Geçtiğimiz yıllarda, Avrupa Halter Federasyonu’nun bir faaliyetinde ülkemi temsil etmek için Hırvatistan’a gitmiştim. Daha ülkeye girerken başlamıştı her şey.  Zagreb Havaalanı'na indiğimizde başkentteki dam antenlerini görünce 25 yıl önceki Türkiye geldi aklıma. Başkentteki döküntü binaları görünce daha da eskilere gittim adeta. Düşünsenize, bu ülke bir Avrupa Birliği üyesi. Oradan Split'e iç hat uçakla gidecektik ve beş saat kadar bir zamanımız vardı. Bu sürede Hakem arkadaşım Sabri Bey ile Zagreb'in tarihi ve turistik yerlerini gezmeye karar verdik. Şehir tarih kokuyordu. Bizden en büyük farkları, Atalarından miras kalan o ihtişamlı yapılara sahip çıkmış olmaları.  Ancak şehirde, bir iki bina dışında hiçbir modern yapı görmedim. Yani Zagreb'liler atalarının mirasından doyuyorlar hala. Yeni tip mimarlıktan bihaberler. Şehrin tam merkezine geldiğimizde bir kalabalık ilişti gözüme, günlerden de perşembeydi. Nazilli olsa yıkılırdı burası debim kendi kendime. Kalabalıktan bir semt pazarı olduğunu düşündüm ama hiç gürültü gelmiyordu. Nerde bulursun Nazilli'deki 'elmalara gelll', ' sarı patatesss Ödemişş' naralarını? Evet burası bir semt pazarıydı. Pazardaki fiyatlar hemen hemen ülkemizle aynı olan kaliteli ceviz içi, badem içi ve kestane satılıyordu. Kestane, ceviz ve bademin Bosna Hersek'ten geldiğini öğrendim. Köylü teyzelerin kendi yaptıkları peynirleri pazarda satmaları, bize çok benziyordu. Acaba onlar da 'çocuğum ben malımın arkasındayım ve her hafta buradayım, beğenmezsen paran geri' ya da 'kendi malım yemek serbest' diyorlar mıdır acaba? Pazar yerinin hemen bitişiğinde de bir Kilise vardı. Bizdeki Çarşı Camii gibi. Bisikletleriyle gelip kilise bahçesindeki bankta dinlenen amcaların kahkahalarla şakalaşmalarına şahit olmuştum. Zagreb’e veda edip havaalanında Split uçağını beklemeye başladık. Split bir liman şehri, kentteki herkes spor kültürü ile yetişiyor. 200 bin nüfuslu kentin 52 kişilik bir onuru var. Çünkü onlar olimpiyat oyunlarında madalya kazanmış sporcular... Düşünsenize, sadece 200 bin nüfuslu bir kentin spora olan düşkünlüğünü ve başarısını. Kentte dört tane profesyonel futbol okulu var. Özellikle sporcu eğitimine çekirdekten başlayan Split’liler çocuk liglerinde de boy gösteriyorlar. Hırvatların spordaki başarısı her ne kadar profesyonel eğitimin bir sonucu olsa da, kendilerine sorduğumda genlerin de bunda çok etkili olduğunu söylüyorlar.   Ayrıca sporda saygıya çok önem veriyorlar. Seminerin son iki gününde Hırvatistan Ulusal Halter Şampiyonası’nda hakemlik yaptım. İki gün boyunca verdiğimiz kararlara itiraz eden ne sporcu oldu ne de bir antrenör. Yemek kültürleri hiç yok. Sahil kenti olduklarından akşamları deniz ürünleri, öğlenleri de hamur işi pasta yiyorlar. Güzel anılar ve çok değerli dostlar kazandığımız bu güzel kentten ayrılırken, Geldiğimiz gün bizi karşılayan 85 kg. Hırvatistan Halter Şampiyonu Amar Music'in refakatinde havaalanına ulaştık. *** Havaalanında güvenlik aramalarını mutlaka yaşamışsınızdır. Çizme, kemer, ceket çıkartılıp görüntülemeli cihazdan, siz de X-RAY cihazından geçersiniz, üzerinizde metal varsa sinyal öter, yeniden geçersiniz. Split Haavaalanı'nda, 1.90 boylarında erkek bir güvenlik görevlisi görüntülemeli cihazdan önümdeki genç kadının el bagajında bir şey görüyor. Heyecanlı bir şekilde geçişlerin durdurulmasını istiyor. Kadının valizini didik didik arıyor ve mini bir saç kurutma makinesi olduğunu görünce geçişlere devam ediliyor. Bu ve bunun gibi aramalarda, arananlar onurla ellerini kaldırıyorlar. Çünkü onlar 'beni böyle arıyorlarsa herkesi de arıyorlardır' diye düşünen yolcular kendilerini güvende hissediyorlar. Split- Zagreb, Zagreb-İstanbul uçuşlarının ardından İstanbul-İzmir uçuşu için arama noktasına geldiğimde yaşadığım bu anıyı anlattım canım ülkemin güvenlik görevlilerine. Son yıllarda umulmadık yerlerde bombalar patlarken havaalanlarında böyle aramaların olması çok faydalı dediğimde, Yaralarına çomak soktuğumu gördüm. Hemen hemen hepsi, aramalar sırasında hakaretlere uğradıklarını, Bazıları da birkaç davadan yargılandıklarını söylediler. 'Bizim ülkenin insanları maalesef sizin gibi düşünmüyorlar hocam' dediler. Hiç mutlu değiller bu gidişattan. Son zamanlarda doktorundan öğretmenine, işçisinden memuruna, çiftçisinden köylüsüne Yaptıkları işlerde çok huzurlu olmadıklarını sıkça duyar oldum. Acaba biz saygıyı tamamen mi yitirdik? Ne dersiniz? Sağlıcakla…