Eğitim sadece paralı okullarda veya üniversitelerde değil, her zaman ve her yerdedir. Becerikli ve vicdanlı nesiller yetiştiremezsek, hepimizin geleceği karanlıktır.’   Geçtiğimiz hafta kırk yıllık kundura imalatçısı ve kundura tamircisi Yusuf Usta’nın sevenlerinin yüreğine ateş düştü. Kalp ve tansiyon hastasıydı ama kalleş zatürre aldı kopardı onu bizden. Nazilli Zafer Mahallesi’nde küçücük dükkanında elinin emeğiyle bir sanatçı gibi yaptığı hamlelerle hayata döndürürdü eskimeye yüz tutan ayakkabıları. Adeta konuşurdu tamir ettiği ayakkabılarla. Bir torunu vardı dilinden düşürmediği, Bir de, sıkı bir Özlem Çerçioğlu hayranıydı. Sosyal Demokrat bir dünya görüşü vardı elleri öpülesi ustanın. 2017 yılında ‘Kunduracı Yusuf Usta’ başlıklı makalemin konuğuydu… *** ‘Adı: Yusuf Topkaç Nazilli Eski Devlet Hastanesi sokağında kundura tamirciliği yapıyor. Kimine göre pabuççu, kimine göre eskici… Ama bir gerçek var ki, yok olmaya yüz tutmuş bir mesleğin kırk yıllık erbabıdır Yusuf Usta. Bu meslek kendisine dedesinden miras kalmış. Dua ediyor babasına da, atasına da. Nur içinde yatsınlar. Yıllarca imalatçılık yapan aile, çekik gözlülerin suni malları iç piyasaya girince imalat işini durdurup meslekte tamirciliğe yönelmişler. Onlar belki evlatlarına yatlar katlar bırakmadılar ancak o, kendisine kalan altın bileziğin, yani bu paha biçilmez mirasın kıymetini bilenlerden. Küçücük dükkanında çayımızı yudumlarken ‘Bu değerli meslek nasıl öğrenilir?’ diye sorduğumda aldığım cevap, Nur yüzünde beliren tebessümle ‘Bu mesleği öğrenmek isteyen mi kaldı evlat?’ oldu. Öyle ya, Popüler kültürün kör girdabındaki evlatlarımız hiç böyle meslekleri öğrenmek ister mi? Bir yandan sohbet ediyor, bir yandan da tüm zorluklara karşı direnen pabuçların tekrar hayata dönüş anlarına şahit oluyordum. Yusuf Usta o öpülesi elleriyle öyle ince hamleler yapıyor ki, hayatının ikinci baharına hazırlanan o pabuçların gülümsemelerini dahi hissediyordum. ‘Bu meslekte en önemli şey öncelikle dürüst olmak, iyi insan olmak daha sonra işinin ehli olmak’ diyor Yusuf Usta. Birilerini yetiştirmeyi çok istiyor ama nafile, kendi çocuğuna bile söz geçirememiş.  Mesleği öğretmesine rağmen, öz oğlu bile turizmci olmayı seçmişken, başkalarını nasıl yetiştireceksin ki bu çağda. Ne çağ ama Bakın etrafınıza, kaç kişi zanaat öğreniyor? Kaç kişi yazları marangoza, terziye, tamirciye vs. vs. iş öğrenmeye gidiyor? Hiç düşündünüz mü, gelecekte bu işleri kimler yapacak diye? Biliyorum sizin çocuğunuz da, benim çocuğum da bu işleri tercih etmiyor, etmeyecek. Neden?  Bizim yüzümüzden. ‘Ben ezildim evladım ezilmesin’ düşüncesi yüzünden. Yok efendim benim kızım mimar olsun. Yok efendim benim oğlum cerrah olsun. Bari memur olsun memur. Demelerimiz yüzünden memlekette bir tek zanaatkar yetişmiyor. Hepimiz öz eleştiri yapmalıyız, hatalarımızla yüzleşmeliyiz.        Tez elden çözümler aramalıyız. Bu sorun elbette ki sistemli bir devlet politikasıyla çözülür ancak, size bir önerim var. Madem çocuklarımızı bu meslekleri yapmaya ikna edemiyoruz, Akşam canınız istemese bile evladından, bir ya da birkaç bardak su isteyin. Çocuklarınıza gülümseyerek ya da sarılarak memnuniyetinizi hissettirin. Hizmet etmenin zevkini yaşatın onlara. Küçükse çocuklarınız, onlara oyuncak tamirci takımları alın, çocuklarınızla bizzat kendiniz oynayın. Sevdirin onlara kerpeteni, tornavidayı, mengeneyi. 8-9 yaşındaki çocuklara eğe tutmasını, tornavida tutmasını, hatta tahtaya çivi çakmasını öğretin. Bu etkinlikleri genele hatta ilk ve ortaokullara yayabilirsek, atölyeler kurabilirsek okullarımıza. Bu umursamazlığın hakkından ancak böyle gelebiliriz. Ayrıca çocuğunuzla birlikte, Yusuf Usta ve Yusuf Usta gibileri bir kutu bisküviyle ziyaret edin. İki çift laf edin o elleri öpülesi insanlarla. Emin olun çayınızı yudumlarken edeceğiniz sohbetten siz ve çocuğunuz çok şeyler öğreneceksiniz. (2017)’  ‘Para her şeyi halleder’ diye düşünenlere sesleniyorum. Para, birçok kapıyı açsa da, her kapıyı kilitleyemez. Yusuf Usta artık gülümseyen yüzü ve hoş sohbetiyle anılarda yaşayacak… Ruhun şad olsun ustam, Dostum…