Sağlıktan büyük zenginlik yoktu derler. Sporcuların ve taraftarın performansını etkileyen en önemli faktörlerden biri sağlıkmış. Koronavirüs, futbola olan özlemi, yaşadığımız gezegende spora nasıl aşık olduğumuzu bizlere göstermiş oldu. Futbola olan özlem evet futbol hayata tutunmanın bir dalıymış. Futbol izlemek için gün sayanlar, futbolcu olma hayaliyle yanıp tutuşanlar, olamadım diye hayıflananlar. Süper Ligi, Bundesliga'yı, Premier League, Galatasaray ve Fenerbahçe derbilerinin olduğu günleri, 90 dakikalık maçı 180 dakika, bir gün, bir hafta tartışmayı özledik. 1878'den önce mendil sallanarak yönetilen futbolu 1878 yılından sonra futbol hakemlerinin ilk kez düdük kullanmaya başlandığı, topun iki direk arasından geçtikçe ne kadar yüksekten geçerse geçsin gol sayıldığı 1882 yılına kadar kale üst direği yok olan futbolu özledik. Herkes sevmek zorunda değil tabi ki futbolu, ama ortada bir gerçek var. Futbol güzel bir oyun ve birde o stada gidebilme imkanınız varsa, atmosfer farklı, sevgi ve heyecan renklere olan tutkular, sloganlar, marşlar.
Futbolun evrensel ve birleştirici gücü olduğuna inanan insandır. Tribünlerde, kahvehanelerde, ișyerlerinde sevmediğin bir insanla dahi aynı sevinci paylaşabildiğin futbol. Stada gittiğinde hiç tanımadığın bir insanla kendini sarılmış, havalara zıplarken bulabildiğin futbol. Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Ateistiyle, dindarıyla aynı marşı söylerken bulabilirsin kendini ve bunları yaparken, sadece takımını düşünürsün. Kimin ne olduğunu değil. Dünya üzerinde en çok oynanan ve en çok takipçisinin olduğu spor dalı kuşkusuz futbol. Ne zaman, kim tarafından bulunduğu konusunda inanılmaz rivayetler olsa da birçok ülke futbolu önce kendisinin bulduğunu ve dünyaya onlardan yayıldığını iddia eder. Sepp Blatter bir röportajında futbolu kim buldu sorusuna tokat gibi bir cevap verir "yazılı kayıtlar incelendiğinde futbolun ilk kez M.Ö. 4000’li yıllarda Çinliler tarafından oynandığı da açıkça ifade ediliyor. Elbette, o gün oynanan futbol bugünkünden çok farklı bir biçimdeydi. Bugünkü haline ise tabii ki İngilizler getiriyor." Sözlerine şöyle devam eder: “İngilizlere futbolu kurumsallaştırdıkları için teşekkür etmeliyiz. Ancak Çin’de bu oyunun binlerce yıl önce oynandığına dair kanıtları da reddedemeyiz" der. Türkiye’de ilk zamanlarda futbol mahalle aralarında, boş arsalarda oynanmaktaydı. Şimdiki gibi her yer beton yığını değildi. Araba çarpacak, başına bir şey gelecek korkusu olmadan insanlar buralarda oynamaktaydılar. Modernleşmeyle beraber futbol bir endüstri halini aldı. Dünyada yapılan harcamalara bakıldığında futbol ilk üçün içine rahatlıkla giriyor. Savunma sanayi, tıp ve futbol.
Uruguay ve Brezilya arasında Maracana Stadyumunda oynanan 1950 dünya kupası finali, 199 bin 854 seyirci ile tüm zamanların tribün rekoruna sahip olmaya devam ediyor. Böyle olunca futbol, insanların ilgisini çekmeye başladı. Bu büyük pastadan menfâatlenmek isteyen, milyonlarca insan ortaya çıktı. Sektör insanların iştahını kabarttı. Seyirci faktörü, nam, şöhret, para insanlara çok cazip gelmeye başladı. Pele, üç kez Dünya Kupası kazandı. Pele’nin tek rekoru bu değildi. Aynı zamanda birçok gol rekorunun da sahibi oldu. Bir maçta tam 8 gol, 6 maçta 5 gol tam 92 kez de hat-trick yaptı. İnsanlar futbolcu olma hayâliyle yaşamaya başladılar. Bir gün bir Pele bir Laudrup gibi futbolcu olmayı kim istemez. Danimarka'lı futbolcu Michael Laudrup' hatırladınız mı? Laudrup Barcelona'nın Real Madrid'i 5-0 yendiği maçta Barcelona forması giyiyordu. Real Madrid’in Barcelona’yı 5-0 yendiği maçta ise Real Madrid forması ile sahadaydı.
Gücün ve mutluluğun temeli sağlıktır. Evde kalın, sabredin.