Cahiliye toplumunda "sonradan görme" olarak ifade edilen kimseler, kendilerine kalan bir miras veya bir imkan neticesinde aniden zenginleşenlerdir. Bu kişiler yıllar sonra ellerine geçen zenginliği, Allah'a şükrederek değil de, insanlar arasında bir üstünlük elde etmeye çalışarak değerlendirirler. Konuşmalarında sürekli olarak ne kadar zengin olduklarından, nasıl hesapsız para harcadıklarından, neler aldıklarından, nerelerde tatil yaptıklarından bahsederler. Bir kıyafet alacaklarsa bunun mutlaka markası, üzerinde yazanını tercih ederler. Zevk alsınlar ya da almasınlar zengin insanların yaptığı her şeye özenir ve onların hayat tarzını taklit ederler. Sırf son moda kıyafetler giyiniyor havasını verebilmek için kendilerine hiç yakışmayan giysiler giyerler. Kendilerine dışarıdan bakmayı bilmezler. Ya da bir başka deyişle bir başkasının gözüyle kendilerini değerlendiremezler. Tüm güçleriyle zengin çevrede yaşayan insanların her yaptığını taklit etmeye devam ederler. Aslında kaliteli görünmek isterken küçük düşmüş olurlar. Onların sonradan sahip oldukları tüm imkanları yaratanın Allah olduğu çok açık bir gerçektir. O ana kadar kendilerine daha çok mal ve mülk vermesi için belki defalarca Allah'a dua etmişlerdir. Ama bu duaları kabul olduğunda da hemen eski durumlarını ve Allah'a yakardıklarını unutmuşlardır. Kuran'da kendilerine nimet verildiğinde azgınlaşan insanlardan şöyle söz edilmiştir: “İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.”(Fussilet, 51) Cahili bir hayat yaşayan sonradan görmeler, zengin insanlara kendilerini beğendirebilmek için çok çeşitli yöntemler denerler, ama bu antipatiden başka bir şey oluşturmaz. Aslında bir anlamda da tuzağa düşmüş olurlar. Allah, Kendisini razı etmek için yaşamak yerine insanlara kendilerini beğendirmeye çalışan bu insanlara umduklarının tam tersiyle karşılık verir. Bu durumda hem Allah'ın sevgisini hem de insanların beğenisini kaybetmiş olurlar. CAHİLİYEDE "ENTEL" KARAKTERİ Toplumda "entel" olarak bilinen bu kültür, cahiliye toplumunun önemli bir kesimini etkisi altına almış, din dışı karakterlerden biridir. Temel felsefesi, inançsızlığın yaşam şeklini ve düşünce yapısını tüm hayata hakim kılmaktır. Ancak pek çok insan, özellikle de gençler, temelinde yatan bu fikirden habersiz olarak, yalnızca toplumda bir şahsiyet kazanacaklarını düşündükleri için bu karaktere özenti duyarlar. Toplumda özellikle güzel sanatlarla ilgilenen insanların bu kültürü yaşaması gerektiğine dair yanlış bir inanç hakimdir. Bu nedenle de lise yıllarında bambaşka bir karakter içerisinde olan bir kimse güzel sanatlar ya da benzeri bir üniversite dalında okumaya başladığında bir anda tüm kimliğini değiştirir. Giyim tarzından saç modeline, zevk ve alışkanlıklarına kadar tüm stiline "entel" havası vermeye çalışır. Çünkü cahiliye toplumu ona bir sanatçının ancak böyle bir stil içerisinde olursa başarılı olacağı telkinini verir. Bu kimseler bundan sonraki hayatlarında artık bu imajın gerektirdiği her şeyi yapmaya hazırdırlar. Günlerini "entel kahveleri" adı verilen, sigara dumanının hakim olduğu, loş ve izbe yerlerde ya da barlarda "entel sohbetleri" yaparak geçirmeye başlarlar. Kendilerinin toplumun aydın ve ilerici kesimini temsil ettiklerini öne sürer ve insanlığı kurtarmak için formüller üretirler. Ancak tüm bunlar hikmetsiz, sonu gelmeyen ve sonuç çıkmayan ve tamamen kısır döngü tartışmalardan ibarettir. Ekstrem düşünce ve mantıklarla Uçuk-kaçık bir hayat yaşamak onlar için büyük önem taşır. Bu şekilde diğer insanlardan farklı olabileceklerini düşünürler. Yaptıkları resimlerde, heykellerde, yazdıkları kitaplarda ve şarkılarında bu ideali dile getirmeye uğraşırlar. Halbuki eserlerinin pek çoğunun "entellik" adı altında aslında ruhsuzluğu ve çıplaklığı temsil ettiği görülür. (Sayın Melih Gökçek’in içine tükürdüğü sanat yani.) Gerçek ve derin güzellikler sunan bir sanat anlayışları olmaz; genellikle karanlık, karamsar ve karmaşık bir ruh halinin hakim olduğu belden aşağı bir sanat anlayışına sahiptirler. Seyrettikleri filmler, okudukları kitaplar hep bu karanlık ve şehevani havayı yansıtabilmeye matuftur. Kimi zaman da "entelliğin" bir kuralı olarak, okumuş havası vermek için hiç okumadıkları halde bir kitabı ellerinde dolaştırır ve içinden ezberledikleri birkaç kalıp cümleyi sağda solda söyleyerek "prestij" elde etmeye çalışırlar. Felsefecilerin de kulaktan dolma birkaç sözünü ezberler ve buluştukları kahvelerde sık sık bunları dile getirirler. Sorulduğunda ise tüm felsefe akımlarını incelediklerini söylerler. Orijinal olma (özgünlük) saplantıları ahlak konusunda da uç fikirler geliştirmelerine neden olur. Öyle ki aile ve evlilik kurumlarının gereksizliğini, sınırsız bir şekilde özgür yaşamanın modernlik ve medeniyet alameti olduğunu savunurlar. İşbu akim ve sakim mantıklarına göre hayvanların daha medeni ve modern olacağını dahi idrak edemezler. Çünkü karanlık bir iç alemleri vardır. Karakterlerine ve tüm hayatlarına bir ruhsuzluk hakimdir. Siretleri suretlerine aksettiğinden dolayı iç karartıcı yerlerden, loş ve karanlık ortamlardan, karmaşadan ve kuralsızlıktan hoşlanırlar. Her yerde içki kutularının darmadağın olduğu, kıyafetlerin, kitapların üst üste atıldığı dağınık ortamlarda, üstleri başları pejmürde ve temizlikten uzak bir şekilde hayat süren leşlerdir aslında onlar. Yaşadıkları bu hayattan –fıtrata aykırı olduğu için- onlar da hiçbir zevk alamazlar. Çünkü Allah dinsizliği insanın sıkıntı duyacağı ve mutsuz olacağı bir sistem olarak yaratmıştır. Hiç kimsenin hiçbir kural tanımadığı, dolayısıyla da herkesin birbirinin haklarına saldırabildiği, düzen ve sınırın olmadığı, dinin getirdiği insani ve ahlaki vasıfların yaşanmadığı bir ortamın zararı en başta kendilerine dokunmaktadır. Çünkü tüm bu karakterler din dışı bir sistemden türemiştir. Allah insanları ancak din ahlakını yaşadıklarında ve iman ettiklerinde mutlu olacakları şekilde yaratmıştır. Kuran'da belirtilen ahlak modeli dışında binlerce yaşam şekli ve karakter yapısı daha türetilse hepsi de aynı sonucu vererek sıkıntı, karmaşa ve huzursuzluk getirecektir. Allah dinden uzak insanların bu durumunu Kuran'da verdiği bir örnekle şöyle açıklamıştır: “İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. Bunların örneği, ateş yakan adama benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönemezler. Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler, yıldırımların saldığı dehşetleölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır. Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecektir; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız. (Bakara, 16-21) Allah'ın verdiği bu örnek cahiliye karakterlerinin neden kayıptan kurtulmadıklarını çok güzel açıklamaktadır. Bu kimseler "hidayet" yani "iman etme" imkanı varken, "sapıklığı" yani "imansızlığı" tercih etmişlerdir. Belirli dünyevi hesaplar üzerine yaptıkları bu tercih onlara bir fayda sağlamamış, hidayeti, mutluluğu ve aradıkları hiçbir şeyi bulamamışlardır. Aksine bu seçimleri onları gerçeklere ve doğrulara karşı sağırlaştırmış, dilsizleştirmiş ve körleştirmiştir. Bu nedenle de kayıp içerisinde oldukları halde bu sistemlerinden geri dönemezler. Allah onların durumunu bir şimşek örneğiyle tarif etmiştir; şimşek her çaktığında etraf bir an için aydınlanır, böylece biraz yol alır fakat hemen ardından yine karanlığa gömülüp oldukları yerde kalakalırlar. İşte cahiliye insanları bu çok kısa, bir anlık yol almalarına aldanır ve bununla idare edebileceklerini sanır. Halbuki kurtuluş ancak ayette de bildirildiği gibi Allah'a dönmek, O'na kulluk etmek ve O'nun istediği şekilde yaşamakla mümkündür. İnsanlara asıl şan ve şeref kazandıracak olan şey ise Allah'ın insanlar için indirdiği hak dindir. İnsan ancak bu sistemde rahat edebilir ve hayattan ancak Kuran ahlakını yaşadığı takdirde gerçek bir zevk alabilir.