Bir kere şunu açık yüreklilikle söyleyeyim ben bu takıma her zaman güvendim ve güvenmeye devam ediyorum. Bu yazıyı Avusturya maçının ertesinde yazıyorum. Şimdi önümüzde Cumartesi günü Hollan ile oynayacağımız çeyrek final maçı var. Ben Avusturya maçı öncesi ne düşünüyorsam yine aynı şeyleri düşünüyorum. Bir çok kişi hazırlık maçında aldığımız 6-0’lık skorla beraber gurup maçlarında Avusturya’nın müthiş oyununa bakarak tur atlamamızın zor olduğunu söylüyordu. Avusturya’nın iyi oyunuyla beraber bizim kazandığımız maçlarda bile oyun olarak çok ışık vermediğimizi düşünüyordu. Oyuna baktığımız zaman bu eleştiriler haklı olsa da bu kötü oyunun sebebine ve sonucuna odaklandığım zaman ben Avusturya maçında galip geleceğimize inanıyor ve tek korkumun Montella’nın yapacağı saçma hamleler olduğunu söylüyordum. Söylediklerimin tamamen arkasındayım ve Hollanda maçı için de aynı düşüncelere sahibim.

Bence çok iyi bir jenerasyon yakaladık, çok iyi oyuncularımız var. Niye takım olamadığımızın cevabı ise çok basit hazırlık maçları da dahil oynadığımız son 10 maçta kaç kez aynı kadro ile mücadele ettik. Her maç kaleci ile oynayan, defans hattını orta sahayı değiştiren bunlar yetmiyormuş gibi forvetsiz oynamak için arkasındaki organı ile inatlaşan bu adam kötü oyunumuzun sorumlusudur. Türk Milli takımını diğer ülke takımları ile karşılaştırmak ve aynı dinamikleri gözetmek ancak bu Milleti tanımamanın göstergesidir.


Bizim için bir maç sadece maç olmaktan çıkıp onur mücadelesine dönüştüğü zaman tarihin yeniden yazılmasına hazır olmalı tüm dünya. 2008’de bunu tüm dünya öğrendi de bizim içimizdeki otorite yalakası zatlar öğrenemedi.

Avusturya maçından sonra Montella’nın bizi çeyrek finale taşıdığını iddia edip onu eleştirenlere aklı sıra laf çakan içimizdeki Montella’ları görünce beni bir gülme aldı. Bizi Montella’nın yaptığı saçmalıkların çeyrek finale taşıdığını düşünenler akıl sağlıklarını tekrar gözden geçirsinler.

Montella gerçeklerinden bir örnek vereyim size. Çekya maçında çok kart çıkardı diye eleştirdiğimiz o hakem Samet’i kart cezalısı durumuna düşürmeseydi, dün Melih değil Samet oynayacaktı. Hatta Hollanda maçında yine Merih’le değil yine Samet’le başlarsa kimse şaşırmasın. Çünkü bu adam kötü niyetli. Türk Milli Takımı’nı forvetsiz oynatma inadının taktikle falan açıklanacak tarafı yok. İddia ediyorum kenardan oturan 3 forvetten herhangi biri içeride olsa skoru üçe, dörde taşıyacaktık en az. Maçın tehlikeye girdiği dakikalarda yaptığı oyuncu değişikliklerine bir bakın, birde aynı anlarda bulduğumuz gol fırsatlarına bakın. Avusturya can havli ile üzerimize gelirken kaç kontratak fırsatı yakaladık ve sonuç hep sıfır oldu. Forvet olsa ne olacaktı diye düşünenler Çekya maçında 1 kere bulduğumuz kontratak şansında neler olduğuna tekrar baksınlar.


Peki maçı Montella’ya rağmen nasıl kazandık. Son düdük çaldığı anda kendini yere atan futbolcuların nefes alıp verişlerine bakın maçı nasıl kazandığımızı anlarsınız. 90 dakikanın bitip uzatmalara girerken Ferdi Kadıoğlu’nun başlatıp Barış Alper Yılmaz’ın devam ettirdiği pozisyonda bu iki topçunun attıkları depara baksınlar. Yağmurla kayganlaşan zeminden seken topu yüzde altı ihtimale rağmen çıkaracak refleks ve konsantrasyona baksınlar. Oynayan oynamayan tüm futbolcular Türk olmanın gururu ve hırsıyla mücadele ediyorlar. Bu azim ve hırs Avusturya gibi dinamo misali işleyen bir takımın bile tüm düzenini alt üst edebiliyor. Bu inanç bizi gidilebilecek en uç noktaya kadar götürecektir. Önümüzdeki en büyük engel inat ve beceriksizliği ile gerçekleri görmeyip Barış Alper’den, Arda’dan hatta Hakan Çalhanoğlu’ndan forvet yapmaya çalışan ve bu çocukların emeklerine ihanet eden Montella, Hamit ve Büyükekşi’dir. Bu başarı bu üç adamın hırs ve beceriksizliklerine rağmen geliyor. Bu takım bu kupayı alıp gelse bile bu üç adamdan acilen kurtulmazsak bu pırlanta gibi jenerasyona yazık olacak.