Geçen “Lezzete lezzet katan hikayeleridir. (1)” başlıklı yazımda gastronominin ve kültürel mirasların önemini, dünyada ve ülkemizdeki konumunu örnekleri ile anlatmıştım. Bugün ki yazımda ise geçen yazımın devamı olarak kentimizin kültürel miraslarını ve potansiyellerini irdelemeye çalışacağım. Bu yazımı bir önceki yazımla birlikte okumanızı öneririm.
Antik dönemden bugüne birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kozmopolitik etnik yapısıyla da bir çok kültürle de özdeşleşmiş coğrafyamızda tarih boyunca sayısız hikayeleriyle kültürel miras zengini olmuş olan kentimiz, dünya ülkeleri kültür turizmi ve ticareti için birbirleriyle yarışırken bizde ise tam aksine ne yazık ki kültürel miraslarımızı bugünlere ve yeni nesillere taşıyamamış, başka kültürlerin etkisinde kalarak öz kültüründen uzaklaşarak tamamen unutulma tehlikesini yaşama aşamasına gelmiştir. Oysa ki kent kimliğinin oluşmasında büyük katkı sağlayan kültürel miraslar bir kentin tanıtımı ve ekonomisi açısından en önemli hazinesidir.
Günümüzde tamamen unutulmuş en önemli kültürel miraslarımızdan olan üzüm helvasını daha önce defalarca kaleme almama rağmen konumuza çok güzel bir örnek oluşturması nedeniyle yılmadan bir kez daha kaleme alacağım. Osmanlı döneminde Kuşadası’nda yoğun bir üzüm üretimi bulunmaktaydı ve her yer üzüm bağı idi. Buna bağlı olarak ta üzümden üretilen Kuru Üzüm, Şerbet, Pekmez, Pestil ve o dönemin en kaliteli şarapları Kuşadası’nda üretilmekteydi ama hepsinden önemlisi o dönemin ülke ihracatının büyük bölümünü tek başına karşılayan eşsiz lezzeti ve görünümüyle tüm dünya tarafından bilinerek aranılan bir zamanların çok özel bir ürünü olan üzüm helvası vardı. Çok sayıda imalathane ve bu imalathanelere hizmet eden ambalaj üreticileri, gemiler ile lojistik destek sağlayan ulaşım sektörü ile tüm ülkenin yanı sıra Kuşadası ve kentimize döneminin dünya markası olarak ekonomik açıdan yıllar boyu büyük katkı sağlamıştı. Osmanlı döneminden cumhuriyet dönemine geçiş sürecinde her nedense adeta sabote edilircesine üzüm bağlarında salgın bir hastalık başlamış üzüm bağları hızla kurumaya başlamıştı. Ve bunu fırsat bilen dünya sermayesinin emperyalist baskısı hortlayarak bir takım yaptırımlar ile cazip hale getirdiği tütün üretimine karşılık tüm üzüm bağları bozulmuş yerlerine tütün ekilmişti, belli bir süre sonra da tütün üretimi de son bulmuştu. Böylelikle dünyaca ünlü üzüm helvası ile birlikte Kuşadası’nda üzümden üretilen ürünlerin tamamı yok olmuştur. Aradan geçen uzun yıllar sonra ve nesiller değiştikçe üzüm helvası tamamen unutulmuş, bugün o ürünü gören ya da tadan hiç kimse kalmamıştır. Üzüm helvası ile ilgili bir şekilde bilgi sahibi olmuş olan birçok resmi ya da gayri resmi çevreler tarafından araştırmalar yapılmasına rağmen maalesef reçetesini oluşturabilecek ve tekrar canlandırılabilecek bilgi ya da belgeye sahip olamayıp önemli bir kültürel mirasımızı yok olmaktan kurtaramamıştır. Üzüm helvasının akıbeti bizlere çok iyi bir ders olmalı ve kültürümüze bağlı kalarak kent kimliğimize kavuşabilme adına halen sahip olduğumuz tüm değerlerimize daha fazla sahip çıkmalıyız.
Kentimizde bugün gelenek ve hikayeleri ile kültürel mirasımız olan hala çok sayıda lezzetlerimiz bulunmaktadır. Hikayesi olarak örnek verebileceğimiz halk arasında lok lok pilavı olarak ta bilinen adak yemeği olma hikayesiyle Bolama yemeğimizdir. Bir kişi dilek dilediğinde dileklerinin gerçekleşmesi ya da gerçekleşen bir dilek sonrası şükür amaçlı olarak bir kazan dolusu bir bolama hazırlayarak kazanı evinin kapısının önüne koyar ve tüm mahalle halkını çocuklar ile birlikte bolama yemeleri için çağırır. Bunu çağrıyı duyan mahalleli ve çocuklarla evlerinden getirdikleri tahta kaşıklar ile aynı kazandan hep birlikte bolama yenir. Böylelikle gerçekleşen dileğin herkesle paylaşılması sağlanır ya da niyet edilen dileğin gerçekleşeceğini inanılır. O dönemde evlenecek her kızın düğün çeyizinde mutlaka bolama pişirme malzemeleri de konulurdu. Bugün bolama yemeği halen biliniyor olsa da bu kültür tamamen yok olmuştur. Gelenek ve kültür olarak bir başka örnekte tıpkı yuvarlama yemeği gibi düğün yemeği olarak bilinen olan Aydın keşkeğidir. Keşkek yemeği ülkemizin her bölgesinde kendine has yapımı ile bölgelere göre kendine göre özellikleri barındırır ancak en özel olanı ise yapımının zorluğu ve tekniğiyle sadece düğünlerde yapılabilen Aydın keşkeğinin özelliği pişiriminin geceden başlayıp, durmadan karıştırılarak ertesi güne kadar sürmesidir. Genellikle köy düğünlerimizde yapılan keşkeğimizin yapım süreci kazanın direk toprağa konulduktan sonra kazanın etrafına konulan odunların ateşlenmesi ile başlar. Sonrasında bütün buğdaylar suyla birlikte kazana konularak kaynatılmaya başlanır ve içine bütün olarak kuzu konulur belli bir pişirme süresinden sonra kuzunun kemikleri kazandan ayıklanır. Sonra tüm köylüler düğün evine nöbetleşe gelerek keşkeği sabaha kadar ahşap kalın sopalarla hiç aralıksız dövmeye başlar. Sabaha kadar süren bu süreçte keşkek sakız kıvamına alana kadar dövülmeye devam edilir. En son bakır tabaklara konulan keşkeğin üzerine kırmızıbiber ile eritilen tereyağı dökülerek düğüne gelen misafirlere ikram edilir. Eşsiz bir lezzete sahip olmasının yanı sıra çok zahmetli bir tekniğe sahip olması ve fast food akımının etkisi ile kültürümüzden uzaklaşılmış olma gerçeğinden dolayı günümüzde yapımı hızla azalmaktadır.
Daha kaleme alamadığım bunlara benzer nice eşsiz hikayeler ile kültür geleneklerimizi marka bir kent olabilme adına sahip çıkarılarak yaşatabilmeli ve kent kimliğimizin her mecrada etkili bir tanıtımı yapılarak markalaşması sağlanmalıdır. Modernizasyon edilerek üretimlerin artırılması ve ayrıca doğru pazarlanma ile kentimize ekonomik olarak ciddi bir katkı sağlayacağı da aşikardır. Kişisel çabaları ile bunun güzel bir örneğini Aydın Bazlamasıyla bizlere sunmuş olan Harbi Lezzet markasının yaratıcısı sayın Cengiz Çelik beye de ayrıca buradan selam olsun.
Son olarak Aydın’ımızın gelenekleri ya da hikayelerine sahip olan tüm lezzetlerimizi bir tek yerde toplayarak arşivlenmesi ve hatta bir kitaba dönüştürülesi bizden sonra gelecek olan nesillere aktarabilmek ve unutulmamasını sağlamak açısından hepimizin asli bir görevidir. Bildiğiniz ya da duyduğunuz kültürel miras olma niteliğini taşıyan lezzetlerimizi onbulonur@hotmail adresinden benimle paylaşmanız beni son derece mutlu edecek ve kentimizin istikbaline hep birlikte katkı verme imkanı sağlayacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla…