Aklı öldürürsen, Ahlak da ölür.
Akıl ve Ahlak öldüğünde, millet bölünür.
Kadı'yı satın aldığın gün Adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün
Devlet de ölür....
Fatih Sultan Mehmet İstanbul Kadısı Hızır Bey, Fatih’in yakın arkadaşı, dostuydu. Hatta Hızır Bey’i İstanbul Kadısı olarak tayin edende O’ydu. Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’un fethinden sonra emri dışında hareket eden Hristiyan bir mimarın elini kestirmişti. Eli kesilen mimar Hızır Bey’e gidip Fatih’ten şikayetçi oldu. Padişahın silsileye göre hitap şekli “es-Sultan İbnü’s-Sultan el-Gāzî Ebu’l-Feth Muhammed Hân-ı Sânî” iken Hızır Bey padişaha herhangi biri gibi “Murad oğlu Mehmed, şu vakitte mahkemeye gelin” diye bir celp yolladı. Fatih Sultan Mehmed Han, mahkeme günü mütevazi bir hal ile mahkemeye gitti. Herkes yerini aldıktan sonra mahkeme başladı. Mahkemede adaleti temsil eden kadı oturur diğerleri ayakta olurdu fakat Hızır Bey Fatih’i oturur görünce “Mahkeme huzurundasın, ayağa kalk” diye uyardı. Bu uyarı üzerine Fatih ayağa kalarak ifadesini verdi. Mahkeme sonucunda padişah suçlu, mimar mazlum bulununca Hızır Bey Kısas ayetini okuyarak padişahın kolunun kesilmesi kararını verdi. Bu kararı duyan Fatih, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diyerek kolunu sıyırıp kadının önüne koydu. İstanbul’u fethetmiş koca bir padişahın adalet önündeki bu tutumu karşısında Hristiyan mimar İslam adaleti karşısında gözyaşlarına boğularak “kısas hakkından vazgeçtiğini diyeti kabul ettiğini söyledi. Bunun üzerine padişahta kendi şahsi malından bir evi mimara bağışladı. Mimar mahkeme salonundan ayrıldıktan sonra, Fatih kaftanının altındaki sağ elini göstermek için kaftanının günü açıp sıkıca kavradığı kılıcını kınından çıkarıyor ve “Eğer ben padişahım diye benim gücümden korkup adaletten şaşsaydın yemin ederim bu kılıçla kafanı kopartırdım.” deyince; Hızır Bey’de kürsünün altına sakladığı gürzünü çıkarıp masaya koyuyor “ Eğer ben padişahım diyerek, adaleti sorgulasaydın yemin ederim ki bu gürzle kafanı patlatırdım.” der.
Elbette çapı küçük adamlardan bu feraset ve adaleti beklemek aptallık olur. Ancak hacmi oturduğu koltuktan küçük adamlar maalesef adalet terazisinin gönyesini şaşırıyorlar. Bu acıklı duruma buldukları kulp ise genelde adaletsizlik kadar can acıtıyor. Eğer bu hacim dengesizliği ileri boyutlara ulaşırsa katlettikleri adalete bir gerekçe bile aramıyorlar. Fatih Sultan Mehmet Han’ın kadının adaleti için çektiği kılıcı hiç düşünmeden mazlumun kellesine indiriyorlar. İşte bu terazisi şaşmış adalet, her geçen gün oturulan koltukların aşınmasına ve altlarından kayıp gitmesine sebep oluyor. Bugün ellerindeki gücü bitmeyecek zannedip, esareti altında çocuklaştıkları egoları, günden güne bitiriyor bu koltuk sahiplerini. Sahipleri diyorum dil alışkanlığından, herkes biliyor ki siz orada kiracısınız. Elbet siz gideceksiniz, millet oraya başkalarını oturtacak. Gelen gideni aratırmış derler ya hani, olsun. Katlettiğiniz adaletin mazluma verdiği acıyı ancak sizin o gücü kaybetmenizle teselli buluyor. Yani çokta izlemiyoruz sizden sonrasını. O yüzden sevgili büyüklerimiz. Önce kim olduğunuzu değil, kim olmak istediğinizi seçin. Ama bir taraflarınız oynamadan net seçin ki bizde bilelim Fatih misiniz, Mehmet mi? Sultan mısınız yoksa Han mı?