2014 yazıydı. Eğitim semineri için Antalya’da bir otelde tanışmıştım Ampute Milli Takımı ile… Meksika’da yapılacak olan dünya şampiyonasına hazırlanıyorlardı. Nitekim, Aralık 2014’de dünya üçüncüsü oluyordu dün Avrupa Şampiyonu olan Türk Ampute Milli Takımı. Daha sonraki yıllarda da hep başarının adı oldular elleri asalı, koca yürekli evlatlar. Ama maalesef kamuoyunda bu kadar çok sesleri duyulmuyordu. A Milli Takım, İzlanda’yı veya başka bir ülke takımını yenerek Dünya Kupası vizesi alsaydı Ampute Milli Takımı spor gazetelerinde tam sayfa haber olacak mıydı sizce? Daha önceki başarıları tam sayfa haber oldu mu ki? Maçların hemen hemen aynı tarihlere denk gelmesi, A Milli Takımın İzlanda’ya yenilmesi ve gazetelerin manşetleri şu sloganı doğurdu adeta, ‘siz başaramadınız siz başardınız!’ Bu aslında engelli sporları ve engellilerin toplumdaki saygınlığının daha da artması için ne kadar önemli bir gelişme. Demek ki basınımız diğer spor branşlarını da futbol kadar sesli yansıtsa milletimiz daha çok ilgi gösterecek. Gelelim kahramanlarımıza, onlar maalesef A Milli Takım oyuncuları gibi milyonlar kazanamıyor ve her birinin duygu dolu yaşam hikayeleri var. Takım kaptanı Osman Çakmak, Şırnak’ta komando olarak askerlik yaparken mayına basıp sol bacağını diz altından kaybetti. Alican’ın bir bacağı geçirdiği trafik kazası sonucunda diz üstünden kesildi. Muhammed, bir bacağı kısa doğdu. Rahmi, sağ bacağı doğuştan sorunluydu, 12 defa ameliyat oldu ama bacak kurtarılamadı. Feyyaz ve Serkan’ın doğuştan birer bacağı yok. Barış henüz dört yaşındayken trafik kazası geçirdi, sağ bacağını kaybetti. Fatih, motosiklet kazasında sol bacağını kaybetti. Fatih Karakuş: Çocukken yüksek gerilim hattına dokundu, sol kolu yok. Selim Karadağ: Bebekken yanlış iğne yapıldı, kolu gelişemedi, kısa kaldı. Kemal 11 yaşındaydı, bir inşaat yıkımını seyrederken kepçe, üzerine devrildi, sol bacağını dizüstünden kaybetti. Ömer bebekken havale geçirdi, sol bacağı gelişemedi, kısa kaldı. Mehmet’ in bir bacağı tarlada saman makinesine kaptırılarak koptu. Baş antrenör Uğur Özcan, Cudi dağında mayına basıp bir bacağını diz altından kaybetti… İşte böyle kahramanlarımızın yaşanmış öyküleri… Hayatta kalabilmek ve zorlukları başarabilmek mangal gibi yürek ister. Onlar dün aslında sadece Avrupa Şampiyonu olmadılar. Bütün insanlığa ‘mücadele ruhu’ dersi verdiler. Kolay değildir öyle tek bacakla koltuk değnekleri üzerinde amuda kalkabilmek… Bizlere futbolun sadece AYAKLA değil, en çok YÜREKLE oynandığını öğrettiler. Teşekkürler evlatlar bu onur, bu gurur sizin… * Gelelim A Milli Takım meselesine. Nüfusun ve sporcu sayısının fazlalığı sadece alternatif bir avantajındır. Aydın’ın üçte biri kadar nüfusa sahip olan İzlanda’ya 3-0 gibi net bir skorla yenilmemizin sebebi, takım olamamaktır. Ben burada A Milli Takım oyuncularını suçlamayacağım. Her biri yeteneklerini oynadıkları takımlarda ispatlamış, pırıl pırıl evlatlar. O evlatlarımızın da ülkemizi ne kadar çok sevdiklerini, başarılı olmak istediklerini biliyoruz. Hani televizyonlarda dönen bir araba lastiği reklam sloganı var ya ‘kontrolsüz güç, güç değildir’ diye. Doğru sistemin kurulmadığı yerde, başarı beklemek hayal olur. Futbol bir takım oyunudur. Öncelikle yetenekli, fizik güçleri yerinde ve zeki oyuncularla sistemi iyi kurup, planlı ve programlı çalışmak gerek. Rakibi iyi tahlil edip yerinde hamleler yapabilmek için oyunu iyi okumalısınız ve motivasyonunuz sürekli ve tam olmalı. Takım halinde bırakın tek yumruk olmayı, tek hücre olmalısınız adeta. İşte başarmanın anahtarları bunlardır. İyi de Babacan, ‘teorikte bunları bilmek ya da söylemek kolay uygulamaya nasıl geçeceğiz?’ dediğinizi duyar gibiyim. Futbolda, teoriği pratiğe dönüştürmek çok zordur. Hareketli ve çok zevkli bir oyun olduğu için popülerliğini hiç yitirmiyor. Bunu becerebilen kazanıyor beceremeyen kaybediyor. Bazen milyonlar harcanıyor başarı yok, bazen mütevazı bir takım kurup yüreğini de ortaya koyup Avrupa Şampiyonu oluyorsunuz.  Ampute Milli Takımı gibi... Teşekkürler bu vatanın gerçek evlatları, Teşekkürler yaşadıklarınız ve yaşattıklarınız için…