Evet, ecdât, Âlime hürmet ederdi. On yıllardır bizler alimleri, bilim adamlarını kovmakla meşgulüz. Bu da yetmezmiş gibi aşağılamaktan kaçınmadık… Kaçınmıyoruz. (Kastettiğimiz millî ve yerli; milletini, değerlerini, velhasılı medeniyetimizi diriltmek için mücadele edenlerdir. Kapitalizmin uşakları değil.) *** Alime hürmet, bilime saygıdır. Bilime saygı, maddi ve manevi sahada tekâmül demektir. *** İki devirden misal… Hakkı Şinasi Çoruh’tan nakille değerli fikir adamı Dursun Gürlek şunları yazmış: “Benim bildiğim iki hükümdar öldüklerinde başlarının altına bir kerpiç konulmasını vasiyet etmişlerdir. Biri, Hamdani hükümdarı Seyfüddevle, diğeri de Osmanlı padişahı sultan II. Bayezid’dir. Kerpiç konusunun dayandığı hadis şudur: ‘Hak yolunda ayakları tozlananı Allah cehennem ateşinden kurtarır.’” İkinci Bayezid’in böyle bir vasiyetine başka kaynaklarda da rastlanıyor. Mesela Namık Kemal’in, Yavuz Sultan Selim’le ilgili kitabında bunu görüyoruz. Bu padişahın babası II. Bayezid’le ilgili son derece alaka çekici bir ilavede bulunan Ahmed Ersin Yücel, nâm-ı diğer “Zaptiye Ahmed”, yazısının bir yerinde şöyle diyor: “Sultan Bayezid’in yaratılışı sulha meyyal olmakla beraber, dini fikirleri dolayısıyla, cihad sevabını çok aziz bildiğinden muharebelerinde elbisesine ve ayakkabılarına isabet eden tozları ve çamurları büyük bir dikkatle toplattırarak, bunların vefatında yanaklarının altına konmasını vasiyet etmiştir. Ta ki Sadeddin’in tabiriyle, ‘Bûy-ı lâtif-i gazâ, kabrini mis gibi muattâr ve ber mûcib-i Hadis-i Şerif âteş-i cahimi ondan dûr olsun’” Şimdi gelelim Yavuz Sultan Selim’e!.. Yavuz, Mısır seferi sırasında Halep’ten Şam’a gidiyordu. Büyük âlim İbn-i Kemal de yanındaydı. Hocasının atının bastığı yerden sıçrayan çamur padişahın cübbesine sıçradı. Manzarayı görenler, İbn-i Kemal’in başına gelecekleri düşünüp büyük bir korkuya kapıldılar, lakin korkulan olmadı. Yavuz, peşinden gelenlerden birini çağırdı ve “Bana yeni bir cübbe verin. Kirlenen bu cübbeyi de ölünce mezarımdaki sandukanın üstüne örtün. Hakiki âlimlerin irşatları, padişahlara lazımdır. Bu sebeple onların atlarının ayağından sıçrayan çamurun bile bir kıymet olduğunu bizden sonra gelenler bilsinler” dedi. Bu yazıyı yine onunla ilgili bir anekdotla bitirelim: Sultan Selim, Mısır seferinden gelirken yanındaki vezirlerden birine ait atın ağzından köpük sıçradı ve padişahın üstünü berbat etti. Vezir fena halde korktu. Ancak padişahın yakınlarının araya girmesiyle canını kurtardı. Ertesi gün, yukarıda anlatılan çamur sıçrama olayı vuku buldu. Tabii ki, İbn-i Kemal’in de canı başına sıçradı ve padişahın öfkelenmesine fırsat vermeden hemen şöyle dedi: - Padişahım! Abbasi halifelerinden Nasır, ölüm hastalığında yakınlarına, “hazinedeki filan sandığın içinde bir kerpiç var. Ben ölünce onu yastık gibi başımın altına koyup öyle defnedin. Belki onun bereketiyle kabir azabından kurtulurum!” demiş. Ölünce dediği gibi yaparlar. Merak edenler, yakınlarından sorup öğrenirler. Meğer halife saraya gelen âlimlerin pabuçlarından çıkan çamurları zayi ettirmeyip, bir yere toplamış. Sonra o çamurlardan bir kerpiç yaptırmış. Padişah, fıkrayı dinledikten sonra gülerek şöyle demiş: - “Ha bakalım Molla! Sen de çamurunu mühürlenmiş çamur yapaydın! (Faydalanılan (Kaynak:Dursun Gürlek/Yeni Şafak Gazetesi). *** “Alimler peygamberlerin varisleridir” düsturundan hareketle … Hakiki âlimlerimize hürmet etmemiz zarurettir. O zaman bir ilerleme kat ederiz. Vesselam.