Biri gelir masanıza daha çayınızdan bir yudum almadan, oturur. "Sana bir şey söyleyeceğim ama sakın kimseye söyleme. Ve sakın benden duyduğunu söyleme" der. Hiç kimseye söylemeyecekse, kimden duyduğunu nasıl söyleyecek. (Bu aslında demek oluyor ki birilerine söyleyeceksen söyle ama sakın benden duyduğunu söyleme) dinlemekte olan kişi az sonra duyacak olduğu şeylerin heycanına daha duymadan kapıldığı için karşısındaki kişinin kendisine söylediği mantıksız sözleri fark edemez bile. Sanki burdan sonrası çok mantıklıymış gibi yazalım bakalım. İşin sonunda kim kime neler yapıyor. Tamam diyor karşısındaki söz kimseye söylemem. Anlatmaya başlıyor masasındaki misafir; "............yerde ....... kişiyle ....... kişi birlikte görülmüş. Uzun zamandır ilişkileri varmış." Hepimiz biliriz ki, kadın erkek ilişkileri ve kaynana gelin ilişkileri toplumda en çok merak duyulan konulardır. Sağlıklı insan ilişkileri yürütmekte hepimiz zaman zaman zorlanırız. Bazen hata yapıp bazen istemeden de insanları hataya düşüren taraf olabiliriz. Buna rağmen bahsi geçen kişi biz değilde bir başkasıysa heleki o kişileri tanıyorsak. Kendi hayatımız sanki dört dörtlük bir düzende ilerliyormuş gibi. Başkasının hatasını yada ayıbını konuşmak ne kadar da tatlı gelir bazı kişilere, o insanların özel hayatlarını konuşmak, içine düştüğü hatayı, ya da müşkül durumu birilerine anlatıp bundan keyif almak sanki yaşamdaki tek gayeleriymiş gibi hareket ederler. Sanki hiç başka işi yokmuş gibi oturup saatlerce ayıplayabilirler. Bunu yaparken egosunu yukarılara çıkartmak için İçten içe şu mesajı verir çevresine, "Bakın ben öyle namusluyum öyle namusluyum ki bu işi yapan kişileri ne kadar ağır bir dille eleştiriyorum." Öyle takdire şayan eleştirilerde bulunur ki insanların onu alkışlamaması artık mümkün değildir. Kendisini desteklemeyecek olanları da unutmaz. Kendi sözlerine alkış tutmayanları tavırlarıyla mimikleriyle günah işlediğini saydığı o kişilere ortak ilan eder ki, karşına çıkıp kimse aksi bir fikri ortaya atamasın. Sanki kendi yapmakta olduğu şey daha az günahmış gibi. (Bir şeyden emin olmanız gerekiyorsa o da şu; bir kişi diline doladığı şeyin, aslında dibine kadar batmıştır. Bu yüzden kimse anlamasın diye en çok eleştiren taraf kendisi olur.) İlk tohum atıldıktan sonra böyle bir konuyu duyan kişi durur mu? O da kendi yakın çevresindeki kişilere anlatmaya başlar. Anlatılan şey doğru mu yanlış mı bilmeden. Hakkında konuştuğu kişiyi ne hale getireceğini düşünmeden. Benden duyduğunu söyleme demeyi ihmal etmeden. Kulaktan kulağa oynarmış gibi. Hunharca duymayan tek bir kişi kalmayıncaya kadar azimle çalışır fısıltı gazetesi. Tüm bunlara insanların abartmayı ne kadar çok sevdiğinide eklerseniz. Ortaya çıkan tabloya inanmakta bana kalırsa hiç zorlanmazsınız.  Ve o en başta 'birlikte görülmüşler' sözünün bir hafta sonraki hali şekil değiştirip ulu orta sevişmişler gibi servis edilmeye başlar. Namusta jübile yapmış kişilerin bunu konuşmaktan, duymayanlara azimle duyurmaya çalışmaktan aldıkları zevki hayal edebiliyorsunuz değil mi?
Tabiki edebiliyorsunuz çünkü defalarca kez şehit oldunuz. Bazen başrolünde, bazen yapımında bazen de senaryosunun yazımında bazen de kurbanı olarak yer aldınız. Konuşmaktan utanmadılar. Ama konuşan kişi olmalarının duyulmasından korktular. Olur da bir tane akıllı çıkarsa. Kim uyduruyor bunları diye hesap sorarsa diye. İsimlerin o kişinin eline geçmesin diye kendilerini akıllarınca garanti altına alırlar. Hayret bu günahı işlerken sözde inandıkları Tanrı'dan korkmadılar. Ama hesap sorabilme potansiyeli olan kulundan korktular. Sen bunu kimden duydun diye sorsan. Bana söyleyen kişiye söz verdim adını veremem demeyi kendine hak sayar. Onun adını veremezsin ama onun sana verdiği bilgileri önüne gelen herkese söyleyebilirsin. Siz şimdi buna namus, dostluk, güven ya da arkadaşlık mı diyorsunuz. Ben demiyorum. Ben açıkca namussuzsunuz diyorum. Gözünüzle görmediğiniz bir olay hakkında konuştuğunuz için. Gözünüzle görmüş olsanız bile konuşmaya hakkınız olmadığı için namussuzsunuz. Benim insanlar tarafından çok sevilmek gibi bir derdim olmadığından bunları yazmaktan korkmuyorum. Ancak ben hesap sormaya yetkisi olan kişinin bile korktuğunu gördükten sonra anladım ki hiçbir şeyle ifla olmazsınız. Suçladığım kişilerin bana demiş demesinden korkmuyorum. Çünkü bir insanın hayatı ve gururu senin büyütmelere doyamadığın egondan çok ama çok daha kıymetli. Bir gün neyin daha kıymetli olduğunu anladığınızda sorun kendinize, ben kimim? Ne için bu hayattayım? Cevabı bulamazsanız gelin ben yardım ederim. Yeter ki yaşamakta olduğumuz dünyayı daha fazla kirletmeyin.
Ben şimdi neyi mi anlattım. Bir danışanıma bir çok kişinin ortaklaşa yaptığı insanlık dışı zulmü anlattım. Konuyu bilenler anladı. Bilmeyenler inanın bilmediğiniz için çok şanslısınız.