Zaman kavramı sabit mi değişken mi sorusu cevap bulalı çok oldu aslında. Her ne kadar bazı aklı evvel kişiler bu cevabı kabul etmeseler de, zaman içinden geçilen bir şey değildir aslında. Bir tünel misali girip çıktığımız bir maddeye indirgenemeyecek kadar izafi bir yanı vardır zamanın. Bilim ışığında olaya baktığımızda kütlesel çekimler, matematiksel formüller girer devreye. Hesaplanabilir kılmaya çalışırız zamanı. Yaşantımızın devamlılığı için zamanı ölçmenin gerekli olduğuna inanırız. Ben pek öyle olduğunu zannetmiyorum. Zaman yaşanabilirliği devamlı kılmaktan çok ölçüldüğünde yaşanmak isteneni elimizden çalan bir kavram değil mi? Bu günümüzü ve yakın yada uzak yarınlarımızı kendi koyduğumuz ölçü birimine göre planlayıp, geleceğimizi bilinir bir kalıba sokuyoruz. Oysa ki özgür bir yaşam spontane gelişen ve her andan keyif almayı başarabilenler için vardır. Ama sizi zamanınızı ölçerek kendine köle eden sistem, elbette ki ölçü birimini de kendine göre belirliyor. Antik çağlara kadar uzandıkça, bugün kullanılan yada kullanılmayan yüzlerce farklı takvim bulursunuz. Bu pencereden bakınca insanlarda zamanı bilme arzusu olduğu kaçınılmaz. İşte insanın bilmeye olan açlığını bile kendi çıkarlarına göre ayarlayıp kullanabilecek canavarların kölesi olmamak için kendi zamanınızı kendiniz ölçmeniz gerek. İnsan doğar, büyür ve ölür. Her canlı gibi kendine biçilen süreyi kullanır ve gider. İşte burada en önemli hadise bu iki nokta arasında yürüdüğünüz yolu kimin belirleyeceğini doğru seçmek. Hayatınızın size ait olduğunuzu hissedebilmeniz yukarıda bahsettiğim özgür yaşama nasıl tutunduğunuza bağlı. Özgür olmakla, kendinizi özgür zannetmekte ince bir çizgi maalesef. Bu çizginin hangi tarafında olduğunuzu anlamak için önce sorgulamanız gerek. Sorgulamak, insana bahşedilen aklı kendi iç matematiğinde hesaba sokmaktan geçer. Eğer bir başkasının eline verdiğiniz hesap makinesiyle yapıyorsanız bunu, sadece özgür olduğunuz yalanına inanarak harcarsınız ömrünüzü. Bazıları içinse bu bir tercihtir. Matematik ilminden uzak bir akla sahip olan bünye kendi hesabını yapamadığı için, özgürlüklerini başkalarına ipotek etmek zorundadır. Kendi akıllarının yetmediği yerde gönüllü köleliği yaşamak olarak görür ve bahçeye bağlanmış bir köpekten farksız olarak, sahiplerinin karınlarını doyurduğu müddetçe cesur ve atılgandırlar. Atıl kurt emriyle beraber her şeye atlayabilirler. Bu emir kadar katidir ki, karınlarını doyurabilmek için sahiplerine olan muhtaçlıkları, açılıktan ötesini hesap etmeye izin vermez. Bu insan görünümlü şahıslar sahipleri için kıt akıllarıyla her yere herkese saldırabilir. Aklı başında insan ise hesabını, tasmayla bağlı olan köpekle değil o tasmayı bağlayan sahipleriyle yapar. Siz hesaplaşmaya gitmek için ayağınızın ucuyla köpeğe hoşt dediğinizde de köpek kendisini başarılı görür. Böylece bir sonraki öğünde karnına girecek kemiği hak ettiğini düşünür. Ama zaman dediğimiz olguyu hangi sıfatta görürseniz görün, onun kendi işleyişi vardır. O kendi emrolunduğu şeyle ilerler ve hiç bir fani bu sisteme direnemez. Bugün sizi bahçeye bağlayıp, önünüze bir kap yemek koyanlar içeride sıcacık evlerinde en kallavi yemekleri yemeğe devem ederler. Sırf siz hırsız girmesin diye havlayın diye önünüze kendi yediklerinden artanları koymaya devam ederler. Ama herkesin, herseyini bir zamanı vardır. O zaman dolduğunda kimse kalmayacak ortada. Sadece şunu bilin, köpeklerin ömrü insanların ömründen kısadır. Köpek olmayı seçip bir kap yemek için havladığınız sürece zamanınız çabuk tükenecek.