Dünyadaki en önemli ekonomik problemlerin başında gelir dağılımındaki adaletsizlik gelmekte. Bu sorun gün geçtikçe artmakta, dolayısı ile yoksul insan sayısını da arttırmakta. Devletin en önemli görevlerinden biri, gelir eşitsizliği sonucunda oluşan yoksulluğu azaltarak, vatandaşlarına insan onuruna yakışır bir hayat standardı sağlamaktır. Devlet tarafından uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların gelir dağılımına etkileri, olumlu ya da olumsuz olabilmektedir.
Gelir dağılımının adaletsiz olması beslenme, barınma, sağlık, eğitim, çevre ve kültür seviyesinde kötü koşulların oluşmasına neden olmaktadır. Yüksek gelirli ve düşük gelirli kesimin yaşam standardında ortaya çıkan bu durum ise toplumsal tepkilere yol açmaktadır. Türkiye’de önemli sorunlardan biri iç tasarrufların yetersiz olmasıdır. Düşük gelirli grupların marjinal tüketim eğilimlerinin yüksek olması, tasarruf ve servet birikiminin oluşmasını engellemekte, girişimcilerin karlarını arttırarak gelir dağılımındaki bozulmayı arttırmaktadır. Devletin yeterince kaynak yaratamaması ve yaratılan kaynakların verimli alanlarda kullanılamaması diğer sorundur. Uygulanan yanlış politikalar, ekonomik ve politik istikrarsızlıklar, savurganlıklar Türkiye’de gelir eşitsizliklerini arttırarak yoksulluğun önemli bir sorun halini almasına neden olmaktadır. Türkiye’de emek gücünün verimi ve teknolojinin yetersizliği, firma ölçeklerinin küçük olması, emek dışı gelirin yüksek olması gibi nedenlerle emek milli gelirden daha az pay almaktadır. 1980 yılı sonrası uygulanan politikalarla ve sendikal hakların askıya alınmasıyla ücretli kesimin fonksiyonel gelir dağılımı içindeki payı düşük kalmıştır. Kişisel gelir dağılımı incelendiğinde, Türkiye’de gelirin yarısı ya da yarıya yakını, nüfusun en yüksek gelire sahip olan yüzde 20’lik kesimi tarafından kullanılmaktadır. Üst gelir gruplarından alt gelir gruplarına doğru sınırlı bir gelir aktarımı olmaktadır. Nüfusun en alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki fark bugün 10 kattan fazladır. Tarım kesiminden sanayi sektörüne bir gelir aktarımının olması, Türkiye’de tarım kesiminde çalışan işgücünü olumsuz şekilde etkilemiş, yoksullaşma sürecini hızlandırmıştır. Bölgeler arası gelişmişlik farkları, gelir dağılımında adaletsizlik ve yoksulluk sorunun ana nedenlerinden biridir. Bölgesel gelir dağılımında Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri milli gelirden en düşük payı alan bölgelerdir. Tarım sektöründe yaşanan problemler nedeniyle tarıma dayalı ekonominin ağırlıklı olduğu bölgelerden kentlere doğru göç yaşanmaktadır. Göçün bir diğer sebebi de terör, kan davası ve ağalık düzenidir. Geri kalmış bölgelerimizden kentlere gelen eğitimsiz ve işsiz kişiler daha da yoksullaşmaktadır. Eğitimle kişisel gelir dağılımı ve yoksulluk arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Eğitim düzeyi yükseldikçe elde edilen gelir düzeyi de yükselmekte ve yoksul olma riski azalmaktadır. Cinsiyete göre gelir dağılımına bakacak olursak, kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik olduğu görülmektedir. İş gücüne dâhil olmayanlar içinde kadınlarda en büyük payı ev hanımları oluşturmaktadır. Okuryazar olmayan kadınlarda yoksulluk oranı daha fazladır. İşgücüne dahil olamayan kadın, yaratılan gelirden de pay alamamaktadır. Bunun nedeni kurumsal, toplumsal ve ailevi nedenlerden dolayı mevcut eğitim imkanlarından yeterince yararlanamamalarıdır. Türkiye’de gelir dağılımının bozulmasında etkili olan faktörlerin başında, ücret ve maaşlarda meydana gelen gerilemeler, uygulanan vergi politikaları, kur politikaları, yüksek faiz oranları, kamu harcamaları, yapılan israflar, nüfus artışları, yüksek enflasyon, eğitim durumu ve niteliksiz işgücü yapısı, taşeron iş sahaları, tarım gelirinde oluşan değişiklikler gelmektedir.
Gelir dağılımında etkili olan politikalar kullanılarak gelirin düşük gelirliler lehine yeniden dağıtılmasını sağlamak, adaletsizliği gidermede etkili bir yoldur.
Bu politikaların başında maliye politikaları gelmektedir. Maliye politikaları vergi, harcama ve borçlanma araçları ile gelirin yeniden dağılımına yön verebilmektedir. Gelir dağılımını olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörlerden biri enflasyondur. Türkiye 1980’lere kadar ithal ikameci sanayileşme stratejisi izlemiş ve bu dönemde gelir dağılımı yerli müteşebbisler lehine değişmiştir. Bu süreçte iç talebi korumak için ücret düzeyleri de yüksek tutulmuştur.
1980 sonrası uygulanan ihracata dayalı büyüme stratejisiyle birlikte ekonominin dış pazarlara açılması nedeniyle yerli müteşebbisin ücretleri kısması, gelir dağılımını emek aleyhine bozmuştur. Gelir dağılımını düşük gelirli gruplar lehine değiştirmek için tüketicinin korunması gerekmektedir. Bu nedenle fiyat belirlenirken geniş kitlelerin kullandığı mal ve hizmetlerin fiyatlarının belirli bir düzeyde tutulması, tüketim vergilerinin makul sınırları aşmaması, gelir dağılımını iyileştirici etki sağlayacaktır. Serbest piyasanın işleyişini engelleyen kartel, tröst, tekel vb. oluşumları ortadan kaldırılmalıdır. İşgücü piyasasına yönelik düzenlemelerle istihdam, sendikal haklar gibi unsurlara etki edilmekte ve gelir dağılımı emek aleyhine düzenlenmektedir. Türkiye’de gelir dağılımında adaletsizlik sorununun temelinde yatan en önemli unsurlardan biri işsizliktir.
Kaçak ve sigortasız işçi çalıştırılması, kayıtdışı istihdam ve taşeronlaşma şeklindeki uygulamalar da gelir dağılımını çalışanlar aleyhine bozmaktadır.
Nitelikli insan kaynaklarının yetiştirilmesinde, istihdam imkanlarının geliştirilmesinde, üretimin arttırılmasında, ülke kalkınmasının sağlanmasında ve dolayısıyla gelir dağılımının iyileştirilmesinde önemli olan bir diğer politika eğitim politikalarıdır. Gelir dağılımının adil olduğu durumlarda, isteyen her birey istediği aşamaya kadar eğitim alma imkanına sahip olmakta ve daha yüksek gelirli iş imkanına ulaşmaktadır. Gelir dağılımının adil olmadığı durumlarda ise, eğitimde fırsat eşitliği bulamayanlar daha düşük gelirli iş imkanına kavuşmakta veya işsiz kalmaktadır. Yatırım ve üretimin arttırılarak ülke kalkınmasının sağlanması ve dolayısıyla gelir dağılımının iyileştirilmesi için yatırım politikalarının koordineli bir şekilde üretken alanlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Teşvik politikalarının ise, tüm ülke, bölge ve sektör bazında özellikle ülkenin geri kalmış bölgelerini, yatırım gerektiren sektörlerini dikkate alarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tarım kesimine yönelik politikalar da fonksiyonel, sektörel, bölgesel ve kişisel gelir dağılımının düzenlenmesi açısından önem taşımaktadır. Türkiye’de uygulanan politikalar tarım sektörünün gerilemesine yol açmış, tarım sektörünün milli gelirden aldığı pay gittikçe düşmektedir. Gelir dağılımında oluşan bu dengesizlik, kırsaldan kente göç olgusunu ortaya çıkarmakta ve kentlerde de niteliksiz, işsiz bir kitle oluşturarak aynı soruna yol açmaktadır. Gelir dağılımını daha adil hale getirmek için sosyal güvenlik alanında uygulanan reform süreci hızlandırılmalı, sosyal güvenlik hakları geliştirilmeli ve düşük maliyetle sunulacak hizmetlerin mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşması sağlanmalıdır. Toplumun her kesiminin güvence altına alınması gelir dağılımını düşük gelirliler lehine düzeltecektir. Milli gelirde meydana gelen artışlar, toplumun her kesimine adil bir şekilde paylaştırılmadan yoksulluğun azaltılması sağlanamamaktadır. Türkiye’de sosyal refah devletinin tasfiye edilmesi, mali kırılganlığın artması, art arda yaşanan krizler ve göç sonucunda, günümüzde yoksulluk sorunu ciddi bir şekilde değişim geçirmiştir. Ekonomik kalkınma projelerinin yanında, sosyal kalkınma programları ve insanı merkez alan gelişim stratejileri de gerekmektedir. Yoksulluğun önlenmesi ve gelir dağılımının iyileştirilebilmesi için, ekonomik büyümenin istikrarlı bir biçimde gerçekleşmesi ve yaratılan gelirin dezavantajlı bölge ve sektörlere adil paylaştırılması gerekmektedir. Bunun yanında başta beslenme, sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçları içeren sosyal politikalara da ağırlık verilmesi yoksullukla mücadelede şarttır. Nüfus planlaması, yoksullukla mücadelede olumlu sonuçlar doğuracak unsurlardan biri olmaktadır. Değişik gelir dilimlerindeki insanlar, sosyal gruplar ve cinsiyetler arasında fırsat eşitliğinin sağlanması yoksullukla mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Kadın ve çocuk yoksulluğunun oluşmasında da en önemli etken insani gelişmenin sağlanamamasıdır. Bu konuda yapılması gereken kadın, çocuk ve gençlere eğitim ve istihdam imkanının sağlanması, toplumun kadına bakış açısının değiştirilmesidir. Tarımda verimliliği arttıracak, tarımsal sanayide yeni iş imkanları yaratacak, alt yapı yatırımları ve sulama kanalları gibi fiziki şartları güçlendirecek uygulamaların yapılması tarım kesiminin büyümesini sağlayarak kırdan kente göçü azaltıp eşitsizliğin ve yoksulluğun şiddetini aza indirecektir. Toplumda gelir dağılımının bozulmasına ve yoksulluğun ortaya çıkmasına neden olan faktörlerden biri de sosyal risk faktörüdür. Sosyal risk sonucunda ortaya çıkacak yoksulluk sorunuyla mücadele etmek için toplumun her kesimi tarafından ortak hareket etmek gerekmektedir. Yoksulluk sosyal dışlanmanın hem sebebi hem de sonucu olmaktadır. Düzenli geliri ve işi olmayan kişi yoksulluk riskiyle karşılaşabileceği gibi, yoksul olduğu için yeterli temel ve mesleki eğitim alamadığı için düzenli bir işi bulamama durumu da ortaya çıkabilecektir. Sosyal dışlanma yoksulluk, ayırımcılık, kültür, anlayış farkı gibi nedenlerle sosyal hayata tam katılamama sürecidir. Gelir dağılımını daha adil bir şekilde gerçekleştirebilmek için devletin sosyal güvenlik haklarını geliştirilmesi ve mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşmasını sağlaması gerekmektedir. İşteki duruma göre yoksulluk oranının en yüksek olduğu kesim yevmiyeli çalışanlarla ücretsiz aile işçisi olarak çalışanlarken, en düşük olduğu kesimin işverenler olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak gelir dağılımında ortaya çıkan adaletsizlik sorunu yoksulluk sorununu da beraberinde getirmektedir. Yoksulluğun önüne geçilebilmesi için, yoksulların durumlarını iyileştirecek, yaratılacak gelirin toplumun daha geniş kesimlerine ulaşmasını sağlayacak, gelirin belli bir kesimin elinde birikmesini engelleyecek uygulamalara öncelik verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında ekonomik büyümeyi esas alan, toplumun refah seviyesini yükselten, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltan, eğitim ve sağlıkta fırsat eşitliği yaratan, gelir dağılımını iyileştirici ekonomik ve sosyal politikaların eş zamanlı ve birbiriyle uyum içinde uygulanması şarttır. Gerek eşitsizlik, gerekse yoksullukla mücadelede sadece bireyin değil devletin, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası örgütlerin de topyekûn işbirliği gerekmektedir.