Geniş adıyla, Nazilli Gençlik Danışman Eğitim ve Sosyal Etkinlik Merkezi Nazilli Belediyesi tarafından Nazilli’mizin evlatlarının gelişimine daha fazla katkı sağlamayı hedefleyen bir eğitim merkezidir. Bu merkez daha ilk aylarında, Nazilli Belediye Başkanı Kürşat Engin ÖZCAN’ın yürekten güvendiği ve bu kurumun kuruluş ve işleyişinin mimarı olan, ömrünün büyük bir çoğunluğunu ülke evlatları için harcamış Tuncay AYAS hocamızın tecrübesiyle Nazilli’nin onuru olmuştur. Tecrübeli bir kadro ile geleceğimiz olan yavrularımızın gelişimine ilke edinmiş olan bu merkez, kısa sürede Nazilli’mizin gözde bir merkezi haline dönüşmüştür. Tüm Milli Eğitim sisteminde en büyük eksikliklerin başında “Özgüven Eğitimi” eksikliğidir. Özellikle çocuğa verilebilecek en önemli eğitim budur. Özgüven yetileri gelişmemiş çocuklar, yaşamları boyunca başarılı olamazlar. Ayrıca eğitim, prensipli ve bilinçli yapılmalıdır. Ülkemizdeki okullarda sosyokültürel ve psikokültürel ağırlıklı dersler artırılmalıdır. Bu sorunları fark eden öncü kuruluş ise NAZGEM oldu. Önümüzdeki günlerde NAZGEM destek hizmet ek projesi ile Çocuk psikolojisi ve aile sosyal hizmetler birimleri kurulacak. Bu sayede Nazilli gençliği umutla ve güvenle aydınlık yarınlara koşacak... Umutla... Teşekkürler NAZGEM Teşekkürler evlatlarımızı düşünenler. ........ Önceden imkanlar fazla yoktu. Bizler hep büyüklerden ve onların yöntemleriyle öğrendik ayakta kalmayı, daha doğru insan olmayı. Değerli hocam, üstadım, idolüm, abim Ahmet Şerif İZGÖREN’e babasının verdiği derse hayran olmamak ne mümkün? ”Ortaokul son sınıftayım. Babam Çankırı'da görevli, subay lojmanlarında oturuyoruz. Tüm arkadaşlarımın bisikleti var, bir benim yok. Sınıfı da geçtik... Babama gittim. "Bana bir bisiklet alır mısınız?" dedim. "Çalış kendin al." cevabını aldım. "Nasıl?" Beni aldı, Çankırı'nın göbeğinde herkesin gülüşüyle tanıdığı 'Neşeli' diye bir manav vardı, ona götürdü. Bir kasa limon aldı, bana verdi. "Borcun şu kadar, bir ay sonra ödersin." dedi. Kişiliğe bak; biz bisiklet istiyoruz, babamız limon kasası alıp veriyor. Çok hırslandım ve sinirlendim. Ertesi gün çarşamba sabahı erkenden Çankırı pazarına gidip limon kasamı koydum ve satışa başladım. Lojmandan tanıdığım teyzeler geçiyor, arkadaşlarımın anneleri, kıpkırmızı oluyorum. Bir süre sonra olayı duyan arkadaşlarım tezgahın başına doluştular. Ayaklarda Nike'lar, Adidas ayakkabılar, havalı kotlar... Ben güneş altında limon satıyorum, karizma falan kalmadı. "Oğlum çok zevkli." "Hadi yaa?" Sonraki hafta arkadaşlarım ellerinde benim limonlardan onar tane alıp pazarda dolaşmaya başladılar. Bu arada ben rüyalarımda ve gündüzlerimde babama karakter atıyorum. İki ay sonra biriktirdiğim paralarla babamın kitap okuduğu odaya girdim, parayı babamın masasının üzerine bıraktım. "Git bana bisiklet al!" dedim ve çıktım. Türk filmlerinden çalışılmış bir sahne. Nasıl gurur, nasıl gurur!.. Babam bana bal renkli, vitesli Polo marka harika bir bisiklet aldı. Yıllar sonra benim babamın önüne koyduğum parayla bırakın bisikleti, o bisikletin pedalını alamayacağımı fark ettim. Bana belli etmeden paranın ve çabanın değerini öğretmişti. Babasından aldığı harçlıklarla büyüyen bir çocuk olsaydım bugün sahip olduğum mücadele ruhunun çok ufak bir bölümüne bile ulaşamayacaktım. O günden sonra bir daha babamdan para istemedim. “ Sağlıcakla...