İnsanın bu dünyada en büyük düşmanı kendi nefsidir. Yüce Allah (c.c.), insanı bu dünyada en şerefli ve en değerli varlık olarak yaratmış, insanı yeryüzünde kendi halifesi yapmış, bütün nimetlerini insanın önüne sermiş ve onu bu kainatın efendisi yapmıştır. İnsana en önemlisi akıl, fikir, mantık, düşünme gibi çok özellikli üstünlükler de vermiştir. Bütün bu nimetlerin karşılığı olarak da kendisinin tanınmasını, kendine iman edilmesini ve bu imanlarını da güzel amellerle korumamızı, bu dünyada mutlu bir ömür sürüp ahireti burada kazanıp cennete cemale ulaşmamızı da bizlere emir ve tavsiye etmiştir. Aynı zaman da nefs Allah’ın düşmanıdır. Allahü teâlâ kendisine bir düşman yaratmış, onu da insanların içine koymuştur. Nefsin amacı insanı kâfir yapmaktır. Şeytan inatçı değildir; ama nefs çok inatçıdır. Son hedefi insanı kâfir yapmaktır. Bunun için de, hedefine ulaşana kadar uğraşır. Çok dikkat etmek gerekir.
Tasavvuf, insanın nefsini insana düşman görür. Buna göre insan kendi kendinin düşmanıdır. Durum böyle olunca yaratılış amacına yönelmesi gereken insan, o amacı unutup kendisi ile uğraşmak zorunda kalır.
Nefs, insanın bizzat kendisi, kendi ruhudur. “Nefs, bir şeyin kendisi denilen zat ve hakikattir.” Ve bu gerçek her varlıkta böyledir. Kur’an da, “Ben seni nefsim için seçtim” diye yaratanın ifadesinin bulunması yaratıcının da kendine mahsus bir nefsinin olduğunu göstergesidir. Nefs, insanın kendisi, canı, aslı, cevheridir. Gerçekten de nefs, “İnsanın şahsiyetini meydana getiren (zatı) özüdür. Ve İslam gibi büyük ve haklı davayı yüklenecek güçte yaratılmıştır. Mükerremdir, masum ve muhteremdir.” “Nefsiniz için hayır yapın”, “Nefsinizi takvaya yüceltmek için infak edin” buyuran emri ilahiden gaflet etmeyin. (64/16)
“Nefse ve onu düzgün biçimde şekillendirene, Sonrada ona iyilik ve kötülük kabiliyeti ilham edene andolsun ki, Muhakkak (isyan ve günah kirlerinden) (temizlenen nefs kurtulmuştur. Onu (İsyan ve günahla) kötülüğe gömen ise mahvolmuştur.” (91/7.8.9.10)
Bundan dolayı, fıtratına ihanet etmediği müddetçe her insanın nefsi, en güzel yaratılmıştır. Ve onun için en baş ibadet olan fikri yanından eksik etmeyen zikr, nefsle yapılandır. Ve her nefs kazancına bağlıdır. Düşünürsek görürüz ki; bir kimse, diğer bir kimseyi haksız yere öldürürse, büyük bir günah işlemiş olur. Dünya ve ahiret cezası çok ağırdır. Fakat bir kimse, bizzat kendi nefsini öldürürse intihar etmiş olur ki; onun cezası ebediyette daha da ağırlaşır. “Kendinizi tehlikeye atmayın.” (2/195) “…Nefsinizi öldürmeyin.” (6/151)
Nefsin korunması İslam da asli vazifeler arasında zikredilir. “Din, nefs, akıl, ırz, mal” gibi temel haklar insanın vazgeçemeyeceği vazifelerindendir. Hatta nefsi korumak, dini korumaktan hemen sonra ikinci sırada yerini alır. Durum böyleyken, “Nefsi öldürmekten” bahsetmek hele-hele Peygambere izafeten, “Ölmeden önce ölünüz”, “Küçük cihattan büyük cihada geldik, o da nefsle cihattır” demek, apaçık Peygambere iftiradır. Büyük cihat, Kur’an-ı kerime göre kâfirlere karşı yapılan Kur’an-i mücahededir. Allah’ın büyük dediği cihadı küçük göstermek ve bunu Peygamberin ağzından yapmak ne büyük bir gaflettir. Nefsin korunması hususunda yine Kur’an-ı kerimde Yüce Mevla şöyle buyurur: “Ey inananlar! Kendi nefsinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve (Yanıcı) taşlar olan (cehennem) ateşinden koruyun! Onun başında bulunanlar, emrettiği hiçbir şeyde Allah’a karşı gelmeyen, ama (Daima) kendilerinden isteneni yapan karalı, azimli melekler (Zebaniler) dir.” (66/6) “Kim bir kötülük yapar yahut (Günah işleyerek) Nefsine hainlik eder, sonrada Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici ve çok bağışlayıcı olarak bulacaktır.” (4/110)