Hayatın olumsuz yanlarına bakarak yakınmak ve sürekli şikayet etmek bir çoğumuzun yaşantısının bir parçasıdır. Çünkü şikayet etmek hatalarımıza örttüğümüz en kolay örtüdür. Doğduğumuz andan itibaren planladığımız ve planlamadığımız bir çok olayın içinde buluyoruz kendimizi. Cevabı çok basit gibi görünsede bence çok karmaşık olan bir iç güdümüz var. Yaşamımız boyunca mutluluğu kovalıyoruz. Oysa biliyoruz ki hayat dediğimiz şey mutluluklarımız kadar mutsuzluklarımızın bize yaşattığı duyguların toplamı. Hatalarımızın getirdiği mutsuzluklar aslında bizim en büyük kazancımız oluyor. Mutluluklarımız bize yaşattığı heyecanla birlikte anıların tozlu sayfalarına hapsolurken, hatalarımızla birlikte gelen mutsuzluklarımız her seferinde bizi biraz daha olgunlaştırıyor. Bu sebeple bir çok insan hatalarının söylenmesinden rahatsız olsa da ben hatalarımla daha çok büyüdüğümü hissederim. Hatalarımdan çıkardığım derslerden geri kalanlardır benim kim olduğum. Çevremde beni tanımlayan tüm özelliklerim mutluluklarımın değil mutsuzluklarımın getirisidir. Beni tanımlayan her bir özelliğim hatalarımın süzgecinden geçip arınmış doğrularımdır. Bu güne kadar bana hatalarımdan ders almamı sağlayan herkes benim hayatıma ortaktır yani. Benim kendime göremediğim eksiklerimi görüp beni şekillendiren herkes benim bugün olduğum adamın ortağıdır aslında.
Geçmişimde yaşadıklarım ise gelecek için kurduğum hayallerin rehberidir. Onlar olmasa geleceğime ait kuracak hayallerin ilham kaynağına nasıl ulaşabilirim? Bazıları hayallerin peşinden koşanlara “HAYALPEREST” gözüyle bakarlar. Ama hayallerimiz olmasa ruhumuzu neyle besleyeceğiz? Ruhumuzun açlığını nasıl gidereceğiz? Aç bir ruh tok bir bedene nasıl bir gelecek hazırlayabilir ki? O sebeple bugün kim olduğunuzdan daha çok yarın kim olacağınıza hükmeder hatalarınız. Biz, benliğimizi oluşturanların üzerine basarak yarınlarımızı hazırlarız. Yarınlarımızı da borçluyuzdur hatalarımıza. Yine bu sebeple herkesin aksine daha çok severim ders alınmış hatalarımı.