Cahiliye toplumunda insan karakterlerini belirleyen kriterlerden birisi de mesleklerdir. Çünkü meslek, insanın toplum içerisindeki sosyal kimliğini ve statüsünü belirleyen en önemli etkendir. Dinden uzak toplumlarda her insan, mesleği, sosyal makam-mevkii ve serveti ölçüsünde değer görür. Bu sebeple, cahiliye toplumlarında mesleğini seçecek olan insan, sadece kendi ilgi alanını ve yeteneklerini değil, aynı zamanda elde edeceği sosyal konumu ve göreceği itibarı da göz önünde bulundurur. Meslek seçimiyle kişi, artık seçtiği mesleğin cahili misyon ve vizyonunu göstermek durumundadır. Giyim-kuşam, hal ve tavırlar hatta mimikler dahi haykırmalıdır onun kim olduğunu ve ne iş yaptığını. Konuşmalar tiz perdeden, eda-sedalar ise yüksek perdeden olmalıdır. Daima muhataba tahakküm etmeli, burnu kaf dağında kimseyi beğenmeyip herkesi sığaya (hesaba) çekmelidir. Çünkü cahiliye sisteminin nesebi gayri sahih olan karakteri bunu emretmektedir. Eğer gerçekten toplumda bir yer edinmek ve bir yerlere gelmek istiyorsa bu kimliğe bürünmelidir. Böylesine bir karakter, cahili toplum tarafından kınanmaz, aksine ne kadar kibirli olursa o kadar takdirle karşılanır. Bu, mesleklere yönelik bir eleştiri değildir. Elbette herkesin bir mesleği olmalı, her insan kendi yetenekleri ve istekleri doğrultusunda hizmet ederek topluma faydalı olmalıdır. Yanlış olan: İnsanları mesleklerine göre kategorize etmek; onların da işlerine göre kendi şahsiyetlerinde oynama yapmalarıdır. Allah'ın dinini unutup, geçici olan dünya hayatına kapılmaları ve kendilerine göre birtakım değer yargıları geliştirmeleridir. Ve ardından da çarpık değerler doğrultusunda karakterlerini, yaşantılarını dizayn etmeleridir. Doğru olan, İslam’ın gösterdiği yollarla insanları değerlendirmektir. Kuran'da insanlar arasındaki üstünlük ölçüsü şöyle verilmiştir: Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık, birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca (Allah'tan korkup-sakınma konusunda) en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat, 13) İş kadını karakteri İş kadını karakteri toplumda ev kadını karakterinden daha çok itibar görür. Buna karar veren kişinin asıl amacı da ev kadını kimliğinden ve bu kimliğin neden olduğu kompleksten kurtulup daha itibarlı bir konuma gelmektir. İş hayatı ona her şeyden önce farklı bir kimlik kazandıracak, "kendi ayakları üzerinde durmasını" sağlayacak ve onu erkeklerle büyük ölçüde eşit şartlara getirecektir. Dinden uzak yaşayan insanlar için en önemli kıstas maddi güç yani para olduğu için, bu imkana sahip kadınları diğerlerinden üstün görürler. Bu insanların sahip olduğu ahlak değil, sahip oldukları banka cüzdanları, tapular, şirket yetkileri bir saygı sebebidir. İşte toplumdaki bu kıstasların farkında olan iş kadınları da işlerine büyük bir hırsla sarılır ve sahiplenirler. Ev kadını karakterinden sıyrılmış olmaktan dolayı sevinir ve mutlu olurlar. O ise değişen sadece mekanlar ve insanlar olmuştur. Evinin, ailesinin sorunlarını kafasına takıp, kocasıyla ya da annesiyle çekişen ev kadını gitmiş, yerine iş yerindeki sorunlarla ve çalışanlarla cedelleşerek kendini ispatlamaya çalışan iş kadını gelmiştir. Dedikodular, çekişmeler, kıskançlıklar ya da duygusallıklar fazlasıyla devam eder. Çünkü insanın içinde bulunduğu sıkıntılı yaşamdan, karanlık ruh halinden kurtulabilmesi cahiliyenin bir karakterinden diğerine geçmesiyle değil, ancak ruhunda Kuran'a uygun bir değişiklik yapmasıyla mümkün olabilir. İşte, iş kadınları bu önemli gerçeği göz ardı ettikleri için yine cahiliyenin klasik kadın karakterini yaşamaya devam ederler. Gerçekten mümin olan kadın ise bu önemli gerçeğin farkındadır. Kendini geliştirmek için dikkatini hayatında yapacağı teknik değişikliklerle beraber esas ruhunda ve ahlakında yapacağı tekamüle vererek sürekli ilerleme kaydeder. Cahiliye kadınında olduğu gibi komplekslere sahip değildir, bunun sonucu olarak erkeklerle hayatın hiçbir safhasında yarışa girmez. Böyle bir tavır için hiçbir gerekçe de yoktur zaten. Çünkü dinde erkek-kadın üstünlüğü ya da ezikliği veya rekabeti gibi bir durum yoktur. Her ikisi de kendi yaratılışlarına uygun hareket ederler. Birbirlerine benzemeye değil, Kuran'da tarif edilen mümin modeline uymaya çalışırlar. Allah katında da müminlerin arasında da sadece imanları ve güzel ahlakları ölçüsünde değer görürler. İş adamı karakteri Cahiliye toplumunda çalışan erkekler, iş kadınlarından çok daha farklı bir ruh hali içerisindedirler. Dolayısıyla asıl hedefleri çok para kazanmaktır. Bu nedenle iş adamı karakterinde maddi çıkarlar manevi doyumlardan daha önce gelir. Bu yapıdaki kişiler, kendilerini Kuran'ın pek çok ayetinde bildirildiği gibi dünya hayatının meşgalelerine kaptırmışlardır. İş dışındaki hayatlarına bile yine para kazanma tutkusu hakimdir. Kafaları işle o denli meşguldür ki, genellikle beraber oldukları insanlara karşı olan manevi yükümlülüklerini unuturlar. Her konuyu hep para merkezli düşünürler. Toplumsal ilişkileri çıkara dayalıdır. Dostluklarını hatta evliliklerini bile bu anlayış üzerine bina ederler. Kendilerine menfaat sağlayabileceğine inandıkları kimselerle ilişkilerini güçlendirirken, fayda sağlamayacağına inandıkları kişilerle görüşmeyi vakit kaybı olarak görürler. İşlerinin iyi gitmediği günlerde "dokunsalar patlayacak" şeklinde ifade edilen bir yapıya bürünürler. Her konuda kendilerinden çok emindirler, akıllarını çok beğenir ve kimsenin sözüne itibar etmezler. Yılların tecrübesini üzerlerinde barındırdıklarını ve dolayısıyla da her şeyin en iyisini ve en doğrusunu kendilerinin bildiğini iddia ederler. Hatta hükümetlere her hususta yön verirler. Eğitimi dahi en iyi onlar bilir.(?) Dedikleri olmazsa hükümeti bile düşürürler. Onları böyle bir karaktere yönelten asıl etken ise başta da belirtildiği gibi "para kazanma hırsı"dır. Bu hırs nedeniyle pek çok insani yönlerini kaybetmiş, maddi çıkarlar dışında bir şey düşünmez olmuşlardır. Bir insanın para kazanmak istemesi, işinde başarı elde etmek için çalışması veya işini geliştirmeye yönelik planlar yapması son derece doğaldır. Ancak bunu dünyaya yönelik tutkulu bir şehvete dönüştürmek, ahireti unutmak hatalıdır. Yoksa bir insan büyük bir zenginliğe ve mülke sahip olup, bunları Allah'ın razı olacağı şekilde harcamak isteyebilir veya salih bir niyetle başarı elde etmeye çalışabilir. Cahiliyedeki iş adamı karakterinde ise böyle salih bir niyet değil, aksine dünyaya karşı tutkulu ve serhoşça bir bağlılık vardır. Oysa karakterlerine bu denli hakim olan para, dünya hayatının geçici bir metaıdır. Dünyanın en zengin insanı ya da en başarılı iş adamı da olsalar bir gün mutlaka ölecek ve tüm kazandıklarını dünyada bırakacaklar ve hesaba çekileceklerdir. Herkes kendi bulunduğu şartlar içerisinde Allah'ın emrettiği şekilde yaşamakla, Kuran ahlakına uygun bir davranışla sorumludur. Gerisi lafı güzaftır. Kuran'da onların boşa çıkacak olan bu çabalarından şöyle bahsedilmiştir: De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. (Kehf, 103-105)