“(Salih Peygamber) Onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: ”Ey halkım, ben size Rabbimin mesajını ilettim ve nasihat ettim ama sizler nasihat edenleri sevmiyorsunuz.” ‘Araf Suresi 7/79) Murat Padak Hoca, Bir Sayfa Bir Ayet Bir Hikmet isimli kitabında. Araf Suresinin 79. Ayetini tefsir etmiş. Günümüz insanları anlasın diye. Gelin bugün Cuma sohbeti köşemizde hocamızın nasihatlerini okuyalım: “Toplumda bir yozlaşma, bir sıkıntı, bir olay meydana geldi mi bazıları bunun suçunu hemen hocalara ve dini işlerle uğraşan kesime yüklerler. Hocalar şöyle, hocalar böyle, hocalar şunu söyleseydi, hocaların sesi güzel olsaydı, hocaların genel kültürü şöyle olsaydı, hocalar karizmatik olsaydı… Hocalardan beklenti yüksek, din adamlarında istenen vasıflar yüksek, âlimlerden de beklenti yüksek. Peki, gerçekte hocalar o insanların dediği gibi olsaydı mevcut durumda bir değişiklik olur muydu?
Peygamberler toplumun en hassas kimseleridir. Kimse takva ve ahlâk konusunda onlara yetişemizdi. Dürüstlük, ibadet, iman gücü ve ahlâk konusunda en önde ve önderlerdi. İnsanlardan beklenti içinde de değillerdi. Kimseden iltifat ve takdir de beklemezlerdi. Kimsenin malında ve yerinde de gözleri yoktu. Hem karizmatik hem uzlaştırıcı hem iyi hem de geçimli kimselerdi. Ama buna rağmen onlar da kendi toplumları tarafından dışlandılar. Hz. Nûh dışlandı, Hz. Hûd dışlandı, Hz. Sâlih dışlandı, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsa, Hz. Yûsuf, Hz. Zekeriyyâ, Hz. İsâ ve Hz. Muhammed (s.a.s.) dışlandı. Bu peygamberlerin genel kültürü, insanlarla diyalogları iyiydi, ibadet hususunda örnektiler, ahlâk konusunda hep öndeydiler ve kimseden maddi bir beklenti içerisinde olmadılar. Ama yine de dışlandılar, sürüldüler, öldürüldüler, yalanlandılar. Hocaların, davetçilerin, din adamlarının, âlimlerin her konuda örnek olmaları gerekir. Ama insanların hiç mi suçu yok? Tefecilikle kazanç sağlayan biri, tefecilikle ilgili vaaz dinlerse hocayı hiç sever mi? Hileli gıda, sahte ürün, dolandırıcılık, eksik ölçüp tartma gibi işlerle geçimini sağlayan kişi, vaazlardan sohbetlerden nasıl etkilenir? Yani suçun bir kısmı hocaların olsun da milletin, ahalinin hiç mi suçu yok? Nasihati sevmeyen kişi, hıncını nasihatçiden çıkarıyor. Vahyin içeriğini beğenmeyen kişi, intikamını vahyi tebliğ edenden alıyor. Bakınız Hz. Nûh, davasına ömrünü verdi. Hz. İbrâhim davası uğruna şehrini, ülkesini ve ailesini feda etti. Hz. Yûsuf zindanlarda, gurbette büyüdü. Hz. Mûsa, zalimin karşısında hakkı haykırdı. Hz. İsâ, davasını sürdürme pahasına hayatını feda etti. Hz. Zekeriyyâ, her şeyini bu uğurda harcadı ve canını verdi. Hz. Şuayb, çok güzel bir dil ile hatiplik yaptı.
Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) davası uğrunda malını, canını, cananını, şehrini, evini, barkını feda etti. Peki, sonuç ne oldu? Bazı peygamberlere bir sandal dolusu insan bile inanmadı. Nasihatten hoşlanmayan bir millete tüm yönleriyle donanımlı binlerce hoca, yüzlerce peygamber bile gelse sonuç ortada.
İşte bazıları kendi kabahatlerini başkasına suç atarak aklamaya çalışıyor. Suçu oraya, buraya atıyor da kendisini göremiyor. Nasihatten hoşlanmayınca suçu nasihat edene atıyor. Allah Teâlâ bizlere şuur ve basiret ihsan eylesin! Bizleri nasihatten istifade eden kullarından kılsın! Cuma’nın selamı, rahmeti ve bereketi ve selamı hepinizin üzerine olsun.