Çevre; canlıların içinde yaşadığı ortamdır. Bu ortamı, hava, su, toprak, bitki, hayvan, sıcaklık, soğukluk gibi canlı ve cansız varlılar oluşturur. Bundan dolayı çevreyi; “canlıların yaşayıp gelişmesini sağlayan ve onları sürekli olarak etkileri altında bulunduran fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğüdür” şeklinde tanımlamak mümkündür. Başka bir ifade ile çevre; insanla birlikte tüm canlı varlıkları, cansız varlıkları, canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik, toplumsal nitelikteki tüm etkenleri kapsamaktadır.
Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu tabiatı canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte bir düzen ve denge içinde yaratmıştır. Bu düzen, yer yüzündeki canlıların yaşantılarını sürdürebilmesi için en ideali olup, herhangi bir eksikliği ve aksaklığı söz konusu değildir. Kainatta var olan bu düzen ve denge “ekolojik denge” olarak da ifade edilmektedir.
Tabiatın bir ölçü ve denge içinde yaratıldığı ve bu denge bozulduğunda her şeyin zarar göreceği gibi temel kaideler, İslam’ın sık sık gündeme getirdiği konulardır. Çünkü çevre; insanın içinde yaşadığı maddi ve manevi ortamdır. Bütün vatandaşların ortak varlığı olup, hava, su, toprak, bitki, hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginlikleri içerir. Yeryüzü, üzerinde taşıdığı sayısız nimetler ve güzelliklerle insana emanet edilmiştir. Bu emanete, ancak onun tabii dengesini koruyarak riayet edilebilir. Görüldüğü gibi gökler, yeryüzü, denizler, güneş, ay, gece, gündüz, yeryüzünde biten ekinler, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyve ve bitkiler insanlar için yaratılmıştır. İnsanoğlu, emrine sunulan bu nimetlerden ancak çevreyi koruyarak istifade edebilir, çevreyi kirleterek, tahrip ederek istifade edemez. Uhud savaşında Müslümanlara sağladığı kolaylıktan dolayı; "Uhud öyle bir dağdır ki biz onu severiz, o da bizi sever."[Buhârî, Cihad 71, 74; Müslim, Hacc 504, (1393)] sözüyle Hz peygamber ona olan sevisini dile getirmektedir. Böylece Müslüman'a kâinata şefkatle bakmalarını, onu bir canlı gibi sevip korumalarını öğretmiştir.
Bu durum bazı ayetlerde şu şekilde ifade edilmiştir:
"Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır" (Kamer, 54/49),
“O (Allah) göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın” (Rahman,55/7,8),
“İşte çevir gözünü, bir çatlak görebilir misin? Sonra gözünü bir daha bir daha çevir, bak. Nihayet gözün bir kusur bulamayıp yorgun ve çaresiz geri döner.” (Mülk, 67/3-4).
"Yeri yaydık, oraya sâbit dağları yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik." (Hicr, 15/19),
"Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz" (Hicr, 15/21)
Cenâb-ı Hak, çevremizdeki her şeyi insanoğlunun istifadesine arz ettiğini haber verir. Bunların şükrünü hakkıyla edâ edebilmek için çevremize emanet ve mesuliyet şuuru ile yaklaşmamız gerekir. Çevrenin hor kullanılması, tahrip ve israf edilmesi; zararı yine kendimize dönecek olan bir nankörlüktür.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların yaptığı hatalar yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönsünler diye Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” (Rûm, 41)
Hâlbuki Cenâb-ı Hak: “Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu, sakın dengeyi bozmayınız!” buyurur. (Rahmân, 7-8) Bu ilâhî emri dinlemeyen insanlar neticede zararı kendileri çekerler.
Ağaç ve Ormanlar da Allah’ın canlılara bir lütfudur. Dinimiz ağaç dikmeye ve ormanlarımızın korunmasına büyük önem verir. Ormanlar hava kirliliğini önler, iklimi değiştirir, havayı temizler, dünyamızın oksijen deposudur. Havayı zehirli gazlardan temizler ve oksijen üreterek hayata hayat katar. Bulunduğu bölgeye yağmurun yağmasını sağlar. Toprağı erozyona karşı korur. Manzarası ile insanı huzur ve sükûna kavuşturur. Gözümüze güzellik, gönlümüze neşe sunar. Kısaca ağacından, görünüşünden, gölgesinden, temiz havasından istifade ederiz. Atalarımız da, "Yaş kesen baş keser" sözleriyle doğayı korumaya katkıda bulunmuştur.
Kâinattaki bütün varlıkların bir yaratılış gayesi vardır Her biri lisan-ı hal ile Yüce Yaratıcılarını tespih edip, zikretmektedirler Bu görevleri yerine getirmeleri için Cenab-ı Allah, kâinatta bir denge yaratmış ve bu dengenin insanlar tarafından muhafaza edilmesini bizden istemiştir Konuyla ilgili olarak Kuran-ı Kerim’de “Yerden biten otlar ve ağaçlar Allah’a secde etmektedirler Göğü yükseltti ve mizanı koydu Tartıda taşkınlık edip dengeyi bozmayın” (Rahman 6-7-8) buyrulmaktadır.
O halde Rabbimizin bize emaneti olan bu güzel çevremizi korumak için herkes kendi üzerine düşen görevleri yapmakla sorumlu olduğunu bilmeli, çevreyi koruyan, geliştiren birer insan olmalıdır.
Cenab-ı Zü’l Celal bizleri mesuliyetinin şuurunda olan, çevresine karşı saygılı, içinde yaşadığı dünyaya da son derece duyarlı olan kullarından eylesin