipler, diğer mesleki birlik ve odalarınca verilen tepkileri, daha önceki bu kesimlerce maruz kalınan baskılara verilen bütünlüklü-ısrarlı ve coşkulu toplumsal muhalefet tepkiler ile karşılaştırdığımızda, daha az-cılız ve silik olduğu görülmektedir. Verilen bu cılız tepkileri sadece siyasi erkin antidemokratik uygulamaları, hak-hukuk-adaletin rafa kaldırılması, ülkede esen korku rüzgarlarına, artan siyasal ve toplumsal baskılar ile açıklamak yeterli değildir. İşte bu noktada TTB’nin niye ve nasıl bu noktaya gelindiği konusunda, çok ciddi özeleştiri yapması gereklidir. Türkiye’de tabipler ve Tabip odaları homojen bir meslek ve meslek odaları yapısına sahip değildir. Her tabip ve Tabip odasının toplumsal ve siyasi olaylara ve mevcut duruma yönelik farklı farklı bakış açısı, tutumu, beklentisi ve yapısı vardır.
Şu anda Türkiye’deki tabip ve Tabip odalarının ekseriyetinin TTB’den öncelikli talebleri; TTB kanununda yazdığı gibi hekimlerin hak ve yararlarını korumak, özlük hakları, mesleki haklar, çalışma ortamlarının ve imkanlarının iyileştirilmesi, hekimlerin itibarını arttırıcı, tabipler ve Tabi̇p odaları arasındaki dayanışma ve işbirliğini artırıcı bütünlüklü faaliyetlerde bulunmasıdır.
TTB’nin yönetim tarzını ve yaptığı faaliyetleri onaylamayan tabip ve Tabip odalarının TTB’ye yönelttiği en sık eleştiri ise; TTB’nin sadece bir etnik kimliği ve siyasi düşünceyi önceleyerek bunlara kaldıraç görevi görecek faaliyetlerde bulunduğu, savaşa hayır derken PKK terör örgütünü kınamadığı, milli birlik ve beraberliğimizi sağlayan değerlere sahip çıkmadığı, hekim hakları dışındaki her türlü olaylar ile ilgilendiği yönündedir.
Siyasi erkin yasama-yürütme ve yargıyı tek elde toplaması, çalışma-sosyal-toplumsal yaşam alanlarında antidemokratik uygulamalar, ülkede adeta yönetim şekli haline getirilen ağır ekonomik-sosyal-toplumsal krizler, mesleki tatminsizlik, itibarsızlaştırma, hedef haline getirilme ve yalnızlaştırılma politikaları, hekimleri çaresizliğe-çözümsüzlüğe-umutsuzluğa ve ağır depresyona itmektedir.
Ülkenin içinde bulunduğu bu durumda TTB’nin, tabiplerin ve Tabi̇p odalarının beklentilerini karşılayamaması nedeni ile, tabipler Tabi̇p Odalarına üye olmaktan kaçınmakta, üye olanlar istifa etmekte, TTB ve tabi̇p odalarının çağrılarına ve faaliyetlerine destek vermekten uzak durmalarına sebep olmaktadır.
Sözlü icraatlarında birlik-beraberlik ve dayanışma kelimeleri eksik bırakılmazken, fiiliyatta belli bir siyasi düşünde-kimlik ve grup dışında hiç kimsenin karar organlarında yer almasına izin verilmemesi, belli bir hegemonik grubun sürekli şekilde yönetimde olması, TTB ve Tabi̇p odaları ile hekimler arasındaki mesafenin derinleşmesini ve uzaklaşmasını arttırmıştır.
İşte tam bu noktada, hekimler ile Tabi̇p odaları, Tabi̇p odaları ile TTB arasındaki bu patolojik ilişkiyi çok iyi izleyen ve sentez eden siyasi erk, ülkenin içinde bulunduğu derin siyasi-ekonomik ve toplumsal krizi fırsata çevirerek, yıllardır yapmak istediği TTB Merkez Konseyinin görevden alınması ve TTB’nin kapatılması taleplerini yürürlüğe koymuştur.
TTB hangi düşüncede, kimlikte, cinste, renkte, inançta olursa olsun tüm hekimlerin ortak evi, çatısı ve kurumudur. TTB çatısı altında bulunan herkes kardeştir. Mesleki birliğimize hangi kesim tarafından yada hangi amaçla olursa olsun müdahale edilmesini, seçimle göreve gelen yönetimlerin görevden alınmasını, birliğin görev yapmasının engellenmesini yada kapatılmasını hiçbir hekim yada Tabi̇p odasının kabul etmesi, bu kanunsuz uygulamalara sessiz kalması düşünülemez.
TTB’nin geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında karar verici tek merci hekimlerdir. Hekimler özgür iradeleri ile Tabi̇p odalarına üye olarak, oda kurullarında görev alarak, seçimli TTB genel kurullarında demokratik tercihlerini yaparak, TTB konusundaki kararlarını fiiliyata geçirmekte, sonuçları kabul etmekte ve saygı duymakta, tüm kesimlerin de bu sonucu kabul etmesini en temel demokratik yönetim şekli olarak görmektedir. Herkesin hele hele yönetimdeki siyasi erklerin hekimlerin bu tercihlerine saygı göstermesi ve kabulü, bu yönde tutum takınması sadece hekimlerin değil, tüm toplumun sağlık hakkı adına da vazgeçilmezdir.
Hekimler, icra ettikleri mesleğin insanlara, yaşadıkları ülkeye, bulundukları dünyaya etkisinin, bu konularda kendilerine düşen sorumlulukların farkındadırlar. Hekimler bu etkinin sadece icra ettikleri mesleğin özelliğinden gelmediğinin de farkındadırlar. Hekimler ve hekim örgütleri çok iyi bilmektedir ki, sağlık hizmetlerinin sunumu ve halk tarafından bu hizmetlerin eşit-ücretsiz-sürekli ve nitelikli bir şekilde alınması, ancak ülkelerin bağımsız-özgür ve barış içinde bulunduğu ortamlarda mümkündür.
O nedenle Türkiye’deki tabi̇p odalarının ve tabiplerin özgür iradeleri ile seçtikleri TTB Merkez Konseyinin görevden alınması yanlışından acilen dönülmesi, ülkede estirilen Kayyum Pandemisi uygulamalarına son verilmesi, sağlıklı ve demokratik geleceğimiz adına her kesimin menfaatinedir.