İnsan, biyolojik yapısının yanında, kendine özgü kültürel, bilişsel ve psikolojik yapısı olan bir canlı olup, bu özelliklerini çevrenin etkisiyle geliştirebilir.
İnsan, genetik yapısıyla sıkı bir ilişkisi olan ve doğuştan var olan, potansiyel enerji halinde bulunan bir takım yetenek ve melekelere sahiptir.
İnsanın ana rahmindeki yaşamı rahat ve güvenli gibi görünse de, cenin annenin beslenme biçiminden ve psikolojik yapısından etkilenmektedir.
Anne yeterli ve düzenli beslenmiyorsa veya anne sinirli ve gergin ise bu anne rahmindeki çocuğun biyolojik, bilişsel, psikolojik ve kültürel yapısı ve davranışlarına doğrudan etki edebilmektedir.
Doğumla birlikte ana kucağı, ana-baba ve kardeşlerden oluşan aile yuvası bebeğin çevresini oluşturur.
Zamanla bu çevre genişleyerek komşu,mahalle, okul, şehir, ülke ve dünya düzeyine ulaşmaktadır.
Biyo, psiko, kültürel bir varlık olan insanın ailesi, arkadaşları, yaşadığı toplum ve sosyal yapıdan, çevrenin iklim-rakım-topografik-jeolojik yapısı ve bitki örtüsü gibi çevresel koşullardan, su, toprak ve havadan büyük oranda etkilenmektedir.
Çevresel etmenlerin birlikte etkisi ayrı ayrı etkilerinden daha fazladır.
İnsanın yaşadığı çevredeki her türlü olumlu veya olumsuz etmenler, insanın büyümesi, gelişmesi, sağlığı ve performansı başta olmak üzere anatomik, fizyolojik, psikolojik, bilişsel ve sosyal yapısına etkili olmaktadır.
İnsan bedensel yapısının yanı sıra hiçbir canlıyla mukayese edilemeyecek, kendine özgü ruhsal, bilişsel ve sosyal yapıya sahiptir.
Bunların hepsi birlikte insanı insan yapar. Bunlardan birinin eksikliği, deyim yerinde ise denizde dümenini yetirmiş bir gemiye benzer.
Sağlıklı bir ruhsal yapıya sahip olmayan bir insan, kendi normal yaşamını sürdüremediği gibi çevresi ve çevresindekilere de rahatsızlık vermekte, tehlikeye atmaktadır.
İnsanın bedensel, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapısıyla sağlıklı ve uyumlu olması gerekir. Bunlardan biri veya bir kaçının eksikliği yaşamda büyük sıkıntılar yaratmanın yanında potansiyel bir tehlike de oluşturabilmektedir.
İnsanı insan yapan bedensel, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapıların oluşması ve şekillenmesinde insanın genetik yapısı ve yaşadığı çevresi doğrudan etkilidir.
Bu iki öğenin birlikte etkisi ve etkileşimi ne kadar olumlu veya uyumlu ise insan o kadar sağlıklı, dinç ve başarılıdır.
İnsanın genetik yapısının çalışıp çalışmaması üzerinde çevresel etmenlerin rolü olması nedeniyle insanın her türlü özellik, kapasite ve yapısının ortaya çıkışında, çevre daha fazla önemlidir.
İnsanın büyümesi gelişmesi, neslini devam ettirmesi ve her türlü başarılı aktivitesi için uygun ve dengeli genetik yapı ve çevrenin olması gerekir.
Karakter ve özelliklerimiz büyük çoğunluğu, genetik ve çevresel etmenlerin farklı oranlarda etkisi ve etkileşimine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
İnsanın genetik yapısı ve sosyoekonomik ve eğitim düzeyi, beslenme, iklim, rakım, jeolojik ve topografik yapı, bitki örtüsü gibi çevresel etmenlerin etkisi ve etkileşimiyle irade, anlama, akıl, yetenek gibi bir takım melekelerle birlikte insanın, düşünebilen ve varoluşunun nedenini kavrayabilen bir ruhsal yapısı da ortaya çıkmaktadır.
İnsan yaşadığı toplumun gelenek, adet, örf, dil, din, sanat ve tarihiyle gelişip yoğrularak, o toplumun bir bireyi haline gelerek kişiliğine kavuşur.
Bedensel, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapı yönlerinden iyi gelişmiş bir insan sadece kendisine değil aynı zamanda ailesine, çevresine ve tüm insanlığa yararlı bir kişi haline gelir.
İnsan, beden, ruh, zihinsel ve sosyal yapısıyla gerçek anlamda insandır.
İnsan bedensel, ruhsal ve sosyal özellik ve kapasitelerini tam olarak yansıtabildiği, yapabildiği, gösterebildiği, davranabildiği ölçüde kendisini ifade edebilir ve sağlıklıdır.
İnsan çevresi bedensel, ruhsal ve sosyal yapısıyla doğrudan ilişkilidir.
Çevre ne kadar iyi ve uyumlu ise bedensel yapı başta olmak üzere ruhsal ve sosyal yapı da o oranda sağlıklı ve iyi olur.
Yaşanılan yerin hava, su, toprak, gürültü ve görüntü kirliliğinden tutun, insanlar arasındaki iletişim bozukluklarına kadar her türlü olumsuz çevre koşulları insanın biyolojik, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapılarını olumsuz etkiler.
Gürültü, insanda fizyolojik ve psikolojik olmak üzere birçok sağlık sorunu ortaya çıkarmaktadır. Hava, su, toprak kirliliği ve radyoaktif maddeler biyolojik çevreye güvensizlik, ilgisizlik, sevgi noksanlığı, ruhsal çevre ve sosyal ilişkilerdeki aksamalar, azalmalar, sanayileşmenin getirdiği problemler, meslek ve makam hırsları, acımasız rekabetler gibi sosyal yapıya ait olumsuzluklar insanın ruh sağlığını yıpratıcı ve bozucu etmenlerdir.
Yaşanılan yerin her türlü çevre koşulları, özellikle işyeri koşulları sağlık açısından çok önemlidir. İşyerindeki olumsuz koşular beden, ruh ve bilişsel yapılar üzerine yıpratıcı ve bozucu etkiler yapar.
Kadınlar arasında yapılan araştırmada, stresin hastalık riskini 5 kat artırdığı saptanmıştır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük sorunu çevresel kirlenmedir.
Günümüz insanının içinde yaşadığı biyolojik, psikolojik ve sosyal çevresinde büyük sıkıntılar vardır. Hızlı nüfus artışı, hızlı sanayileşme, aşırı fosil yakıt kullanımı, tarımda gereğinden fazla gübre ve tarım ilacı kullanımı gibi nedenlerle yaşam alanları aşırı kirlenmiştir.
İnsanlar eskisine göre daha kalabalık yerlerde çalıştıkları ve yaşadıkları için çeşitli ruhsal sıkıntılar içerisindedirler.
Sosyal ilişkilerde büyük kopmalar vardır.
Bütün bunlar insanın giderek artan oranda strese girmesine ve sıkıntılı bir yaşam sürmesine neden olmaktadır.
İş yeri ve aile yaşamında görülen olumsuz etkileri obeziteyi artırarak, kalp damar hastalıkları, yağ-kolestrol metabolizması bozulması, şeker hastalıkları, Metabolik Sendromu oluşturmaktadır.
Metabolik Sendrom tanısı konmuş hastalarda kalp damar hastalıkları 2-3 kat, şeker hastalığı ise 3-6 kat daha fazla görülmekte ve görülme sıklıkları da giderek artmaktadır.
İşyerindeki, ailedeki tüm stres ve sıkıntıların kaynaklarına inip çözüm yolları üretilmedikçe stres, 21. yüzyılın en büyük sağlık sorunu olmaya devam edecektir.
Sağlık, insanın ruhen, bedenen, bilişsel ve sosyal yönlerden birlikte sağlıklı ve dinç olmasıyla mümkündür.
Her yönden sağlıklı ve dinç kalabilmek için yaşanılan çevre olmak üzere, ruhsal ve sosyal çevrede her türlü sıkıntıya neden olan stressör ajanların yok edilmesi gerekir. Bunun için: İnsanın yaşadığı biyolojik çevrenin en azından normal koşullarda olması gerekir. Sağlıklı yaşam için sürekli hava, su, toprak ve gürültü kirliliklerinin olmaması şarttır; Aile, arkadaş ve yakın çevremizle birlikte ulaşabildiğimiz herkesle rahat iletişim kurabilmeliyiz; İnsan sosyal bir varlık olduğundan insana yalnızlık kadar zarar veren bir etken yoktur. İnsanın çevresindekilerle sağlıklı ve olumlu iletişim kurabilmesi gerekir; Tüm bunlara sahip olmanın temel koşulu yaşanılan çevreyle uyumlu genetik yapı ve yaşanabilir çevre koşullarıdır.
İnsanın ömür uzunluğu, sağlığı, dinçliği, zekâ düzeyi, vücut ağırlığı, boy uzunluğu, ruhsal yapısı gibi tüm özellik ve karakterlerinin ortaya çıkışından, genetik yapı ve çevre doğrudan sorumludur.
Bu iki temel öğe birbiriyle ne kadar uyumlu ve etkileşimli ise insanında her türlü karakter ve özelliği de o derece sağlıklı ve yaşam kalitesini etkileyici olur.
İnsanın yaşadığı çevredeki insanlarla, canlı ve cansız çevresel etmenlerle olan uyumu ve etkileşiminin derecesi de aynı şekilde sağlıklı ve kaliteli yaşamın ortaya çıkışında birinci dereceden etkilidir.
İnsan vücudunun gelişmesinden ve uyumlu çalışmasından, insanın ruhsal yapısının gelişmesine çevre ve çevresindekilerle olumlu ilişkilerin kurulabilmesine kadar, her türlü aktivitesinin sağlıklı yapılabilmesinden genetik yapı ve çevresel etmenler birlikte sorumludur.
Bu nedenle insan yaşamının temelini oluşturan genetik yapının ve çevresel koşulların korunması için her türlü girişimlerin yapılması ve önlemlerin alınması yaşamın vazgeçilmez ön koşullarıdır.