Bir konuyu tartışırken bile yara alıyoruz. Şehrimize zarar veriyoruz. Bugün Nazilli’de inşaat sektöründeki, durağanlık yaşamamızın sebebi ortak hareket edememekten kaynaklanıyor. Nazilli Belediyesi’nin Şubat ayı meclisinde yaşanılan “İÇKİ RUHSATI” tartışması da bunun en son örneği oldu. Nazilli’de içkisiz olduğu kadar, içkili yerlerde bulunmalı. Kimse kimseyi içki içmeye zorlamıyor ama içenlerin özgürlüğünü kısıtlamak için elinden geleni yapıyor. Ben mecliste içki ruhsatı tartışmasının oldubitti ile geçtiğini düşünüyorum. Keşke bu konu şehir meclisinde enine boyuna tartışılsaydı. Bazı gerçekler açık açık konuşulsaydı. Son dakika gibi meclise gelmeseydi.  Nazilli’nin menfaatlerinin bunu gerektirdiği öncelikle meclis üyesi arkadaşlarımıza anlatılsaydı. Karar sen ben tartışmasının dışına çıksaydı. Konuşmalarımızda hep papağan gibi tekrarlıyoruz; “ÜNİVERSİTE ŞEHRİ OLACAĞIZ”. Siz gençlere ortam hazırlamazsanız, akademisyenlere ortam ve şehrin imkanlarını sunmazsanız bu iş nasıl olacak?  Her şeyi lafla çözüm aramaktan vazgeçelim. Neden? Öğrenciler, Nazilli’den kaçıyor bunu görmüyoruz? Nedenlerine inmiyoruz. Çözüm aramıyoruz. Kısır çekişmelerle vakit geçiriyoruz. İnşaat sektöründe müşteri bulamayan 1+1, 2+1 dairelerin hesabını kim verecek? Bunlar Nazilli’yi, yanlış yönetmenin sonucu olmuyor mu? 2 yıl önce üniversite öğrenci sayımız bugünden 3-4 bin kişi fazlaydı. Neden bu duruma geldik? Öncelikle bu sorunların tartışılması gerekmez mi? Kısır içki meselesiyle zaman geçirmek bize yakışıyor mu? ** YASAKLI ŞEHİR Mİ? YARATMAK İSTİYORUZ! İçki yasaklı bir şehir olmanın bize ne yararı olacak? Bu konuları Nazilli’nin menfaatlerini düşünerek karar vermeliyiz. Öğrencilerin veya insanların şuan şehir dışında birçok yerde içki aldıklarını hepimiz biliyoruz. Bunların şehir içinde içmelerinin kime, ne zararı olabilir? Onların güvenliğini artırmaz mı? Olayları azaltmaz mı? Paraları şehir esnafında kalmaz mı?  İçki yasağı Nazilli’nin imajını bozmaz mı? Niye bunları düşünmüyoruz? Konuları kısır döngü içinde değerlendiriyoruz? Belediyeye ait Menderes kenarındaki restoran eskiden içkisiz bir yerdi, ancak herkes burada içki içildiğini bilmiyor muydu? Böyle gizli içkili yerler mi yapalım? Belediye restoranın içki ruhsatı, daha yeni kendisi işleteceği için verilmedi mi? Elbette içkiye karşıyım. O zaman niye içki içilmesini istiyorsun diye sorarsanız... Size şunu söylerim; “GELİN BUNU YASAKLARLA DEĞİL.. GENÇLERİ VE İNSANLARI EĞİTEREK İÇKİDEN UZAKLAŞTIRALIM”. Böyle konuları siyasi malzeme haline getirmeyelim. Her şeyin göz önünde yapılmasının zararı değil, yararı olur? Bizim gibi düşünmeyenlere saygı duyalım. DANANIN ALTINDA BUZAĞI ARAMANIN hiç gereği yok. Birbirimize üzüntü vererek, gruplaşmalar yaratarak bir yere varamayız. UNUTMATALIM, YASAKLARLA… ÜNİVERSİTE ŞEHRİ, GENÇLİK ŞEHRİ OLAMAYIZ! ** AMERİKA, STRATEJİK ORTAK MI? STRATEJİK DÜŞMAN MI? Türkiye ile Amerika’yı geçimsiz eski sevgilere benzetirim. 3-5 ayı cicim, gülüm ayı gibi geçer, karşılıklı övgüler, iltifatlar yağar. Ya sonra ne olur?  Özellikle Amerika’nın çıkarlarına basan Türkiye ile gerginlik yaşamaya başlar. Her iki ülke gerilir, öfkeli demeçlerle birbirlerinin tansiyonunu yükseltir. Gerginlik yaşarlar. Ancak, her an birbirlerine sarılacakmış pozisyonlarını hiçbir zaman bozmazlar. Çünkü stratejik dostturlar, ortaktırlar. Bu hep böyle geldi, böyle gidiyor. 1969’lu yıllar, öğrencilik yıllarımızdı. Amerika’nın 6 filosu İstanbul’a gelmişti. Amerika ile ilişkilerimiz bahar havasındaydı. Amerikan gömlekleri gençlerimizin sırtındaydı. Amerikalı askerler Türk kızlarını rahatsız ediyor haberleri yayıldı. Gençlik ayaklandı. ** 6. FİLOYU İSTANBUL’DAN KOVDULAR… Gençlik, sırtından Amerikan gömleklerini çıkardı. Taksimde toplandı. 6 FİLO DIŞARI SLOGANI ile yürüyüşe geçti. İstanbul’da yakaladığı Amerikalıları kırdı geçirdi. Protestolar büyüdü. İstanbul karıştı. İlişkiler gerildi. Filo İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı. Türkiye ile Amerika ilişkileri günümüze kadar hep bu çizgide yürüdü. Bir birlerine inandılar ama hiçbir zaman güvenmediler. Türkiye 12 Eylül’den sonra tam bir Amerika sever ülke oldu. Ve bugünlere kadar bu havada geldi. Son 20 yılda Amerika ilk kez kendisine karşı, Türkiye’den çıkarlarına korumada ciddi inandırıcı, caydırıcı bir tutum görüyor. Türkiye’ye karşı oyalayıcı siyasetinin tutmadığını görmeye başladı. Artık bu günden sonra Türkiye, Amerika stratejik dost mudur? Yoksa düşmanı mıdır? Çok tartışılacak. Amerika, atı alan Türkiye’nin çoktan Üsküdar’ı geçtiğini görmeye başladı.