Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu... Mehmet Akif böyle ifade etmişti O’nun bu konudaki hassasiyetini. Bu hassasiyet Hz. Ömer’in mesuliyeti altında nasıl ezildiğini, bu sorumluluğun ağırlığını taşırken ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Baş olmak, bu hassasiyeti taşımanın tarifi değil mi? Hz. Ömer bu hassasiyetin ağırlığından ve bu görevi yaparken bu hassasiyetin dışına çıkmak, yanlış yapmaktan o kadar endişe ediyordu ki, bu hal içinde gören ve sebebini öğrenen Hz. Huzeyfe (ra.) “Bu mu seni üzen şey? Vallahi yanlış bir şey yaptığını gördüğümüzde seni düzeltiriz” dedi. Hz. Ömer, bu söz üzerine “Baş benim, ben ne dersem o doğrudur.” demedi elbette. Aksine bu söz O’nu çok rahatlattı ve Hz. Huzeyfe’ye bu sözünü yeminle tekrarlattı. Hatta Hz. Ömer “en çok sevdiğim kimse bana ayıplarımı ve kusurlarımı haber veren kimsedir.” dediği rivayet edilir. Bir topluluğa baş olmanın incelikleri Hz. Ömer’le vücut bulmuştur. Hz. Ömer adaleti ilke edinmiş, haksızlık yaparsa yarın Allah’ın huzurunda hesabının verileceğini bilen bir baştı. Firavun’da baştı. Ama o adil olmayı değil, Allah’a ortaklık yapmayı yol seçmişti. Bu sebeple ismi lanetle anıldı ve anılmaya devam ediyor. Elbette bugünkü “BAŞ”lardan bir Hz. Ömer olmasını beklemiyoruz. Ama en azından Firavun olmasınlar razıyız. Ama gel gör ki şirazesi kaymış BAŞ’ın adalet terazisi dengede durur mu? Bu şaşkın başın ayakları doğruya gider mi? Kendi küçük derebeyliğini kuran başlar bilmez mi ki Süleyman’a kalmamış dünya. Sizin küçük köyünüz size tapulanacak mı? Sürün keyfini oturduğunuz koltukların. Siz sadece kayıt üzerinde BAŞ’sınız. Fikriniz oturduğunuz koltuğa değen uzvunuzdan çıkıyorsa eğer kayan şiraze ayar mı tutar? Zaten böyle bir derdiniz de yok ta, biz yine kötü adam olalım. Ama o uzuv o koltuktan inince bir hiç olacaksınız. O gelmeden önce “Ahmed” kondu adı. Ahmed Allah’a çok hamd eden demekti. İsa as. Bu isimle müjdeledi O’nu. Doğunca Muhammed ismini koydular. Kavmi O’na Muhammed’ül Emin dedi. Sonra bir oğlu oldu. Ebü’l Kasım oldu künyesi. Ömer’i adaletli kılan hasletleri O öğretti. Ömer’de olan ne varsa O’ndan geldi. Ama bu demek değildir ki bugünkü Kasım’lar Ömer’lerden üstündür. O devran bitti. Bugün sende ne varsa senin edindiklerinden ibaret. Oturmaya talip olduğun makamı Ömer’in üzerine basarak oturmaya çalışırsan adalet sarsılır. Yine terazisi şaşmış bir BAŞ’tan ibaret olursun. İçinde bir Ebu’l KAsım yoksa etiket kurtarmaz seni. Çünkü herkes bilir ki sen Kasım değilsin. Nedir Kasım? Bir anlamı “Kararlı, Kesin” demektir. Diğer bir anlamı ise “Ayıran, Bölen”dir. Peki sen BAŞ olursan eğer hangi Kasım olacaksın. Ne demiştik, Ömer’de BAŞ’tı, Firavun’da. Gün geldiğinde seni nasıl anacağız. Hz. Ömer Mekke’de hükmediyordu ama Diclenin kıyısında bir kuzuyu kurt kaparsa Allah Ömer’den sorar diye korkuyordu. Hz. Ömer’in gücü Dicle’nin kıyısındaki kuzuyu korumaya yeter mi? Elbette yetmez. Ama BAŞ olan kişi HAKSIZLIĞA UĞRAYA’nın HAKKI’nın korunmasının sorumluluğunun kendi üzerine olduğunu bilirse, HAK onu korur. O sebeple Hz. Ömer ölene kadar Dİcle’nin kıyısında hiç bir kuzuyu kurt kapmadı. İşin özeti, 3 kişinin menfaati için ezdiyseniz Ömer’i, bu 3 kişinin çıkarları için bastıysanız Ömer’in üzerine, hesabın sorulacağı günü bekleyin. Hergün her saat, her dakika, her saniye korkun o hesabın geleceği günden. Artık korku evinizden içeri girdi.