Gerçekte duyguların kaynağı bizim dışımızda değil, kendi bakış açımızda.Vazifelerini yapanlar var. Vazifelerini yaptıklarını iddia edenler var. Sokrates ölüme mahkum edildiğinde, eşi: Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca...
- Sokrates: Ne yani, birde haklı yere mi öldürülseydim! diye cevap verir.
Ben bu yazıyı yazarken Almelo'da Ağustos ortası :"Ağustos vurdu beni. Gelelim konumuza empati. “Onun yerinde ben olsaydım nasıl davranırdım?” diye sorgulamak istedim. Bu da merhamet duygumu geliştiren güzel ve güçlü bir adımdı. Ne yaparsak yapalım, kendimizi suçlu bulmak zorundayız. Bu da bizi günah çıkarmaya götürür ki, en belalısı da budur. Ne hayal kadar uçucu, ne hayat kadar katı ama ikisinin de dışında, ikisinden de izler taşıyan bir şölen, bir cümbüş, bir mucizeyle (Empati) Karşı tarafın anlaşılmasını sağlayan, merhamet duygusunu geliştiren, kötü düşüncelerden arındıran, objektif olmayı sağlayan, adaletli bir insan olmayı sağlayan Empati karşı tarafın duygu ve düşüncelerinin daha iyi irdelenmesini sağlar. Böylece daha mantıklı, sağlıklı ve sevgi dolu ilişkilerin temeli atılmış olur. Yardımlaşma duygusunu pekiştirir. Ego, kibir gibi insana iyi gelmeyen duygulara empati ile veda edebilirsin daha sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurmamızı sağlar.. Empati, insanların doğasında var olan bir yetenektir. Peki nasıl sürekli değişiyor o şekiller. Hayalle hayat arasındaki perde ya da duyduğum her kederli şarkıda, bir fotoğrafa kavuşamayacak olmanın ağır kaderi. Eşim "Ne daldın yine?" dedi."Hiç" dedim. Sadece kapıyı açıp dışarıya çıkıp güllerin yanında oturmak istedim. Gül sadece güzelliği ve kokusuyla değil, tarih içerisinde edindiği sembolik anlamlarla da kendine diğer bitkilerden ayrı bir yer edinmeyi bilmiş. Güllerin gizli dünyasına açılan bir kapı varmış, yazılarıma yardımcı, size bir arkadaş. Belki gül kendini bizden, günün birinde gözünü onun küçük günlük dünyasına girecek olanlardan korumaya çalışıyordu, kim bilir? Dünyamızın başı dertte ve bizden bu durumu değiştirmemiz isteniyor. Ama, bu dert nedir? “Bazen seçim yaparsın bazen de seçimler seni olduğun kişi yapar.” Dün NAHUA YERLİLERİNE AİT BİR "DUA" yazısını okudum gazetenin birinde. Meksika ve El Salvador’da yaşayan Nahua yerlilerine ait bir dua bu”. Öyle özgürleştirici, öyle güzel bir metin ki Türkçe’si de böyleymiş:
Annemi ve babamı; bilmeyerek yaptıkları hataların sorumluluğundan ve suçluluğundan azat ediyorum…Çocuklarımı, beni gururlandırmaları gereği inancından azat ediyorum ki; sadece kendi kalplerinin onlara seslendiği yöne doğru rahatlıkla gidebilsinler. Eşimi; beni tamamlaması mecburiyetinden azat ediyorum. Ben eksik değilim; çevremdeki her canlıdan, her an yeni bir şey öğreniyorum. Ailemin atalarına ve büyük ebeveynlerime; benim şu anda hayatta olmamı sağlayacak şekilde var oldukları için teşekkür ediyorum. Onları geçmiş hatalarından, tamamlanmamış arzularından azat ediyorum. Her birinin, zamanın ve koşulların gerektirdiği en doğru şekilde davranmaya gayret ettiğinin farkındayım. Onları seviyor ve onurlandırıyorum. Kimseden saklayacak bir şeyim olmadığı gibi kimseye bir borcum da yok. Kendim, olduğum gibiyim. Kalbimin bilgeliğini izleyerek ve kendime dürüst olarak yaşam yolumu yürürken huzurumu ve mutluluğumu gölgeleyebilecek olan görünen ya da görünmeyen tüm bağların sorumluluklarından kendimi azat ediyorum. Kendi huzurum ve mutluluğum yegâne sorumluluğumdur. Ötekilerin beklentilerini karşılamak üzere yüklendiğim tüm rollerimi bırakıyorum. Kendimi onaylıyorum ve kendime saygı duyuyorum.
Benim ve senin içimizdeki yüceliği selamlıyorum ve hatırlatıyorum: Biz özgürüz.”
SON
Tolstoy'un bir sözüyle bitireyim bu haftalık “Bütün mutluluklar birbirine benzer. Oysa her mutsuzluğun kendine özgü bir hikayesi vardır."
Kağıtla kalın, kalemle kalın. İnsanlığınızla kalın.