Nazilli’de gözyaşlarının sel olduğu, bir şehit ateşi daha düştü. Genç Teğmen, Muhammet Can SEVİM hem hayatının baharını hem de hayallerini yaşıyordu. Onu arkadaşları, kararlı, mert ve sevecenliğiyle dürüstlük abidesi olarak bilirdi. Milletinin huzuru için hayalini kurduğu kutsal görevinin başındaydı. 4 ay sonra eşi şehidine, en büyük hediyesi olan dünyaya getireceği küçük meleğini babasının kucağına verecekti. Ama genç Teğmenin alın yazısı buna izin vermedi. Cenabı-Allah onu bu yalancı dünyaya bırakmadı. Çok sevdiğinden en yüksek mertebe olan ŞEHİT olarak yanına aldı. Devlet erkânı, komutanları Nazilli halkı şehidini, son kez gözyaşları arasında bağrına bastı. Şehidine acılar içinde, son görevini yaptı. En gaddar yürekler bile gözyaşlarını durduramadı. Sözün bittiği yerdeyiz. GÜLE GÜLE GENÇ TEĞMEN gerçek dünyaya ŞEHİT olarak gitmenin gururunu yaşıyorsun. Aziz Türk Milleti siz şehitlerini unutmayacak, seni gururla anacak. Geride kalan yakınlarına Cenabı- Allah’ımdan, sabırlar diliyor, toprağın bol olsun diyorum. ** BU KİBAR SOYGUN DEĞİL Mİ? Günümüzde soygunun, vurgunun bin bir türlü şeklinin uygulandığını görüyoruz. Bunları yazılı medyada okuyor, görsel medyadan bol bol izliyoruz. TV’lerde en iddialı izlenen, haberlerin başında soygun, vurgun haberleri geliyor. Herkes eline fırsat geçince yasa masa dinlemiyor. Menfaati için her türlü haltı yemekten, yanlışı yapmaktan kaçınmıyor. Unutulmasın, ülkemizde, sağlıklı insana stent takılıp, emekli bile edilebiliyor. Şimdi buradan tüm yetkililere sesleniyorum! Doktorların mezun olurken yaptığı Hipokrat yemini, “SAĞLIK İLKELERİNDEN ÇIKMAYACAĞINA, HASTAYA GÖRMEDEN İLAÇ YAZMAYACAĞINA, VATANDAŞIN SAĞLIĞI İÇİN ELİNDEN GELENİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE TIP ADINA YAPACAĞINI” ifade etmesidir. Bazı hastalıklarda, hastalarımız, hastalığı için ömür boyu kullanmak için rapor alırlar. Bu raporla da ilaçlarını ücretsiz eczanelerden temin eder. Buda devletimizin milletimize karşı sosyal devlet hizmetidir. Devletin bu hizmetinin sağlık kurumlarında açık açık sabote edildiğini inanıyorum. ** DOKTOR HASTAYI GÖRMÜYOR! Ne yapılıyor? Eczaneler, raporlu hastanın ilaç alma zamanı gelince, ilaçlar bitsin veya bitmesin eczacı kalfaları hastanın kimlik bilgileri ile sağlık ocaklarına gidip doktor hastayı görmeden raporlu ilaçları reçeteyi yazıyorlar. Reçeteyi yazan doktor, hasta yaşıyor mu yaşamıyor mu? Bilmeden, hastanın ilaçları bitmiş mi diye sormadan, hastasıyla karşı karşıya gelmeden reçeteyi maalesef yazıyor. Bu doktorun yaptığı Hipokrat yeminine ters değil mi? Doktor hastayı görmeden ilaç yazabilir mi? Bu yüzden Doktor hasta yakını kavgaları her gün boy boy izleyip okumuyor muyuz? Ama yazıyor işte, eczacıda ilaçları verip, hastanın sağlık karnesini veya bilgilerini hastadan alıyor. Hasta ilaçlarını kullanmış olsun veya olmasın, günü geldiğinde hastanın ilaçları bitsin veya bitmesin, eczacı tekrar ilaçları sağlık kurumlarında, doktora yazdırıyor. Hastasını telefonla çağırıp ilaçlarını veriyor. Sağlık ocakları muayeneden ziyade sanki rapor yazan kurum haline gelmiş. Hastalar için yapılan bu uygulamaların ülke çapında olduğunu düşünürsek devletimizi miktarı belli olmayan zarara uğratılıyor mu yoksa uğratılmıyor mu bilemiyorum? Bunu sanırım takip eden Sağlık Bakanlığı birimleri vardır. Ama gözlemlediğim kadarıyla hastanın zamanla elinde kutular dolusu fazlalık ilaçlar kalıyor veya eczacıların yazdırdıkları, hastaların almadığı bu ilaçlar eczanelerde kalıyor. Bunların paraları devletten çıkıyor. Devleti bu zarara uğratmaya kimin hakkı var? ** YURTLAR YÜZDE 40 KAPASİTE İLE ÇALIŞIYOR! Geçen hafta, Pazartesi günü köşemde değerlendirdiğim ‘NAZİLLİDE SIKINTI KAPIDA’ başlıklı yazımdaki yorumlarıma, yoğun olarak olumlu geri dönüşler geldi. Öğrenci yurdu çalıştıran, evlerini kiraya verenlerden yakınmalar aldım.. Geçen yıl yüzde 70-80 kapasite ile çalışan öğrenci yurtlarının bu yıl yüzde 40 kapasiteye kadar düştüğünü öğrendim. Nazilli’de apartmanlarda kiralık levhalarının çoğaldığını, müşteri beklediğini görüyoruz. Öğrenci yurdu çalıştıran işverenlerimiz sıkıntı yaşamaya başlamış. Yaşanılan bu durumu incelediğimizde, ilginç sonuçlara rastladık. İsabeyli’de 1200’ün üstünde yapılan 1+1 ve 2+1 binanın boş beklediğini, Nazilli’de bu sayının 3000’in üzerinde olduğunu dile getirdiler. ** İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN ÇÖKÜŞÜ! Bu rakamlar Nazilli’de inşaat sektörünün, yurt işletmeciliğinin çöküşüdür. Nazilli’de işsizliğin tavan yapmasıdır. Bu sıkıntının kolay atlatılacağına inanmıyorum. Birçok işadamımız bu sıkıntıyı atlatır mı? altında ezilir mi? Zaman göreceğiz. Avrupa ülkelerinde toplam sadece 500’e yakın inşaat firması ve müteahhit varken, bırakın Türkiye’yi sadece Nazilli’de odaya kayıtlı 480 kayıtlı müteahhit olduğunu öğrendik.  Nazilli’de bu olaylar ekonomide gerileme dönemini başlatmıştır. Bunların altında Nazilli’de sanayileşmememe nedenleri vardır. Herkesin işini yapmamasının etkisi vardır. Son zamanlarda biraz para kazanan emlakçı, berber, terzi vs. inşaat müteahhitliğine soyundu, meslek dışı kişilerin hışmına uğradı. Şimdi iflaslar gündeme geldi. Bunun yan sanayiye marangoza, demirciye, camcıya, inşaat malzemeleri satanlara olumsuz yansımaları olacaktır.  Planlı projeli şehirleşememenin sonucudur. Herkesin kendi işini yapmamasının sonucudur. Nazilli için emekli şehri diyorlar bunu koruyabilir miyiz onu da bilmiyorum…