Adnan Menderes Üniversite İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal Ramazan Haykıran, Ses Gazetesine verdiği bilgide Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük katkıları bulunan erenlerden biri olan Dedebağ hakkında şu ifadeleri kullandı:

"Karıncalı Dağı’nın eteklerinde bulunan Karacasu, tarihte önemli bir yerleşim olduğu gibi Aydın ve çevresini fetheden Aydınoğlu Türkmenlerinin de ilk yerleşimi olma özelliğine sahiptir. Şehre ve beyliğe adını veren Aydın Bey Karacasu sınırları içinde medfundur. Bu özelliği ile ön plana çıkan Karacasu’da ne zaman Anadolu’ya geldiği kesin olarak bilinemeyen Horasan erenleri bulunmaktadır. Her ne kadar haklarında oldukça sınırlı bilgiye sahip olsak da Karacasu’nun ilk sakinlerinden ve şehirde önemli manevi nüfuza sahip olan Yaren Baba, Kemal Dede, Horasanlı Dede Karacasu’nun önemli değerleri arasındadır. Bu Horasan erenleri içinde en müstesna yere sahip olan ve nerdeyse Karacasu ile beraber anılır hale gelen Dedebağı Dedesi’dir. Karacasu’ya ne zaman geldiği kesin olarak bilinemese de XII. yüzyılda Selçuklu akınları ile birlikte geldiği tahmin edilen Dedebağ Dede şehirde güçlü bir manevi etki bırakmıştı. Hüseyin Kuruüzüm’ün naklettiğine göre Karacasu’da Dedebağ Dedesi hakkında şöyle bir inanış yüzyıllar boyunca dilden dile aktarılmaktadır:



Kim bu ormandan bir dal keserse onun kolu kırışılırmış. Kim bu ormandan bir dal götürürse o gece Dedebağı Dedesi odunu götürenin rüyasına girermiş. Onu yatağından kaldırıp o dalı ormana bıraktırırmış. Büyüğünden küçüğüne herkes bu söylenceye inanırmış. Dedebağı’nın bol yıldızlı gecelerinde nineler, dedeler torunlarına hep Dedebağı Dedesi’nin ormanı nasıl koruduğunu anlatırlarmış. Büyükler, küçükler ormandan bir dal dahi koparmazlar; bu yemyeşil ormanın içinde huzur içinde yaşarlarmış.

ANADOLU MANEVİ BİR KİMLİKLE KUŞATILDI

XII. yüzyılda bu civara geldiği tahmin edilen Dedebağ Dede yaktığı çerağ hiç sönmemiş ve kendisinin gelişini takip eden asırda bölgenin Aydınoğlları tarafından Türk hakimiyetine alınmasının ardından adına bir zaviye kurulmuş ve daha tarihlerden itibaren büyük bir ziyaret yerine dönüşmüştür. Dedebağ dedesi, Karacusu’ya ait Fatih devrine ait kayıtlarında bölgede bulunan diğer ulu zatlar ile birlikte; Ahi Ali Koyun Dede Emir Hasan-Sığırtımarı, Koca Dede, Dağ Bağıile kayıt altına alındığı görülmektedir. Karacasu halkı tarafından büyük itibar gören ve Anadolu’nun Türkleşmesinde katkısı bulunan Horasan erenlerinden Dedabağ Dedesi için Anadolu’nun en eski ve neredeyse en kalabalık hayrı düzenlenmektedir. Her sene yayla mevsimi geldiğinde Karacasu’nun Cuma mahallesinde bulunan Dedebağ Yaylası’nda keşkek hayrı yapılmaktadır. 740 yıldır düzenlenen bu hayır Anadolu’nun en eski hayrı olma özelliğine sahip olduğu söylenilmektedir.

Dedebağ veya Dedebağı adı sadece Karacasu’da değil Anadolu muhtelif yerlerinde bir ziyaret yeri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da her ne kadar hakkında bir bilgiye ulaşılamasa da Anadolu’nun genelini kuşatan bir manevi kimlik varlığını akla getirmektedir. Hakkında somut bir bilgiye ulaşılamaması da Anadolu’nun fethinden önce manevi fethin öncüleri olan Horasan Erenlerinden biri olduğu düşüncesini de güçlendirmektedir."

HORASAN KONUSUNA DEĞİNDİ

Haykıran Horasan Erenleri konusunda şu bilgiler verdi:

"Orta Asya’dan Anadolu’ya gelerek burayı yurt edinen Türk boyları Anadolu’da sosyal kurumlar oluşturarak kök salma imkânı bulmuşlardı. Anadolu’nun sosyal ve kültürel tarihinde derin izler bırakan bu kurumlar; Bacıyân- Rum, Abdâlan-ı Rum, Gazâyân-ı Rum ve Ahîyan-i Rum idi. Bu dört teşkilat, Anadolu’nun sonrasında da Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük rol oynadıkları gibi yeni oluşan içtimaî, iktisadî, dinî ve siyasî hayatından da önemli unsurlarını oluşturmaktaydı. Bu teşkilatlar sayesinde Anadolu’da oldukça canlı bir sosyal ve kültürel hayat oluştuğu görülmektedir.

Selçuklu varlığı ile birlikte Anadolu’da bambaşka bir hayatın yaşanmaya başladığı tartışma götürmez bir gerçektir. Tarih boyunca oldukça geniş bir coğrafyaya yayılan kadim inanç ve uygarlıkların neredeyse hepsi ile bağlantı kurabilen bu uygarlıkların birikimi ile kendi kültürlerini zenginleştirerek kendi kültürlerinin izlerini geniş bir coğrafyaya bırakan Türklerin tarih içinde kendine yurt edindiği kayda değer toprakların başında Anadolu yani bugünkü Türkiye gelmektedir. Kati olarak XI. yüzyıl sonunda Selçuklu akınları ile Türk yurdu haline gelen Anadolu’da bu fetih sürecini kolaylaştırıcı bir unsur olarak da beliren çok daha erken tarihlere uzanan bir Türk etkisi ve varlığı olduğu açıkça görülmektedir. Türklere aşina olan ve ziyadesi ile Türk izi ile dolu olan bu coğrafya XI. yüzyıldan sonra kesin olarak Türk yurdu haline gelmişti. Öyle ki, Selçuklu fethini takip eden asrın ortalarından itibaren tüm Batı ve Doğu dünyasında “Türkiye” manasına gelen isimler ile anılmaya başlamıştı. Bu coğrafyanın bir Türk yurdu olduğu tüm dünyaca kabullenilmişti. Türklerin Anadolu’da varlığı sadece askeri ve siyasi başarıların bir neticesi değildi. Selçuklular eliyle Türkler burada belki Orta Asya’dakinden çok daha rafine ve özgün bir Türk kültür dünyası oluşturmuşlar. Türkistan’da oluşan kültür ve ruhu Anadolu’ya da taşımışlardı. Böylece Anadolu, coğrafya kitaplarında geçen Türkiye adını fazlasıyla hak etmişti. Burada sadece siyasi boyutta değil dili ile edebiyatı ile mimarisi ve kültür hayatı ile canlı özgün ve zengin bir Türk kültür coğrafyası oluşmuştu. Anatolia yani Anadolu tanımı bugün anladığımız coğrafyanın tamamını ifade edilmez iken Türkiye tanımı bütün coğrafyayı tanımlayan bir kavram olmuştu. Böylece coğrafyayı tek bir kültür yurdu haline getiren de Türkler olmuştu.

Türkiye’de, Horasan ve Horasanlı birçok yer, şahıs ve isimleri göze çarpıyor. X. Yüzyılın önemli coğrafya eserleri arasında yer alan “Hudûddü’l-Âlem’de Horasan için şunlar kaydedilmiştir; Gürgan, Guz ve Ceyhun Nehri ile sınırlıdır. Zengin ve büyük ülkedir. At yetiştirilir. Halkı savaşçı insanlardır. Horasan miri Buhara’da oturur. Nişapur, Sebzevar kentleri vardır. Dağlık ve çöl kısımları bulunmaktadır. XIII. yüzyıl başlarında Moğolların, Harezmlilere karşı harekete geçmesi ile Horasan yolu ile Hindistan’a ve batıya, Anadolu’ya Türk göçleri oldu. Horasanî kimlikli birçok din adamı, eren, asker vs. Selçuklu ve Moğol dönemlerinde, kendilerine yeni bir vatan aramak zorunda kaldılar. Bu vatanlardan biri de Aydınoğulları’nın Güzelhisar’ı bugünkü Aydın olmuştu."

Muhabir: ÖZGÜR DEDEOLUK