Geçtiğimiz hafta Nazilli’de önemli bir panel düzenlendi. Aydın Ses Gazetesi, Hedef Gazetesi, Manşet Gazetesi ve Kentte Yaşam gazeteleri ile Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü iş birliğinde gerçekleşen "Tarımda Tağşiş" konulu etkinlik, ülkemiz ve bölgemiz açısından hayati öneme sahipti. Çünkü konu, yalnızca bir ürünün kalitesini değil; Aydın'ın geleceğini, marka değerini ve çocuklarımızın yarınlarını ilgilendiriyor.

Kaymakam Huriye Küpeli Kan, ADÜ Rektörü Prof. Dr. Bülent Kent, Nazilli Belediye Başkan Vekili Selahattin Yılmaz, KOSGEB İl Müdürü Sadullah Dülger, Nazilli Ticaret Borası Başkanı Nurettin Kırlıoğlu, Tarım İlçe Müdürleri ve Ziraat Odası Başkanları gibi önemli isimler oradaydı. Yani devletin tüm yetkili ağı ve ADÜ'nün akademisyenleri oradaydı. SMS’lerle, gazetelerle, duyurularla üreticiye, çiftçiye, girişimciye ulaşılmaya çalışıldı. Ama salonun büyük kısmını çiftçiler değil, üniversite öğrencileri doldurdu.

Bu manzara, maalesef tağşişin (ürünlere yabancı madde karıştırılmasının) ne kadar hafife alındığının açık bir göstergesi.

Bugün belki zeytinyağı satıyor, incir gönderiyoruz. Ancak içine karışan sabun yağı, glikoz, nişasta, gıda boyası… Bunlar sadece ürünü değil, bir şehri, hatta bir ülkeyi damgalıyor. Eğer bu gidişe dur denmezse, 5-10 yıl sonra Aydın denince kimse “doğal ürünler diyarı”nı hatırlamayacak. “Katkılı, hileli, güvenilmez” etiketi yapışacak. O zaman ne iç pazarda ne dış pazarda Aydınlı bir üretici malını satacak müşteri bulabilecek.

Şunu açıkça belirtmek gerekir: Aydın’daki ürünlerin yüzde 90’ı güvenlidir, tertemizdir, emek kokar. Ancak yüzde 10’luk bir kesimin Bakanlık tarafından yayınlanan “utanç listesi”nde yer alması, Aydın'a olan güveni sarsmakta, tüm üreticilerin emeğini gölgelemektedir. Bu adaletsizlik, hile yapanın değil dürüst çalışanın canını yakıyor. Çünkü tüketici o yüzde 10’u değil, “Aydın” adını hatırlıyor.

Bir üretici için kısa vadede birkaç litre fazla yağ çıkarmak kâr gibi görünebilir. Ama bu kısa vadeli kazanç, uzun vadede telafisi imkânsız zarar getirir. Bugün kazandığımızı zannederken, çocuklarımıza yıkılmış bir marka bırakıyoruz.

Buradan tüm üreticilere, tüccarlara, kooperatiflere ve karar alıcılara sesleniyorum:

Artık buna dur demeliyiz!

Denetimi sıklaştırmalı, bilinci artırmalı, ahlaki çizgimizi net bir şekilde çekmeliyiz. Yoksa yarın geç olabilir.

Bugün bir farkındalık paneline kulak tıkayan üretici, yarın kendi markasına ağlamak zorunda kalabilir. Biz bugünden sesimizi yükseltelim ki, yarın pişman olmayalım.