Kâlû Belâ’dan beri Müslümanım,
Diyanet İşleri Başkanlığımız, 2021 yılı Mevlid-i Nebi Haftası’nın ana temasını “Peygamber ve Vefa Toplumu” olarak tesbit etti.
Hazreti Muhammed Mustafa (SAV), “Abdülmuttalib’in yetimi” diye biliniyordu. Babasını hiç görmemiş, annesini ise küçük yaşta kaybetmiş bir çocuk, Abdullah oğlu Muhammed.
Genç yaşta çobanlık yaparak tefekkür etme imkânı buldu. Ticaret kervanlarıyla yolculuklar yaparken farklı tecrübeler edindi. Zengin ve asil bir kadın olan Hazreti Hatice, O’nun ahlakına, dürüstlüğüne, vefasına âşık oldu ve evlendi. Sadece Hatice değil, Mekke halkı içerisinde, O’nu tanıyıp sevmeyen yoktu. O’na Muhammedü’l Emin denmesi boşuna değildi.
Mekke müşriklerinin hepsi seviyor ve değer veriyordu kendisine. Hz. Hatice ile evliliğini kıskananlar dışında, Peygamberlik görevine başlayıncaya kadar, kendisine düşman olan, kendisini sevmeyen yoktu.
Sonra ne olduysa, düşman oldular, aynı kişiye.
Abdullah oğlu Muhammed, Hazreti Muhammed Mustafa olduktan sonra, hangi huyu değişmişti ki, O’nu sevenler, O’na saygı duyanlar, O’na düşman olmaya başladılar?
Kırk yaşına kadar “emin” sıfatı ile tanıdıkları kişiye, vahiy dokunduktan sonra neden “mecnun, yalancı” demeye başladılar?
O vahiy kendisine gelmeden önce nasıl bir insan ise, vahiy dokunduktan sonra da iyi bir insan olarak hayatına devam etti.
Peki Mekke müşriklerini kızdıran şey neydi o zaman?
Peygamberimiz iyi olmaya devam ederken, vahiyden sonra kırk yıldır yapmadığı bir şeyi yapmaya başladı.
İyi olmak yetmez, iyiliği yaymak zorundaydı. Kötü olmamak yetmez, kötülükleri engellemek için çalışmak ve milleti uyandırmak zorundaydı.
Müşrikler, “suya sabuna dokunmayan” iyi insanlardan şikayetçi değildi. Suya sabuna dokunmaya başlayanların, müşrik zihniyetinin pisliklerini temizlemeye başlayacağını biliyorlardı.
Peygamberimiz “Kalk ve Uyar!” emrini alınca “suya sabuna dokunması” gerektiğini anladı. Emir öyleydi. Suya sabuna dokunulacak, pislikler temizlenecekti.
İlk inen sureler arasında olan Müzzemmil ve Müddessir surelerinin ana mesajı budur. Yükü yükleneceksin ve güzellikleri yaymak için çalışacaksın ve yürüyeceksin. Engeller karşısında Allah’a sığınacaksın. Allah seni yalnız bırakmaz. “Millet ne der” diye değil, “Allah ne der?” diye Allah’tan korkacaksın.
O yüzden hayatına vahiy dokunan Müslüman boş duramaz.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman “Neme lazımcı!” olamaz.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, suya sabuna dokunmak zorundadır.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, “Dünyanın çivisi çıkmış” dememeli, O çiviyi yerine çakmakla görevli olduğunu bilmelidir.
Peygamber Efendimizi ayağa kaldıran vahyin sesiydi. Vahiy ile muhatap olunca, hakikatin sesini duymaya başlayınca, yerinde duramadı, duramazdı. Vahyin sesini duymaya başlayanlar, yerlerinde duramazlar.
Eğer siz de Hazreti Muhammed (Sav)’e inen Kur’an’ın sesini duymuşsanız, iyiliği yaymak ve kötülüğü engellemek için yerinizden kalkıp uyarı görevini yapmak zorunda olduğunuzu hissedersiniz.
Cenab-ı Allah bizler ruhlar aleminde iken “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorunca ruhlar “Kalu Bela şehidna” “Evet Sen bizim Rabbimizsin, şahidiz” dedik. (A’raf 7/172)
Yani biz “Kalu Bela’dan beri Müslümanız. “
Rabbim bu sözümüze uygun bir şekilde ahde vefalı yaşamayı nasip etsin.
Cuma’nın rahmeti ve bereketi hepinizin üzerine olsun.