Milliyetçiler Günü nedir?
Önemi nedir?
3 Mayıs Milliyetçiler Günü neden kutlanır?
Özet geçersek…
Nihal Atsız, Orhun Dergisi’nde …
İlki 1 Mart 1944'te …
İkincisi 1 Nisan 1944'te olmak üzere iki açık mektup kaleme alır.
Mektubun içeriği…
Zamanın devlet yönetimini ikazdır.
Mektubunda şu uyarılara yer verir:
Devlet yönetimindeki önemli bozukluklar…
Ve devletin her kademesine yerleştirilen hain kadrolar…
İki mektup, bu temel üzerine inşa edilir.
İkinci mektuptaki şu ifadeler kayda değerdir:
“Hiçbir millet kendi millî yapısına düşman saydığı fikirleri kendi ülkesinde yaşatmaz. Hürriyetin ve demokrasinin ana yurdu olan İngiltere’de bile, savaş başlar başlamaz faşist fırkası lağvedilip azaları hapse atıldı. Bütün dünyada, yurt düşmanlarına müsamaha gösteren hatta onlara mevki ve salâhiyet veren tek devlet Türkiye’dir. Bu müsamaha devletin kuvvetinden kendine güvencinden de doğabilir. Fakat Türkiye’nin en kuvvetli olduğu çağda, büyük ve şanlı Fatih’in yaptığı müsamahanın sonradan başımıza ne belâlar getirdiği düşünülürse yurt ve millet düşmanlarına müsamaha göstermekteki büyük tehlike derhâl anlaşılır. En sağlam gövdeleri yere vuran şey de küçücük birkaç mikrobun o gövdede köprü başı kurmasıdır. Derhâl temizlenmezlerse zamanla çoğalıp uzviyetin can alacak bir noktasını tahrip ederler. Sonrası yıkım ve ölümdür.” (https://huseyinnihalatsiz.com/makale/basvekil-saracoglu-sukruye-ikinci-acik-mektup/)
Dergide yayınlanan mektup…
Hem hükümet üzerinde…
Hem de toplum üzerinde çok büyük tesir meydana getirir.
Yazıda adı geçenlerden Sabahattin Ali, o zamanki yönetimin de yönlendirmesiyle Nihal Atsız’ı mahkemeye verir.
26 Nisan 1944'te Ankara'da ilk dava görülür.
Dava, gençler arasında büyük bir heyecana…
Daha sonra dalgalanmalara sebep olur.
İkinci duruşma 3 Mayıs 1944’te yapılır.
Nihal Atsız ve milliyetçilik lehine gösteriler daha da büyür.
Bunun üzerine gençlik kesiminde geniş çaplı tutuklamalara girişilir.
Meşhur "Irkçılık-Turancılık Davası" başlar.
Türk milliyetçileri tabutluklara atılıp türlü işkencelere maruz kalırlar.
3 Mayıs 1945'te Tophane Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar ve diğer Türk Milliyetçileri Atsız'a destek vermek için bir toplantı tertip ederler.
Bu tarih Türkçüler Günü'nün kutlanmasının başlangıcı olur.
“3 Mayıs Türkçüler Günü" ismi altında kutlanan gün 1980’li yılların sonuna doğru "3 Mayıs Milliyetçiler Günü" olarak değiştirilir.
Bundan sonra her yıl 3 Mayıs’ta Milliyetçiler Günü olarak kutlamalar yapılır.
***
Bu ifadeler 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nün tarihi seyrini göstermek içindir.
Pekiyi fikrî açıdan meseleye bakarsak…
Türkçülük nedir?
Türkçülük, ulusçuluğa mı yoksa milliyetçiliğe mi daha yakındır?
Bu soruları uzatmak mümkündür.
Ama şurası bir hakikat ki, Türkçülüğün ırkçılığa mı yoksa milliyetçiliğe mi daha yakın durduğu sorusu kafaları karıştıran bir meseledir.
Konuyu akademik bir zemine kaydırmadan…
Doğrudan fikrimizi ifade edelim.
Nihal Atsız (Milletleri Ruhlandırmak), Dr. Rıza Nur (Kavgamız Türkçülük Kavgası), Ahmed Agayef/Ağaoğlu (İslam’da Dava-yı Milliyet), Hüseyin Namık Orkun (Türkçülüğün Tarihi), Haluk Çay (Kavgamız Türkçülük Kavgası) ve benzeri Türkçülük cereyanı ideologlarının fikirleri incelendiğinde şöyle bir hüküm kurmak yanlış olmaz diye düşünüyoruz [Bu konuyu Yeni Fikir dergisinde ayrıntılı olarak ele almıştık (Yıl:2010 sayı:4 sayfa.40-47)]:
“Türkçülük, ulusçuluğa mı yoksa milliyetçiliğe mi daha yakın?” sorusunun cevabı, ırkçılığa daha yakın olduğudur.
Türkçülük hareketinin temel değerleri “ırkî” kaynaklıdır.
Buna göre Türkçülük fikrinde ırkî taraf ağır basmakta…
Milliyetçiliğin ana unsurlarından “inanç" yönü ya es geçilmekte…
Veyahut da "olsa da olmasa da fark etmez" anlayışı hâkim görülmektedir.
Şu düşünce yapısı Türkçüler arasında genel olarak kabul görür:
İslâm dini tesadüfler sonucu Türkler arasında yayılmıştır.
Ya da Arapların bize zerk ettiği inanç sistemidir.
Dolayısıyla Turan ülküsünün ulusçuluğu esas aldığını söylemek, hatalı bir çıkarım değildir.
Çünkü ulusçuluktaki lâdiniliğin(dindışı) mukaddes "şey"leri etkisiz kabul edip…
Kavmiyetçiliği ana eksene yerleştirmesi…
Yukarıda ifade edilen ön kabulleri zorlamaktadır.
Dahası…
Türkçülüğün esasları şeklinde özetlenebilecek ilkeler yumağı, zamanımızdan evvelki bin yıllık tarihi yok saymaktadır.
Şu cümlelere bakınız:
"Türklerde görülen milliyet şuuru, Osmanlı döneminde, İmparatorluk ve İslam dininin tesiri altında küllenmiştir."
" İslamiyet yolunda Türk her şeyini unutmuştur. Lisanını, edebiyatını, iktisadiyatını ve hatta bazen mevcudiyet-i kavmiyesini bile."
Bu sebeplerden dolayı Türkiye’deki Türkçü, milliyetçi, mukaddesatçı kesim bir arayış içinde olmuştur.
Şu anda ana gövdeden -sebep ne olursa olsun- en az dört fırkanın ayrılması bir arayışın sonucudur.
Özetle…
Türkçülük cereyanı kendini gözden geçirmek zorundadır.
Ulusçuluk anlayışına mı yoksa milliyetçilik anlayışına mı sahip olduklarını "uygulamalarıyla" belli etmelidirler.
Milliyetçilik tasavvuruna, sözlerinin yanı sıra fiillerine de eklemek mecburiyetindedirler.
Hülasa, meselenin özü ve esasına üç açıdan bakılmamalı:
• Türk tarihinin on asrı bir tarafa bırakılarak ırkı taraf ön plana çıkarılmamalı...
• Anadoluculuk adına, Türk tarihini reddederek kırılgan tarih telâkkisiyle oryantalizmin ekmeğine yağ sürülmemeli…
• Bütün bir geçmişi silerek, Türk tarihini Fransız İhtilali’ne inhisar ederek yeni bir Türk Tarihi inşa edilmemelidir.
Buna karşılık, Müslüman-Türk tarihi, bütün bir geçmişin (buna ister beş bin yıllık ister on beş bin yıllık Türk tarihi denilsin) bileşkesi olduğu kabul edilip milletin ortak değerlerinin ulusçuluktan çok milliyetçilikte olduğu fikri hâkim kılınırsa…
Bu takdirde millilik ve yerlilikten bahsetmek daha gerçekçi olacaktır.